Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gezi direnişinin destekçilerinden Selçuk Yöntem ve biber gazı kapsülüyle yaralanan kızı Iraz Yöntem ile Babalar Günü için bir araya geldik, hem eylemleri, hem baba-kız ilişkilerini konuştuk. Meğer Selçuk Yöntem, daha eşiyle tanışmadan rüyasında görüp adını koymuş kızı Iraz’ın

Bu aslında bir Babalar Günü söyleşisi. Selçuk Yöntem ve onun gibi diyeceğim ama tamamen kendi yolunu kendi çizerek, hatta biraz babasına ‘rağmen’ oyuncu olan kızı Iraz Yöntem’le bu amaçla buluştuk. Ama Gezi Parkı direnişinin daha ilk gününde orada bulunan bir babayla sürekli parkta ağaç nöbeti tutup biber gazı kapsülüyle bacağından yaralanan bir kız söz konusu olunca, tabii ki “Geçmiş olsun”larla ve bu eylemin hayatlarına etkileriyle başladık sohbete.
Selçuk Yöntem, soğukkanlılığını korumak için kızının yaralandığını fazla hatırlamamaya çalışıyor. Iraz ise “Ne yapalım” diyor, “O yaralı bir direnişçinin babası”. Ve biz Iraz’ın küçük bahçesinde eliyle diktiği ağaçların boy vereceği günleri düşleyerek Gezi Parkı’ndan başlayıp
baba-kız ilişkisine uzanıyoruz.

Haberin Devamı

Önce “Geçmiş olsun” diyeyim Iraz, nasıl yaralandın anlatır mısın?

Iraz Yöntem: 30 Mayıs’ı 31 Mayıs’a bağlayan gece, “Polisler hazırlanıyor” haberini aldıktan sonra çöplerimizi toplamaya başlamıştık, bir gün önceki gibi ufak bir müdahale yaparlar, arkamızda çöp bırakmayalım diye. Fakat savaş stratejisi gibi dört bir koldan ablukaya alıp parkın içine bizi hapsettiler. Ve bir anda üzerimize bomba olup yağdılar. O duvar çöktüğünde oradaydık. Aslında çok kuytu bir yerdi, polisler görmüyorlardı ama üç tane kamera bizi orada yakalayınca far tutulmuş tavşan gibi kaldık ve arkadaşımız Güney tam “Ambulans” diye bağırırken önce bacaklarına, sonra yüzüne bir tane yedi. Ben daha önce yaralanmıştım, koşturmacada. Bacağımda patladı kapsül, “Ne oldu?” dediler, “Yok bir şey, hadi devam edelim, insanları yerlerden kaldıralım” dedim. Oradan nasıl çıktığımızı ben hâlâ hatırlamıyorum.

Siz o gün Iraz’ın bacağına kapsül geldiğini öğrendiğinizde ne düşündünüz?

Selçuk Yöntem: Bir gazeteci arkadaşımız beni aradı, “Kızınıza böyle bir şey oldu” dediği an dünyam karardı, nedenini sordum, Twitter’a baktım ve ondan sonra bunu konsantre olarak düşünmedim. Çünkü düşünürsem sonra çok başka boyutlara girebilirim, hiçbir şey
beni tutamaz. O gün Iraz benim yanımdan gitti oraya. Hislerim bana bir şey olacağını söyledi ama bir yere kadar olacağını söyledi herhalde, yoksa babalık duygum başka türlü devreye girebilirdi. Ama benim kızım gibi binlerce ailenin çocukları oradaydı ve onlar bu topluma bir örnek koydular.
Iraz Y.: Bir ebeveyn zafiyetiyle yaklaşmadı konuya. Annem beni bir gün şöyle tehdit etti; Akaretler’in en çok karıştığı gün, ben yine Gezi’deyim, “Iraz, bir saat sonra eve gitmezsen yemin ediyorum Akaretler’e gideceğim”.
Artık tehdit reaksiyonları da böyle olmaya başladı.

Haberin Devamı

“Bu jenerasyon aslında ikimizi de mahçup etti”

“Iraz’ı annesiyle tanışmadan  önce rüyamda görmüştüm”

Siz de “Bir daha gitme” demediniz anladığım kadarıyla...

Selçuk Y.: O zaman kendi kişiliğinizi inkar etmiş oluyorsunuz. Objektif düşününce ben de olsam böyle yapardım, onu nasıl engelleyebilirim?
Ki neyi tartışıyoruz, yapılan eylem ne? Doğayı korumak. Bizim burada yaşadığımız hüzün aslında, mahçubiyet. Ayrıca bu eylemin öbür odak noktası olan polis arkadaşların da aileleri var. Bunu düşündüğüm zaman işte, daha çok hüzünleniyorum, daha çaresiz hissediyorum. Çaresiz hissetmek kendini, giderek çareler yaratmaya iter insanı. Burada herkes kendine bir çare arıyor.

