Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu akıllı telefonlarla gelen fotoğraf çekme - çektirme çılgınlığı insanlığın başına gelen en büyük felaketlerden biri, artık eminim. Kendimize hiçbir yerde rahat olamayacağımız, her an görüntülenip Instagram’dan, Facebook’tan, Twitter’dan, hatta canlı canlı Snapchat’ten, Periscope’tan yayınlanmaya hazır olmamız gereken bir cehennem yarattık. Gün doğumu, dolunay, güzel bir manzara, çiçek, böcek, lezzetli bir yemek, gittiğimiz konser, gördüğümüz oyun, tam bize keyif verecekken içimizden bir şey dürtüyor adeta: Önce fotoğrafını çek. Takipçilerin mahrum mu kalsın? Ne o andan bir şey anla, ne yaşadığın güzelliğin tadını çıkar, sosyal âlemde namın yürüsün.
Bizim durumumuzu kendimiz ettik, kendimiz bulduk şeklinde özetlemek mümkün de, doğadaki diğer canlılara çektirdiğimiz eziyet ne olacak?

Yıllar önce zavallı Akdeniz foku Badem en çok kendisiyle fotoğraf ‘çekinmeye’ çalışanlardan çekmişti. Hayvanı itiyorlar, çekiyorlar, tepesine biniyorlar, artık fenalık geçirip ısırmaya kalkınca da alınıp bozulmalar: “Ne oldu böyle, agresifleşti birden?” Sizin gibi kameraya el sallamaya meraklı değil, fok bu, niye alet olsun sizin çılgınlığınıza? Rahatsız ediyorsunuz garibanı.

Ama son birkaç hafta içinde öyle korkunç iki olay yaşandı ki artık olay rahatsızlık vermekten falan çıktı, düpedüz cinayete dönüştü. Arjantin’deki Santa Teresita’da bir plajda denizde yavru bir yunus görülüyor. Ne yapar insan olan? Seyredebilir, acaba yarası beresi var mı, kıyıya mı vurdu ne oldu, yapılacak bir şey var mı diye merak edebilir, bölgedeki doğal hayatı koruma derneklerinden birine haber verebilir... Çok istiyorsa kamerasının el verdiği oranda fotoğrafını çekip “Bir yunus gördüm sanki” diyerekten sosyal medyada paylaşabilir.

Hayır, bunların hiçbirini yapmıyorlar, yavruyu sudan çıkarıp elden ele dolaştırarak fotoğraf çektiriyorlar beraber.

Ve bu saçma işi o derece uzatıyorlar ki hayvan ölüyor!

Üzerinden on gün geçiyor geçmiyor, bu sefer Makedonya’da şuursuz bir kadın turist gölde bir kuğu görüyor. Kuğu yerinde güzel, fotoğraf istiyorsan yüzerken çeksene. Üstelik zavallıcık insana alışıkmış, yaklaşıyor da celladına.
O da hayvanı yakalayıp boynundan kanadından, kıyıya çekiştiriyor. Ne o, beraber poz verecek. Hayvan debelenip kurtulmaya çalışıyor, sonunda istediği korkunç fotoğrafı çektirmeyi başaran kadın onu orada bırakıp gidiyor, artık nasıl zedelediyse, kuğu ölüyor.

Sonuç ölüm olmasaydı da çekilen fotoğraflar dehşet verici. Minnacık, korkmuş bir yunus yavrusunu elden ele dolaştırarak eğlenen birtakım vahşi insanlar. Ya da zorla zaptetmeye çalıştığı bir hayvanla kameraya sırıtan bir kadın. Şimdi alsınlar koysunlar Instagram’larına gururla, “Bunu ben öldürdüm” diye. Bakalım
kaç ‘like’ alacaklar?

Günün güzel haberi

Bir 8 Mart’ı daha devirdik. Kadınlar sokaklara döküldü, erkekler hamasi konuşmalar yaptı, İzmir Buca’da bir kadın sevgilisi tarafından bıçaklanarak öldürüldü, kim bilir kaç kadın kocasından dayak yedi. Memleketimiz için sıradan bir gün.

Sıradan olmayan bir şey oldu ama: Meclis’te bir türkü duyuldu. CHP Hatay milletvekili Hilmi Yarayıcı, ki kendisi başı dertten kurtulmayan Grup Yorum’un da eski solisti, Genel Kurul’da Maliye Bakanı’na soru sormak için verilen 1 dakikasını “Analara, gelinlere, çocuklara kıymayın efendiler” demek için kullandı. Türkü söyledi.

O sadece gerginliğini, kavgasını, dövüşünü izlediğimiz TBMM’de güzel bir an, iç açıcı bir 1 dakika yaşandı. O vekillerin gırtlak gırtlağa geldiği dört duvarda Nâzım Hikmet’in dizeleri yankılandı. Kimse söz kesmeye çalışmadı, yüzlere bir gülümseme yayıldı, 1 dakikada sanki temiz hava girdi içeriye de iklim değişti.

Erkeklerden gelen en anlamlı Dünya Emekçi Kadınlar Günükutlamasıydı, Hilmi Yarayıcı’ya teşekkürler.