Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yıllarca ekranda izledik onu. 40 yaşıyla beraber hayatında yeni bir viraj aldı, GQ dergisinin yayın yönetmeni oldu. Mirgün Cabas bu hafta hem dergisinin ‘Yılın Erkekleri’ ödülleriyle hem de kızının annesi ile kız arkadaşı Tuba Ünsal arasındaki tartışmayla gündemdeydi...

“Ben kızımdan değil annesinden ayrıldım”

Mirgün Cabas’ın çıkardığı GQ Türkiye dergisi, bu hafta verdiği ‘Men of the Year’ (Yılın Erkekleri) ödülleriyle gündeme geldi. Orhan Gencebay’dan Michael C. Hall’a (Dexter) 14 başarılı erkek, bir de ‘yılın kadını’ seçilen Meryem Uzerli ödüllerini görkemli bir törenle aldılar.
Gecenin en mutlu ve en yorgun adamı yayın yönetmeni Mirgün Cabas’tı. Mutluluğunun sebepleri bir dolu, yorgunluğunun da öyle... Ertesi gün buluştuk ve önce GQ’nun serüvenini konuştuk, sonra da ‘iki kadının uğruna kavga ettiği adam’ şeklinde gündeme gelmesine neden olan olayları... Şöyle bir hatırlarsak; Cabas kızı Leyla ile Bebek parkında kameralara ‘yakalanmış’ fakat haber “Mirgün Cabas sevgilisi Tuba Ünsal’ın kızını gezdiriyor” şeklinde verilmişti. Bunu, Leyla’nın annesi Evrim Sümer’in Twitter’dan yazdığı sert ifadeler izledi... Ve yeni magazin haberleri... Hatta olayı ‘mahalle kavgasına’ benzeten köşe yazıları... Gerisini de durumdan son derece mutsuz olduğunu söyleyen Mirgün Cabas’tan dinledim...

Haberin Devamı

Yıllarca sıcak haberin içinde olduktan sonra dergiciliğe geçtin. Zor oldu mu uyum sağlamak?

İçerikten yana çok fazla derdim olmadı aslında. Çünkü televizyonda ilgi alanlarım hep çok çeşitli oldu. Bazıları bunu hafiflik olarak görür, ben zenginlik ve yetenek olarak görüyorum.
O yüzden şimdi derginin içeriğinde olan alanlar bana yabancı değildi. Bana yabancı olan dergicilikti. İnsanın da 40 yaşından sonra yeni bir meslek öğrenmesi ve bunu da bu kadar zevkle yapması her zaman başına gelebilecek bir şey değil.

Dergicilik denen işi öğrendin yani, özetle...

Öğreniyorum hâlâ. Ama bir yandan da bu yaptığımız biçimiyle bu iş bildiğimiz dergicilik de değil. Bizimki gibi “lifestyle” dergileri için konuşuyorum, biz çok üretim yapıyoruz, yazı anlamında, fotoğraf anlamında... Onu oradan çevir, kullan değil. Kendi alanımda neredeyse yeni kulvar açmak gibi bir şey bu. Mesela şu düzenlediğimiz gece bile aslına bakarsan yaptığın işin ölçeğini gösteren bir şey. İnsanlık için büyük bir adım mı? Hayır değil ama benim yaptığım iş için büyük bir adım. Bana şunu gösteriyor: Yarın atıyorum, kasap dükkanı açsam orada da bu iradeyi göstereceğim ve bu başarıyı yakalayacağım.

Haberin Devamı

GQ olarak seçtiğiniz ‘yılın erkekleri’nin bir ortak özellikleri var mı?

Ortak özellikleri bir, yaptıkları işlerle bu yıl bizi meşgul etmiş olmaları, iki tarz ve stil sahibi olmaları ve bizim yapmak istediğimiz dergiye ve düzenlemek istediğimiz geceye uygun olmaları. Bu kriterlere göre uzun süre düşündük. Bu bir iletişim aracı. Derginin kimliğini kısa yoldan anlatmak için bir yol. Bu insanlar da dergiyi temsil etmeliydi.

“Erkek dergisi dediğinde kırmızı noktalı çağrışımlar akla gelirdi”

Kısa sürede epey yol katettiniz...