Haberin Devamı

Ülkemizde böyle bir hareketin baş göstereceğini tahmin eder miydiniz?

Selçuk Y.: Böyle bir olay olacağı, Iraz’ın da bunun içinde olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Bu jenerasyon beni mahçup etti.
Iraz Y.: Bu jenerasyon beni bile mahçup etti. Çünkü ben 30 yaşındayım, aslında bu direnişin yaş ortalaması 15-25. Daha üç gün öncesine kadar ne kadar umutsuz bir durumda olduğumuzdan bahsederken, bir gecede benim bütün dünya görüşüm değişti. Meğer ben bile
ne kadar hoşgörüsüzmüşüm, çok utandım. Orada gerçekten çok farklı düşünce yapılarından gelen on binlerce insanla bir arada yaşamaya başladık. Para geçmiyor, şiddet yok, herkes birbirini kolluyor. Meğer insanlar bambaşka yerlerden baktıklarında da bir arada yaşayabiliyorlarmış.

Kızınızın bu kadar duyarlı ve cesur olduğunu biliyor muydunuz?

Selçuk Y.: Iraz küçüklüğünden beri öyleydi. Çok kendi kendine yeten bir yapısı vardır, ne yapmak istediğine karar verir, yapar.

Senin babana dair öğrendiğin yeni şeyler oldu mu bu süreçte?

Iraz Y.: Normalde yolda yürürken beni arı soksa ona bile sinirlenebilir benim canımı yaktığı için. Burada bambaşka bir yerde durup o soğukkanlılığını koruması benim için çok önemliydi. Kendimi biraz daha kendi ayaklarımın üzerinde hissetmemi sağladı.

“Ben turneye gidince Iraz’ın ateşi çıkardı”

30 yıl öncesine gidelim, Iraz’ın doğduğu yıla...

Selçuk Y.: Ben Ankara Devlet Tiyatrosu’ndaydım, Ci (Cihan Yöntem) de Devlet Opera ve Balesi’ndeydi. İlginç bir şey, biz Cihan’la tanışmadan ben Iraz’ı rüyamda gördüm. Tanıştıktan sonra “Çocuğumuz olacak, adı da Iraz olacak, bunu biliyor musun?” dedim. Hakikaten
83’te Iraz geldi, rüyamdakinin aynısıydı.

Kız babası olmak nasıl bir şey?

Selçuk Y.: Ben zaten başka hiçbir şey düşünmedim ki kontratı öyle yapmışım. Beni hep çok mutlu etti, kız evlat başka bir şey bence. Doğumhanede “Erkek olursa isim arayın” filan diyorlar, futbolcu isimleri sayılıyor, “Boşverin” dedim, “Iraz gelecek, biliyorum ben”. Iraz da Fakir Baykurt’un “Irazca’nın Dirliği”nden, onu okuyup çok etkilenmiştim.

Bakımıyla ilgilenebildiniz mi bebekken?

Selçuk Y.: Bizim çok önemli bir şansımız vardı; anneanenesi, Kamiloş. Onun terbiyesini, temelini o attı. Ben üç oyunda oynuyorum sezonda, Cihan öyle, tempomuz dehşetti. Ve ben turneye gittiğim zaman Iraz’ın ateşi çıkardı,
40 dereceye. Döndüğüm zaman veya konuştuğumuz zaman düşerdi.

“Oyuncu olmama ne destek oldu ne köstek”

Iraz’ın oyuncu olmasını pek istememişsiniz bildiğim kadarıyla...

Selçuk Y.: Orada bir aile egosu vardı, çok klişe bir şey, “Benim çektiğim sıkıntıları o çekmesin” diye. Yoksa için için “Acaba o ne kadar istiyor, bakalım yapacak mı?” diye bir duygu da vardı. Kendi karar vermesi önemliydi, “Biz sanatçıyız, kızımız da bu işi yapsın”
diye onu yönlendirmek kadar yanlış bir şey olamazdı.
Iraz Y.: Ne destek oldular, ne köstek, ama hiç istemediler. Konservatuvar sınavında birinci elemeyi kazandım, ikincisine girerken ayağım kırıldı, olmadı. 17 yaşında İzmir’e üniversiteye gittim, Uluslararası İlişkiler okudum. Mezuniyete üç ay kala ikisini aldım karşıma, “Size tek bir soru soracağım” dedim; “Benim şu an bir mesleğim var, oyunculuk okumayacaksam buna devam edebilirim. Ama oyunculuk yapabilir miyim? Hamurumda bu var mı?”

