Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Takvimler 2 Eylül 2015’i gösteriyordu, bu dünya görüp görebileceği en büyük utanç tablolarından biriyle yüz yüze geldi: Ege sahilinde kumlara yüzükoyun uzanmış kırmızı tişörtlü küçücük bir çocuk. Suriye’den kaçmaya çalışan Kurdi ailesinin oğlu Aylan. 3 yaşındaydı. Hep öyle kalacak.

Aynı günlerde Cizre’de bir kız çocuğu oyun oynarken vuruldu. Büyüklerin savaşının ‘hedef gözetmeyen’ kurşunları geldi onu evinin önünde buldu. Sokağa çıkma yasağı vardı, ölen kızının bedenini üç gün buzlukta bekletti annesi. Cemile Çağırga 10 yaşındaydı. Hep öyle kalacak.

Haberin Devamı

2014 yılının temmuz ayıydı, Gazze’deki El Şati mülteci kampında da çocuklar oynuyordu. Evinden yurdundan edilmiş çocuklar da oynar çünkü. Ve büyüklerin savaşında bombalar da ‘hedef gözetmez’. Sekiz çocuk öldü o gün Gazze’de. Parkta oynayan sekiz çocuk. Cemal Salih I’lyan’dı biri. 8 yaşındaydı. Hep öyle kalacak.

2015’in 10 Ekim’iydi, bombaların ‘hedefi’ barışın ta kendisiydi bu kez. Ankara’da barış yürüyüşü başlayamadan paramparça olup dağılırken, babasının elinden tutup getirdiği Veysel Atılgan’ın fotoğraflarda gülerek bakan kocaman yeşil gözleri de belleğimize kazınıyordu. 9 yaşındaydı Veysel. Hep öyle kalacak.

Bir hayat vardı Aylan’ın, Cemal’in, Cemile’nin, Veysel’in önünde. Başlayamamış bir hayat. Belki Cemile okuyup doktor çıkacaktı. Aylan Yunanistan’da bir gelecek kuracaktı kendine. Cemal İngiltere’de okuyacak, evlenip çoluk çocuğa karışacaktı. Bilemeyeceğiz hiçbir zaman.

Bu dünyanın haksız, kirli, vahşi düzeni en doğal haklarını aldı ellerinden: Büyüme hakkını. Yaşama hakkını.

Yazar ve yönetmen Yeşim Özsoy bir düş kurmuş, ölü çocukların büyüdüğü. Onlar için birer gelecek hayal etmiş. Bir GalataPerform - İKSV ortak yapımı olarak İstanbul Tiyatro Festivali’nde sahnelendi ilk kez, ‘Yaşlı Çocuk’. Ümit Erlim, Bertan Dirikolu, Ceren Demirel, Akant Çetin farklı coğrafyalarda aynı kaderi paylaşan dört çocuğun yerine birer hayat yaşadılar bir buçuk saatliğine. Emre Yetim, Hümay Güldağ, Enginay Gültekin ve videodan izlediğimiz Metin Belgin bu hayatlara eşlik ettiler anne, baba, karı, koca olarak. Bir ütopyaydı izlediğimiz. Hayat devam ediyordu mahsusçuktan.

Haberin Devamı

Sonra geri sarıldı zaman, gene bugüne döndük. Çocuklarını koruyamayan, onlara bir gelecek veremeyen bir dünyanın insanları olduk yeniden. Savaşlarıyla çocuklarını vuran toprakların insanları. Büyümeyen ölü çocuklar diyarının insanları.

Bir yasak sebebi olarak duyarlılık

17 Mayıs haftası bütün dünyada homofobi karşıtı hafta olarak kutlanıyor, bu kapsamda birtakım eylemler, etkinlikler düzenleniyor. KAOS GL Derneği de 2008 yılından beri Ankara’da bir yürüyüş düzenliyor. Sekiz yıldır olduğu gibi bu yıl da valiliğe başvurarak bir gösteri yürüyüşü düzenleyeceklerini bildiriyorlar ve aldıkları cevap “Birtakım toplumsal duyarlılıklar nedeniyle...”, “Toplantıya katılacak olan grup ve şahıslara yönelik olarak bazı kesimler tarafından tepki gösterilebileceği” için yürüyüşe izin verilmediği şeklinde oluyor.

Hangi toplumsal duyarlılık başka birilerinin ifade ve toplanma gibi yasal haklarının engellenmesine neden olabilir? Eğer ortada bir güvenlik kaygısı varsa, yapılması gereken önlem almak değil midir, yasaklamak yerine? Kaldı ki yıllardır çeşitli şehirlerimizde gayet geniş katılımlı homofobi karşıtı yürüyüşler oluyor, esnafın, halkın yoldan geçenlerin de desteği ve katılımıyla. “Birtakım kesimler” istemeyebilir diye sokağa çıkılmayacak mı?

Kaldı ki bir yasaklama gerekçesi olarak sunulan ‘duyarlılık’ neyin nesi? Kendisini hiç ilgilendirmeyen konularda ahkâm kesmek, başkasının hayatına müdahale etmek, sahip olduğu hakları kısıtlamaya çalışmak hep bu şemsiyenin altına saklanabiliyorsa duyarlılığın hiç bilmediğimiz bir anlamı olmalı.