Öyle oldu hakikaten. Bu tür dergiler insan malzemesiyle dolan, onlarla zenginleşen dergiler. Ama Türkiye’de bu malzeme kısıtlı ve dönüp dolaşıp aynı isimlere tosluyorsun. Biz insanlara yeni yüzler, yeni hikayeler anlatmak için çok tırmalıyoruz. Bir de iyi prodüksiyon önemli. İyi fotoğrafçılar bulmanız gerekiyor, kafa yormanız, iyi konseptler yaratmanız gerekiyor. Dokuz sayı yaptık, bu konuda tecrübe kazandığımızı ve etrafımızı da dönüştürdüğümüzü görüyorum. Başlangıçta özellikle fotoğrafını çekmek istediğimiz kadınlarda bir çekingenlik vardı, erkek dergisi diye. Şimdi GQ’ya bir kapak çekelim, bir hikaye yapalım diye talepler gelmeye başladı. Kadın dergisi dediğin zaman akla çarpık bir şey gelmiyor ama erkek dergisi dediğin zaman bir duraksıyordu insanlar. Akla kırmızı noktalı çağrışımlar geliyordu.

Haberin Devamı

Bu biraz erkek algısıyla ilgili bir şey olmasın?

Olabilir, haklısın. O yüzden biraz erkeğe de yatırım yapmak anlamına geliyor böyle bir dergi. Erkeği değiştirmek, algıyı değiştirmek ve bunu da dergi aracılığıyla yapmak bence önemli. Galiba başarılı olduk, ciddi kadın okuru var derginin.

“Kök salmak istiyorum, öyle de görünüyor”

Neler yapıyorsunuz Leyla ile?

Bebek’te dolaşıyoruz, parka geliyoruz, çocuk oyunları, gösteriler, akvaryum, hayvanat bahçesi, orman, arkadaş ziyaretleri... Birlikte yemek yapıyoruz, muffin yapıyoruz, kurabiye yapıyoruz. Yakında herhalde seyahat etmeye de başlarız, baba-kız. Tam çok özel bir ilişki kurmaya çalıştığımız bir dönem. Geçen gün hastalandı, mızmızdı, o sayede birkaç saat göğsümde uyudu. En son altı aylıkken ve kıyma paketi kadarken böyle kalmıştı. İnanılmaz bir zevkti, hiçbir şeye değişilmez.

Baba olmak nasıl değiştirdi seni?

İnsanın empati yeteneği gelişiyor galiba. Biraz gelecek kaygım arttı. Yaşam düzenim değişti tabii. Şimdi attığım her adımda Leyla’yı düşünüyorum. Bir de tabii sevilmek istiyorsunuz. Sizi sevsin, sizinle iyi vakit geçirsin, mutlu anlar, mutlu anılar olsun... Onun için de sürekli bir gayret göstermek gerekiyor... Kafamda sürekli bir Leyla ajandası var.

Hâlâ ilişkilerin ömrü var ve bir gün mutlaka biter gibi mi düşünüyorsun?

Yok, galiba bu ilişkiden ilişkiye değişen bir şey, yaşla ilgili bir şey ve bir de kiminle birlikte olduğunla ilgili bir şey.

Şimdi daha kök salabilir gibisin galiba...

Evet. İstiyorum da kök salmak. Öyle de görünüyor sanki.

Evlenmeyi düşünüyor musun?

Bu “Evet, evleneceğim” anlamına gelmesin ama ilk defa bütün seçenekler masada benim açımdan, öyle söyleyebilirim.

“En çok Tuba için üzülüyorum, bunu hak etmiyor”

Son dönemde tatsız bir mevzuyla gündeme geldin. Kızının annesi Evrim Sümer ile kız arkadaşın Tuba Ünsal arasındaki tartışmayla... Bunlar nasıl hissettiriyor?

Bu tablodan son derece mutsuzum. Böyle görülmek, böyle anılmak istemiyorum. Çok önemsediğim iki kişi var bu süreçte: Biri Leyla, kızım, öbürü de kız arkadaşım Tuba. Leyla’nın bu işlerin içinde olmasını hiç istemiyorum ama daha da önemlisi Leyla’yla ilişkim konusunda yanlış bir tablo çıkmasını istemiyorum ortaya. Hayatımdaki en önemli şey Leyla ve kızımla son derece ilgiliyim. Annesinin izin verdiği ölçüde, yani haftada iki gece benimle birlikte yaşıyor, haftanın her günü onu kapıdan bile olsa görmeye uğraşıyorum. Ve ona karşı bütün görevlerimi yerine getiriyorum. Şununla ilgili bir yanlış anlaşılma olmaması konusunda çok hassasım: Ben kızımdan değil, annesinden ayrıldım. Bunların arasındaki ayrım benim için çok net. İkincisi Tuba. Onun hiç hak etmediği bir durumda gösterilmesinden son derece mutsuzum. Tuba benim hayat boyu karşılaştığım en iyi insanlardan biri, çok şefkatli, çok yapıcı, çok zeki bir kız ve
hak etmediği etiketlerle yaftalanmasından çok rahatsızlık duyuyorum. Ona karşı da bu yüzden kendimi suçlu hissediyorum. Bütün bu sürecin bende yol açtığı hisler ve kaygılar bunlar. Geri kalan hiçbir şey beni ilgilendirmiyor.

