Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İşte bu yüzden hayvanat bahçesi diye bir şeyin olmaması gerekiyor. Siz dünya güzeli hayvanları doğal yaşam alanlarından koparıp hapsedeceksiniz. Kafesin ne kadar geniş, ‘vahşi doğa’ya ne kadar benzer olduğunun önemi yok, hapis hayatı o.
Ondan sonra kendi yavrularınıza “Bak evladım, dünyada bir de bunlar yaşıyor” diye göstermek için gezintiler düzenleyeceksiniz o hapishanelere. Bir de sahip çıkamayacaksınız çocuğunuza üstelik, gorilin kafesine düşecek gözünüzün önünde. Ve olan o güzelim gorile olacak. Çocuğa zarar verirse diye hayvancağızı vurup öldüreceksiniz.

Fotoğraflar içler acısı, Haranbe adlı dişi goril muhtemelen çocuğu suya kapılmaktan kurtarmak istiyor sadece. Zaten doğada özellikle dişi hayvanlar başka türlerin yavrularına karşı da şefkatli, insan gibi acımasız değil. Avladığı maymunun yavrusu olduğunu görünce bir ağlamadığı kalan, sonra o yavruya sahip çıkan leopar, yine avının hamile olduğunu fark edince karnındaki yavru ceylanı kurtarmaya çalışan kaplan, düşmanı kabul edilen türün bebeğini emziren hayvan videolarını görmüşsünüzdür.
Ama bütün canlıları kendisi gibi tehlikeli kabul eden insan tarafından öldürüldü işte o goril. Şimdi buna tepki gösterenlerle “Ama bir dakika şimdi, insan yavrusu mu, goril mi?” diye soran ‘hümanist’ler tartışmakta. Cincinnati’deki hayvanat bahçesinin yetkilileri “Gene olsa gene yaparız” diye kendileriyle gurur duymaktalar.

Gorilin ölümünden çocuğun ailesini sorumlu tutmak isteyenlerin açtığı bir imza kampanyası da var ki haksız değiller, çocuğuna göz kulak olamıyorsan, onun başına evde de bir şey gelmeyeceğinin garantisi yok.

Ama asıl yapılması gereken, bu işkence yuvalarının kapatılması. Hayvan hakları savunucuları yıllardır bunun için mücadele ediyor. Önce vahşi bir hayvanı yerinden yurdundan edip insan içine getirip sonra da “Çocuğuma zarar verirse” diye öldüremezsin. Hiçbir türün bir diğerine bunu yapmaya hakkı yok. Hayvanlar sizin teşhir malınız, eğlenceniz değil. Belgeselden görüversin çocuğunuz diğer türleri.

Haberin Devamı

Linç!

Çok tehlikeli haller bunlar, çok. Galeyana gelmeye, yakıp yıkmaya, ‘linç etmeye’ o kadar yatkınız ki. Birisi hoşumuza gitmeyen bir iddia atmasın ortaya. Normalde iş kendi hakkını savunmaya geldiğinde üç kişi yan yana duramayan insanlar, bir bakmışsın ortalığı dağıtmakta tek vücut oluvermişler. Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde önceki gün yayılan söylenti gibi mesela.

Tavşanlı’nın Dağçeşme Mahallesi’ndeki TOKİ inşaatında Doğu ve Güneydoğu’dan gelen işçiler çalışmakta. Nereden çıkıyorsa çıkıyor, “İnşaatta Türk bayrağı yakıldı” diye bir laf dolanıyor ortalıkta. Nasıl? Yanık bir bayrak bulunmuş.

Ne oldu, nasıl oldu diye sormak, ne olup bittiğini öğrenmek falan bunlar fuzuli zaman kaybı. Anlamak, dinlemek, bunlar ata sporlarımız arasında mevcut değil. Derhal bir ayaklanma, örgütlenme, hep beraber uygun adım işçileri linç etmeye. Protesto etmeye diyemeyeceğim, çünkü insanların kafasına taş ve şişe yağdırmak ve de yakmaya kalkışmak bir protesto biçimi değildir.

Tekbir sesleriyle polis merkezine saldırılıyor. Herhalde merkezden çıkarken 3 işçiyi polislerin elinden alıp parçalamak niyetindeler, görüntü o. Zaten amaca ulaşamayınca işçilerin kaldığı barakaları ateşe veriyorlar bu kez.

Ve ortada sadece kaynak makinesinden çıkan bir kıvılcımın yanlışlıkla tutuşturduğu bir bayrak ve “Onu oraya ben astım, düşmesin diye telle bağladım. Kendi astığım bayrağı niye yakayım?” diye üzüntüyle soran bir işçi var. Ne diyeceksiniz? “Çünkü sen potansiyel düşmansın, kendi memleketinde rahat etme, her an tetikte ol” mu?
Olaylar 3 işçinin ilçeden uzaklaştırılmasıyla yatışıyor! Bakar mısınız, durup dururken çalıştıkları yerden sürülüyor insanlar.

Çok korkutucu. Kaynak makinesinden sıçrayan kıvılcım söndürülür de, ırkçılığın, ayrımcılığın düşürdüğü kıvılcımlardan çok çekti bu ülke.