“Babam hem hocam hem doktorum”

Siz yetenekli olduğunu düşünüyor muydunuz?

Selçuk Y.: Düşünüyordum ama söylememiştim. Zor bir şey aslında, diyorsun ki “Daha neler yaşayacak...”
Bir de iyi olmasa ne yapacaksın?
O çok kötü. Diyelim ki yeteneği yok, ne diyeceksin, “Kızım sen kabiliyetsizsin, başka iş yap” mı diyeceksin?
Iraz Y.: Onlar onu diyebilecek insanlar. Hele annem.

Hiç bir role beraber çalıştığınız oluyor mu şimdi?

Selçuk Y.: Ben pek onu yapamıyorum, ona sadece birtakım açarlar veriyorum, teorik olarak düşüncemi söylüyorum. Yapamıyorum, benim de yapım böyle.
Iraz Y.: Psikiyatra gittiğiniz zaman doğru soruyu sizin bulmanız için yardımcı olur ya, onun gibi. Bütün soruları kendin sorar ve cevaplar hale gelirsin. Onun için babam benim evet hocam ama aynı zamanda da doktorum, oyunculuk konusunda. Bana doğru soruyu sordurtuyor. n

“Iraz duygularını belli etmez, ben salya sümük”

Kız çocukları babalarına hayran olur derler...

Selçuk Y.: Iraz ketumdur, çok duygularını belli etmez.

Siz nasılsınız?

Selçuk Y.: Ben salya sümük, ne hissediyorsam her şeyi açık açık söylerim.
Iraz Y.: Evet, ben ketumum ve fazla soğukkanlıyım.

Özel hayatınızı paylaşır mısınız?

Iraz Y.: Ben sıkıntılarımı ancak çözemediğim noktaya gelirse paylaşırım.
Selçuk Y.: Kendini iyi korur. Ben kendi sıkıntılarımı ona söylersem duymak istemediği şeyleri duymaz, “Ben bunlarla ilgilenmiyorum, bana söylemen gerekmez” der, hemen çiti koyar ortaya.
Iraz Y.: O adres ben değilsem hemen söylerim, “Doğru değil bence bunu benimle konuşman” derim.

Erkek arkadaş konularını paylaşıyor musun?

Iraz Y.: Güzellikleri paylaşırım, sorunlar beni ilgilendirir.
Selçuk Y.: Tabii çok büyük boyutta bir şey olursa izin vermem, açıkça söyleyeyim, orada müdahale ederim. O da o zaman çok güzel dinler. Onun o sağduyusu çok hoşuma gider benim. İlk defa senin yüzüne bir şeyler söylüyorum bak.

“Babam bu kadar popüler değilken sinemaya giderdik”

Baş başa yapmayı sevdiğiniz şeyler var mı?

Iraz Y.: Babam bu kadar popüler olmadan önce şöyle ritüellerimiz vardı: İstiklal’de dolaşırdık, sinemaya giderdik, oradan çıkıp kitapçıya giderdik. Fakat babamın popülerliğinin artmasıyla tedirgin olmaya başladık çünkü artık o bize ait olan alan biraz kamusal bir alan haline geldi.
Selçuk Y.: Evet çok kısıtlı bir alanda yaşıyoruz maalesef. Ben bana baktıkları zaman “Niye bakıyorsunuz?” diye reaksiyon gösteriyorum çünkü. O duygu hâlâ var içimde ve olması da iyi bir şey bence.

“Iraz’ı annesiyle tanışmadan  önce rüyamda görmüştüm”

“Seni çok seviyorum Selçukcuğum diye notlar yazardı”

Babandan aldığın en güzel hediye nedir?

Iraz Y.: Babamın konservatuvar yıllarından kalan bütün tekstlerini, tiyatro kitaplarını ben aldım, benim için en önemlisi onlar çünkü her sayfada onun da parmak izi var. Hediye bir metadır aslında değil mi? Ondan daha kıymetliler benim için.

Size kızınızdan gelen hediye?

SelçukY.: En son güzel bir fotoğraf makinesi almıştı bana. Bir de notlar yazardı hep, turneye falan giderken. Dört yaşında öğrendi okuma yazmayı, “Ben seni çok seviyorum Selçukcuğum” diye notlar...
Epey bir süre bana Selçuk dedi, benim çok hoşuma gidiyordu, şimdi “Baba” diye gelince biraz çiziyor karizmayı.