Peki bir müdahalede bulunmuyor musun?

Ben kavgacı bir insan değilim. Bazı tartışmaları büyütmek çok kolay ama her şeyin bu kadar medya aynasında büyüyüp çarpılarak yaşandığı bir ortamda yapacağım her şeyin yapmak istediğimden çok daha fazla ve başka bir şekilde algılanmasından çok korkuyorum. O yüzden de son derece temkinli davranıyorum bu konuda. Bu konular bataklık gibi zira. Kurtulmak için çırpındıkça daha çok batıyorsunuz. O yüzden de bunun içinden kendimi anlatmak için çırpınmadan geçmeye çalışıyorum. Ama dediğim gibi en çok da Tuba yüzünden üzülüyorum. Çünkü zaten çok ortada, görünen bir kişi, bir de bu şekilde anılmayı hiç hak etmiyor. Onun da konuşabileceği gazeteci arkadaşları, avukatları var, derdini anlatacağı mekanizmalar var ama bu adımları atmak meseleyi iyice kamuoyuna açmak anlamına gelir ki bugüne kadar en çok kaçtığımız şey bu.

Kendini suçladığın oluyor mu, bir yerde yanlış yapmış olmalıyım diye?

Çok fazla değil. Neyi, niye yaptığımı biliyorum çünkü. Bir sürü kötü şey arka arkaya geldi bu süreçte. Daha iyi yönetilebilir miydi? Elbette yönetilebilirdi. Tabii işin içine magazinin girmesi algıyı bozuyor. Büyük bölümü züccaciye dükkanına girmiş fil gibi davranıyor zaten. Seçilen laflar hakikaten çok yıpratıyor insanı. Ve alışık olmadığım şeyler, kimsenin de alışamayacağı şeyler zaten.

Leyla’yla ikinizi çekerken bir şey sormadılar mı peki?

Ben olabildiğince diyorum ki “Ne olur Leyla’yla çekmeyin”. İki buçuk yaşındaki çocuğa mikrofon tutmaya kalkıyorlar, “Bunu yapmayın” diyorum. Çekiyorlar, bari altını doğru yazsalar ona da eyvallah. Benim Leyla’yla görüntülerimi çekip “Tuba’nın çocuğuyla parka gitti” diye veriyor. Her şeyin başlangıcı biraz da bu aslında.

“Siyaset konuşmayı sevmiyorum”

Siyaset konuşmaktan çok hoşlanmadığını söylemişsin bir röportajda. Nelerden konuşursun?

Siyaset konuşmaya bayılan insanlar vardır ya evde, rakı masasında falan, ben hiç onlardan olmadım. O benim için hep işte bırakılacak bir şey oldu. Ben ne konuşurum? Her şey aslında. Erdil Yaşaroğlu gelsin mesela yanıma, sabahtan akşama kadar onunla motorsiklet konuşalım, fotoğraf konuşalım, elektronik konuşalım. Ne bileyim, Can Kozanoğlu gelsin, yemek konuşalım, en iyi sucuk nereden getirilir internetten mesela, bunu konuşalım. Fem Güçlütürk gelsin, açalım haritaları, sabahtan akşama kadar seyahat destinasyonu konuşalım. Hayatımda en büyük zenginliğim arkadaşlarım ve onlarla da paylaşacağım çok şey var. Allaha şükür hiçbiri de siyaset meraklısı değil.

Yemekle nasıl bir ilişkin var? Yeni mutfaklar öğrenmeye meraklı mısın?

Çok yemek kitabı satın alırım ben. Ama sistemli bir öğrenci değilim, emprovizasyona acayip meraklıyım. Elimin altında bir sürü malzeme olsun her an ve onlardan ben hızlı bir şeyler çıkarayım.

Kadınları da etkileyen bir şey bu...

Evet tuhaf bir şekilde birlikte olduğum kızların hiçbiri de yemek yapmıyordu.
O yüzden de ben bu alanı güzel bir şekilde kullanma şansına sahip oluyorum her zaman.