Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu yıl içinde “Ayhan Hanım” filminde izleyeceğimiz Vahide Gördüm meme kanserine yakalanıp iyileşti. Tedavi sürecinde doktorlar ne diyorsa yaptığını söyleyen oyuncu: “Çok güçlüyüm, hiç kan almadan 16 kür ağır kemoterapi geçirdim. Et yemiyordum, tabii kemoterapiyle birlikte yemeye başladım. Hiç ağlamak, sızlamak olmadı, mırın kırın yapmadım

“Ne deniyorsa yaptım, mırın kırın, ağlama sızlama olmadı”

En son Levent Semerci’nin çektiği “Ayhan Hanım” filminin setinde görüşmüştük, Vahide Gördüm’le. Uzun uzun konuşmuştuk, oynamaktan büyük heyecan duyduğu rolle ilgili. Aradan bir ay geçti geçmedi, kanser haberleri çıktı gazetelerde. Vahide Gördüm kemoterapi göreceği için “Adını Feriha Koydum” dizisinden ve “Ayhan Hanım” filminden affını istiyordu.
Aradan 1.5 yıl geçti, ortağı olduğu oyunculuk okulu Akademi 35 Buçuk’ta buluştuk bu kez. Neler olmuştu, bu arada; Vahide Gördüm kanseri atlatmış, sete dönüp “Ayhan Hanım” filmini bitirmiş, “Merhaba Hayat” diye kısa ömürlü bir dizide oynamış, son olarak da 20 yıllık eşi Altan Gördüm’den boşanmıştı. Kısa sarı saçları, makyajsız, pırıl pırıl yüzü, dar pantolon üstüne giydiği mini kot eteğiyle müthiş genç ve enerjik görünüyordu. Biraz geçirdiği 1.5 yıllık süreci konuştuk, biraz da bundan sonra neler olacağını... Plan yapmayı bıraktığını düşünürsek, daha çok yaşamın nasıl aktığını...

Haberin Devamı

Biz seni hep kumral görmüştük, ama saçlar artık sarı. Sevdin mi bu rengi?

Saçlarım çıkmaya başladığı andan itibaren önce bir beyazdı, sonra gitgide sararmaya başladı.
O dönemde de “Merhaba Hayat”la ilgili konuşuyorduk Med Yapım’la, ben önerdim “Sarı yapsak saçlarını karakterin” diye. Hiç sarışın, kısa saçlı karakter yok diye düşündüm, orta yaşlı özellikle. Sonra benim de günlük hayatta hoşuma gitti, öyle kaldım şimdilik.

“Çok sevenim var gerçekten, hastalanınca daha iyi fark ettim”

Seyircilerin reaksiyonu nasıldı?

Çok garip bir dönem geçirdim çünkü seyirci bir yandan iyileşip iyileşmediğimi merak ediyordu.
Çok sevenim var gerçekten, bunu hastalanınca daha iyi fark ettim.
Bir de “Bakalım aynı performans olacak mı?” diye düşündüler, bunun farkındayım, böyle soru işaretli bakışlar oldu. Galiba seyirci bana o kadar güveniyor ve samimi hissediyor ki, saç rengimin çok önemi yok onlar için, yaptığımın önemi var. Ben bir şey yapıyorsam iyi olduğunu düşünerek izliyorlar, öyle bir kredim var seyircide.

Haberin Devamı

Sağlık durumunu hâlâ merak ediyoruz hepimiz. Tamamen kapandı mı artık konu?

Tamamen kapanması için bir süreç lazım. Şimdi iki yıllık koruma tedavisi alıyorum, üç ayda bir serum alıyorum kemik için. Günden güne güçlendiğimi hissediyorum. İlk üç ay falan kemoterapinin vücuttan gitmesi zaman aldığı için zorlanıp “Acaba hiç mi geri dönemeyeceğim?” dedim ama onlar da geçti. Şöyle düşündüm, bu bir tünel, bu tünele giriyorum ve sonunu biliyorum, çıkacağım sonunda. Çıktım da çok şükür.

“Hep ayağımda postal, sırtımda çantam vardı”

Küçükken biraz fazla erkek rolü üstlenen bir çocukmuşsun, öyle demiştin...

