Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Behzat Ç’den ayrılınca “Atlılar” dizisinin çekimleri için Bulgaristan’a giden Canan Ergüder ile hem Savcı Esra’nın ölümünü, hem de yeni dizinin akıbetini konuştuk.

“İdeal kadın diyorlar ama Türk erkeği Esra’yı kaldıramazdı”

Behzat Ç.”nin en sevilen karakterlerinden biriydi Savcı Esra, sezon sonunda pat diye öldürüldü. Nasıl olur, neden olur derken yine Serdar Akar’ın Adam Film’inin yeni işlerinden “Atlılar”da oynayacağını öğrendik Canan Ergüder’in. Hakkındaki her şey sır gibi saklanıyordu, çok merak ediliyordu. Büyük bir proje olacağını, fantastik bir dizi olacağını biliyorduk, o kadar. Bir de Bulgaristan’da çekildiğini... Fakat dizinin yayını gecikince Canan Ergüder’i aradım, çekimlere ara verildiğini, bir süredir İstanbul’da olduğunu öğrendim. Ve Savcı Esra’dan beri neler yapıp ettiğini öğrenmek için sevgili mahallesinde; Kuledibi’nde buluştuk. Prof. Dr. Üstün Ergüder’in tiyatro ve sosyoloji okumak için Franklin and Marshall College’a gidip 14 yıl Amerika’da yaşayan kızı Canan, 2007’de döndüğü İstanbul’da kendine yepyeni bir hayat kurmuş durumda. Evinin dibindeki kafenin kapısından, kızıl saçlarıyla giriyor, herkese selam veriyor. Belli ki çok ‘buralı’ olmuş artık. Yeni saçlarına bayılıyor, niyeti hep böyle kalmak. Dizinin çekimlerine ara verildiğinden beri hayatı biraz askıda gibi. Tiyatro yapmak istiyor, bunun için Star’ın diziyle ilgili kararını bekliyor. Bir yandan da spora, ata binmeye ve fantastik kitaplar okumaya devam...

Haberin Devamı

“Zaten kızıl saç istiyordum, dizi vesile oldu”

Saçların kızıl olmuş, yeni iş için mi?

Valla ben aslında uzun zamandır kızıl olmak istiyorum ama bunu bir iş için yapmak istiyordum. “Behzat Ç.”den sonra yeni işimiz üzerine Serdar Akar’la muhabbet ederken karakterimin kızıl saçlı olmasını istediğini söyleyince uçtum. Ve “Atlılar” projesindeki karakterim Zikra için saçımı kızıla boyattım.

Kimdir Zikra?

Milattan Önce 2000’lerde, kızıl saçlı, yeşil gözlü kadınlar kabilesinin başı. Bir sürü kabile var, tabii bu arada ben adını kabile koydum çünkü bize açıklanmadı o. Yazarımız Eset Akçilad çok gizli tutuyor hikayeyi.
Mistik güçleri var bu kadının, onu söyleyebiliriz.

Haberin Devamı

Dizi epey gecikti. Ne zaman başlayacağı belli mi?

Projenin gidişatını bilmiyorum. Şimdi çekimlere bir ara verildi. Star’a iki bölüm sunuldu, kanalın kararını bekliyoruz. Tiyatro teklifleri geliyor beni çok heyecanlandıran. Cevaba göre hayatımı yönlendireceğim.

Sen sever misin böyle fantastik dizileri, filmleri. “Game of Thrones” izliyor musun mesela?

“Game of Thrones”un kitaplarını okuyorum zaten havaya girmek için. Bu iş için yazarımıza “Hangi kitapları okuyayım?” diye sorduğumda “Sana sadece bu hisleri vercek kitaplar önerebilirim” dedi, ben de bunları okudum. Sadece fantastik değil, Shakespeare’in “Macbeth”ini mutlaka oku dedi mesela, iktidarla, egoyla alakalı olarak.

Geçen seneye bir dönelim, “Behzat Ç.”nin çok sevilen karakterlerinden birini oynuyordun, o aşk hikayesine herkes bayılıyordu, Savcı Esra’nın öldürülmesi gibi bir karar nasıl alınabildi?

