Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Acı çeken, şiddete maruz kalan insanlara destek amaçlı “Ben de sendenim, falancayım” demenin hayatımızda büyük farklar yarattığını iddia edecek değilim, ama ufak bir empati gösterisidir yine de. Gidenlerin acısını hissettiğini, kalanların yasını paylaştığını ifade etmiş olursun. “Yalnız değilsin-iz” dersin işte özetle, birleştirici bir yanı vardır.
Charlie Hebdo saldırısından sonraki “Ben Charlie’yim (Je suis Charlie)” sloganı ya da Paris katliamını izleyen “Ben Paris’im”ler gibi. “Dünyanın öbür ucunda olsak da, dilimiz farklı olsa da, sizi anlıyoruz, sizinle beraber acı çekiyoruz” denmiş oldu, bu kadar. Ne içimizdeki Fransız hayranlığının bir dışa vurumuydu, ne de tarih boyunca Fransa’yı yönetenlere olan derin bağlılığımızın.
Ankara’daki üçüncü patlama yine bir dolu sivil insanı hedef alırken, böyle bir tartışmayı da ateşlemiş oldu: Ey insanlar, tahminen kaç kişi öldüğünde “Ankara” olursunuz?
Soruyu ilk soran, 18 aydır Ankara’da yaşayan James Taylor adlı bir İngiliz müzisyendi. Pazar gecesi hep beraber Ankara’daki patlamaya kitlendiğimiz saatlerde, 23 yaşındaki bu genç adam Facebook’tan dünyaya sesleniyordu: “Londra’daki, New York’taki, Paris’teki terör saldırılarının kurbanlarının acılarını hissetmek ve üzülmek kolaydı. Neden Ankara için aynısı olmuyor? Nedeni, Ankara’nın bu kentlerden farksız olduğunu anlayamamanız mı?”
Ve oturup anlayacakları dilden izah etmeye çalışıyordu durumu; “Bu Northampton’da, Drapery’deki Debenhams’ın dışında bir bomba patlaması gibi bir şey. Ya da Birmingham’daki New Street’te. Veya Londra’daki Piccadilly Circus’ta...” şeklinde. Ve o soruyu soruyordu: “Charlie oldunuz. Paris oldunuz. Peki, Ankara olacak mısınız?”
Meğer insana ne kadar iyi geliyormuş böyle anlarda bir ‘dış’ destek ki, paylaşım rekorları kırdı Taylor’un yazısı. The Guardian da haber yaptı dünyaya yazılmış bu mektubu. Independent ise Paris kurbanlarına destek için profil fotoğraflarını değiştirme imkânı sağlayan Facebook’un aynı şeyi Ankara için yapmamasını konu etti.
Bir de okurları vardı tabii bu haberlerin. Mesajlarıyla neden Ankara olmadıklarını ve asla olmayacaklarını anlatan. Özetle, Türkler cehennemin dibine gidebilirdi, sorun yoktu, tarihte Ermenilere ve sayıp döktükleri daha birçok halka yaptıklarından ötürü suçluydular, acılarının paylaşılmasını hak etmiyorlardı.
Orada sınavdan çıkan, evine dönen, arkadaşlarıyla eğlenen ya da sokakta kâğıt toplayan sıradan insana, sivil halka üzülmek ne zaman devlet politikalarını onaylamak anlamına gelir oldu, merak ediyorum. Hem de tarih boyunca o topraklarda işlenmiş bütün günahların bedelini de o 18’inde, 20’sinde hayattan koparılan çocukların sırtına yükleyerek. Belki onların aralarında 19 Ocak’larda Hrant Dink’i anarken “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” diyenler vardı, ne biliyorsunuz?
Hiç sevmediğim şey, “Siz kendinize bakın” demek, onu yapmayacağım. Yoksa çok kolay, “Ben Paris’im” derken misal, Cezayirlilere yapılanların altına da imzanızı atmış oldunuz mu, diye sormak.

Haberin Devamı

İnsanlığın terazisi

Haberin Devamı

PSV Eindhoven taraftarlarının Madrid’de sergiledikleri ‘eğlence’ anlayışları, insana dair herhangi bir unsurla açıklanacak gibi değil, evet. Suriyeli mülteci oldukları söylenen kadınlara oturdukları yerden para atarak, her atıştan sonra “Oley” diye böğürerek, şınav çektirip daha çok para vermek gibi dahiyane yöntemlerle ‘eğlencenin’ dozunu artırarak tam bir utanç tablosu sergiliyorlar. Biz de doğal olarak ayıpladık, onların adına utandık, elendiler diye zil de takıp oynadık.
Fakat iş “İşte Avrupa’nın insanlığı!” noktasına dayanınca ki dayandı, bir duralım. Altı yaşındaki Suriyeli çocuğu motosiklete dokundu diye kovalayıp yere çalan esnafın da ülkesi burası, hatırlıyor musunuz, üç gün geçmedi. Ya da İzmir’de masalara yanaşıp mendil satmaya çalışan çocuğa meydan dayağı atanların da.
Google’a “Suriyeli” yazın, karşınıza en popüler aramalar çıksın: “Suriyeli gelin nereden alınır?” Mültecilere kucağımız öylesine açık.
İçine mıcır doldurup göçmenleri öldüreceği garanti can yelekleri yapıyoruz atölyelerimizde, yine Suriyeli çocukları kaçak çalıştırarak. Başkasının felaketini fırsata çevirmekse o da var yani.
Yani birisi bir diğerinin “insanlığını” ölçmeye kalkışacaksa, o terazi dünya çapında arızalandı maalesef.