Çok zor ve beklenmedik bir karar oldu bir kere hepimiz için. Anladığım kadarıyla son anda karar verildi ya da çok gizli tutuldu, bilmiyorum. Son iki haftasında bana sunuldu, “E şimdi evlendiniz, mutlu mu olacak bu insanlar?” diye. “Ne var, biz de mutsuz oluruz” dedi ya Savcı Esra bir defa. Mutlu olamazlar tabii çünkü o zaman dizi seyredilmez, bir sorun olması gerek. Bu insanlar evlendirilince bir çıkmaza giriyor senaryo. Ben de oturup düşündüm ve “Evet, en yüksek noktadayken karakterim, ben bu diziden ayrılayım” dedim. Bana da akabinde bu “Atlılar” projesini teklif ettiler. O yüzden de kendimi çok ortada bırakılmış da hisetmedim. Ama onlar da çok emin değildi bana söylerken, herkes çok bağlıydı karakterime. Ve son sahneyi çekerken hepimiz ağladık, kamyoncusundan çaycısına... Ben zaten kopmuştum. Çünkü benim için birlikte çalıştığım arkadaşlarım bir aileydi, Ankara’da yaşamayı çok sevmiştim sonra. Ama üçüncü senesine devam edersem fazladan olacak gibi geldi. Kitapta olmayan bir kadın karakterin bu kadar ileri gitmiş olması bile, yapabileceğimin en iyisini yaptığım anlamına geliyor. Hatta evlendirildiğimiz zaman “Acaba sonum mu geliyor?” diye düşünmedim değil. Özlüyor muyum? Evet, özlüyorum, Behzat Ç.’ye baktığım zaman bir kanadı kırıkmış gibi geliyor. Ama harika bir kadın oyuncu seçtiler, Sezin Akbaşoğulları. “Behzat Ç.”de dizinin ruhunu taşıyabilecek insanların oynaması gerektiğini düşünüyorum. Sezin de kesinlikle öyle biri.

Haberin Devamı

Peki bir daha âşık olabilir mi şimdi Behzat?

Kadın oyuncu olunca illa ona âşık olması mı gerekiyor? Seyirciler genelde buna odaklanıyor. Halbuki bırakalım, yazarlarımıza da hakaret etmeyelim, bakalım ne yapacak o karakterle...

Savcı Esra çok sevildi ama aslında pek Türk erkeğinin bayılacağı bir tip değildi, zor, dişli...

Tabii canım, hiç Türk erkeğinin kaldırabileceği
bir tip değil. Herkes “ideal kadın” falan diyip duruyor ama lafta bence o. Bütün haberleri duyuyoruz,
kadına şiddet ne durumda görüyoruz. Zaten hayatımızda güçlü kadınlar olarak bence hepimize
her gün kadın olduğumuz hissettiriliyor.

Sen de böyle sıkıntılar yaşıyor musun hayatta?

Yaşamaz mıyım? Bizimkiler bana ‘Mor Çatı Canan’ diyordu sette. Ben de her gün kadın olduğumu hissediyorum, evet. Kadın olduğun için yok servis yapacaksın, hizmet edeceksin... Ben bunu gönülden geldiği için yapmayı seven bir insanım. Sevgilime bir şey yapıyorsam kadınlığımdan dolayı yapmıyorum, onu sevdiğim için yapıyorum. Hizmet etme ve
herkesi idare etme beklentisi, bu beni çok
çıldırtıyor ve hayatımı da böyle yaşamamaya
dikkat ediyorum. Niye hep ben alttan alıyorum? Hayatta ne yapmak istiyorsan önce onları göz önünde bulundurmalısın, ondan sonra hayatını birisiyle geçiriyorsan tabii ki ödün verirsin. Yoksa ego çatışması yüzünden çiftler de birlikte olamaz.

Sanırım siz Tardu Flordun’la böyle bir çatışma yaşamıyorsunuz ki ilişkiniz dört yıldır sürüyor...

Her ilişkide var ego çatışması ama ne kadar birlikte olmak istiyorsun, ne kadar sevgi var, ne kadar hayatını birlikte geçirmek istiyorsun, bunlara bağlı. Tardu’yla da biz onu iyi yakaladık.

“Atlılar” Bulgaristan’da çekiliyor, Tardu Flordun’la bu kadar ayrı kalmaya karar vermek zor oldu mu?

Tardu’ya da o sırada “Son Yaz” işi gelmişti, o da Makedonya’da çekiliyordu. Birlikte karar verdik ki biz bunu yapabiliriz. Zaten son iki senemi ben Ankara’da geçirdim.
O da beni görmeye geliyordu, ben de onu görmeye gidiyordum. Evet zor olabilir, daha az görüşüyor olabiliriz ama bu da ilişkiyi güçlendiren bir şey. Bizim ilişkimiz bu tür şeylere dayanabilecek güçte...

“Tardu’yla birbirimizi yükseltiyoruz”

Amerika’da 14 yıl yaşadıktan sonra “Bıçak Sırtı” dizisi için İstanbul’a geldin ve bir daha geri dönmedin. Neden burada kalmak istedin?

Geldiğimin ikinci ayında gözlerim açıldı. Ben çok tek yönlü düşünüyordum ve sadece Amerika vardı kafamda. Türkiye’ye gelince, bütün hatalarıyla bir hayat olduğunu gördüm. En önemlisi de burada kendi yaptığım işle para kazanabileceğimi, tiyatro da yapabileceğimi gördüm. İkinci senemde Berkun Oya bana “Bayrak” oyunu için teklifle geldi ve ben o oyunda dört sene oynadım. Üstüne hiç hayatımda telaffuz edeceğimi düşünmediğim şeyleri söylemeye başladım. “Ben Türkiye’de yaşamak istiyorum” diyordum, bunu sadece kendime söyleyebiliyordum çünkü o güne kadar çevremdeki herkese “Asla dönmeye niyetim yok” demiştim. Öyle büyük konuşmamak gerekiyormuş hayatta.

Bir de gidip Nişantaşı, Etiler gibi “steril” bir bölgeye değil Kuledibi’ne yerleşmişsin...

Evet, ben çok seviyorum mahallemi. Doğma büyüme Ulusluyum ama oldum olası steril bölgeleri fazla sevmemişimdir. Kuledibi’nde tarih var, bir yaşanmışlık var, esnaf var, herkesin ismini biliyorum mahallemde. Pijamamla çıkıp dolaşıyorum, herkese selam vererek manavıma, kasabıma gidiyorum.

“Ben ünlüyüm, her zaman güzel ve bakımlı görünmeliyim” gibi bir durum yok mu?

Yok öyle bir şey. Ben yapamıyorum onu, çok fazla enerji gerektiren bir şey.

Halbuki ekşisözlük’te enerjine bol bol övgü var...

Enerjim var ama farklı şeylere...

Nelere mesela?

Güneşli bir enerjim var, onu söyleyebilirim. İnsanlar düşükse yükseltmeyi seviyorum. Ama depresyona meyilli de bir insanım aynı zamanda. Yengeç burcuyum, o yüzden ay tarafından yönetiliyorum anladığım kadarıyla ve gelgitlerim çok fazla. Ama çalışma ortamlarında eğer mutluysam ve o işe inanıyorsam, kendimi de, çevremdekileri de yüksek tutacak enerjiye sahibim.

Özel hayatında da böyle mi?

Öyleyim tabi. Ama düştüğüm zaman da bunu herkes bilir. Hiçbir duygumu saklayamıyorum ben. Mutluysam mutluyum, mutlu değilsem gözümün ferinden anlaşılıyor.

Tardu Flordun’nun burcu ne?

İkizler.

Anlaşıldı, dört kişisiniz sürekli...

Otuz sekiz kişiyiz hatta. İyi anlaşıyoruz ama. Birbirimizi yüksek tutabiliyoruz. Ben düşük olduğum zaman o beni yükseltiyor.

“Bir çocuğun aylık masrafını bir bez parçasına veremem”

Arada moda çekimlerinde de yer alıyorsun...

Ben çok mutlu oluyorum moda çekimlerinden. Bana bir karakter veriyorlar, inanılmaz kıyafetler giydiriyorlar, beni inanılmaz güzel yapıyorlar, ondan sonra çok zevk alıyorum poz vermekten.

Kendin hayatta modayı takip eder misin?

Hiç alakam yoktur. Daha çok şimdilerde dikkat etmek zorunda olduğumu hissediyorum, galalardı, televizyon programlarıydı falan, bazen eksik kaldığımı hissediyorum. Ama hayatta da gidip bir çocuğun bir aylık masrafı olabilecek bir fiyatı harcamayı sevmiyorum açıkçası bir bez parçasına. Tardu “bez parçası” diyor benim elbiselerime de, küçük olduğum için, oradan geldi. Bershka’dan alışveriş yapmayı seviyorum, Collezione’dan alışveriş yapmayı seviyorum, hiç gidip 1500 dolarlık bir çanta hayatımda almadım. Çok çok çok özel bir şey olması lazım benim öyle paralar harcamam için. Vintage seviyorum, annemin 70’lerden kalma kıyafetlerini terziye götürüyorum üstüme göre yaptırıyorum. Ya da Tardu bana bir şey alıyor, mesela acayip ucuz ama inanılmaz güzel bir tuvalet aldı internetten, yakasını yaptırdım, piyi eklettirdim, şahane oldu. İnsanlar zannediyor ki ona inanılmaz paralar verdim. Yok öyle bir şey.

“Ata binmek büyük bir tutku”

Çekimlere ne zaman başlamıştınız?

Ağustosun sonundan itibaren eylülün ortasına kadar Bulgaristan’da çekimdeydik.
Çok güzel bir deneyimdi benim için. En başta da ata binebilmek muhteşemdi. Ruhum herhalde buna çok uygunmuş çünkü hemen beşinci dersimde tek elle dört nala kalktım. At benim için büyük bir tutku haline geldi. Mümkünse at almak istiyorum. Çünkü çok yüksek duygular hissettim ben atın üstünde. İlk dört nala kalktığımda kahkahalarla gülüp ağlamaya başladım.

Bir yandan spora da ağırlık verdin değil mi bu süreçte?

Çok ağırlık verdim çünkü ata sağlıklı binebilmek için önce bacakları, gövdeyi güçlendirmek gerekiyor. Zaten bu dizi için de fit olmak gerekiyordu. Her gün spor yapıyorum, ata biniyorum, bunu herkes yapıyordu. Kimimiz Bulgaristan’da devam etti eğitime. Kılıç ve at dersleri vardı.
Ben bir hafta katıldım, sonra Türkiye’ye geldim ve kendi kendime Sipahi Ocağı’na gittim.