Evet hâlâ öyleyim. Sanıyorum babaannemin annesiz büyütmesinden gelen bir şey o. Çevremde abilerle büyümüş olduğum için de herhalde kız havasına giremedim. Şimdi istediğim kadar “Birazcık kadın gibi olayım” diyeyim, olmuyor, yemiyor yani. Dişiliğini öne çıkarabilen bir kadın hiçbir zaman olamadım.
Evet bir tarzım vardır benim hem giyimimde hem insan ilişkisinde. Bu tarzı da çoğu insan beğenir ve sever, ama bu doğalımdan gelen bir şey. Bunun için hiçbir şeyi zorlamadım,
o dişilik de arkadan gelirse gelir, gelmezse ne yapayım...

Haberin Devamı

Dişilikten ne anlıyoruz, biraz onu kullanıp daha cilveli olmayı mı?

Evet, belki. Kendini göstermek, sunmak, daha güzel olmak, bunları çok satabilen biri değilim, satmak gibi bir derdim de yok zaten. Oyunculuk yeteneğimin önde olması beni çok daha gururlandırıyor, yükseltiyor. Ben hoş bir kadınım, biliyorum bunu. Bunu daha insanların gözüne sokmanın manası yok. Ve 40’ı geçmiş bir kadın olarak yaşlanmaya da başlıyorum. Beni güzelleştirecek şey, donandığım oyunculuktur, insanlığımdır, ondan sonrası iyilik, güzellik ve sağlık.

Peki eskiden de güzel bir genç kız olduğunun farkında mıydın, yoksa sonradan mı keşfettin bunu?

Onların derdine hiç düşmedim ben. Geçen yıl üniversite arkadaşlarımla bir araya geldik, değişmeyen tek bendim. Ayağımda yine postal vardı, yine sırt çantam vardı. Öyle süslenip sosyal hayatta çok aktif bir kız olamadım ben. Bütün hedefim oyuncu olmak üzerine kuruluydu.

Hastalığın sırasında peruksuz çıktın sokağa, o sıra yazılanları okudun mu, herkes ne kadar güzel olduğunu yazıyordu...

Sağ olsunlar, ben yapamazdım perukla, öyle daha kötü hissederdim kendimi. Ben kafama şapka bile takamadım. Bir şey bana fazla geliyorsa taşıyamam onu. Ben kadın-erkek olmanın dışında önce insanım ve insana dair bir sıkıntı yaşıyorum. Birincisi buydu, ikincisi de benim gibi düşünüp cesaret edemeyen insanlara örnek olmak için yaptım bunu.

“Annem uzun yıllar hastane hastane dolaştı biz de evde annemiz gelecek diye bekledik”

“Babaannem annesiz büyüttü beni” dedin ama annen vardı aslında.

Annem ben dokuz aylıkken bir rahatsızlık geçirmiş ve uzun yıllar hastane hastane dolaşmıştı. Ben hatırladığımda annem görmüyordu. Dört-beş yaşındaydım, eve gelip bir süre evde bakılıp sonra tekrar hastaneye götürülüyordu. Ama mesela Ankara’ya gidiyor, yatıyor, oradan “İstanbul’a üniversiteye yollanacak” diyorlar, nakil yapılıyor ve bunları annem yalnız yaşıyor çünkü babaannem bize bakıyor, anneannem vefat etmiş.

Baban?

Babam da bizim başımızda. Kamyon şoförü ve adam ne kadar, nereye gidebilir ki? Çözüm bulunabilecek her türlü yol o yıllar içerisinde o hastanelerden beklendi, biz de evde annemiz gelecek diye bekledik. Geldiğinde ortaokulu bitiriyordum. Tabii çok yıpranmıştı. Ama biz 2003’e kadar annemin sağlığını kontrol altında tutup
o yaşayamadığımız yılları yaşadık. Anne-kız ilişkimiz çok sağlamdı.

“Neşeli, tatlı bir aileydik”

Bütün o sıkıntılara rağmen...

Tabii, zaten bize babaannemizin öğrettiği de oydu, “Hiçbir zaman üzüntüyü yükseltme, neşeli ol, hep güler yüzlü ol, gün ışıdıysa ve sen o günü görüyorsan çok şanslısın ve çok zor geçecek bir gün olsa bile, enerjin yerinde, kalbin atıyor, bunlara şükrederek güne başla”. Biz neşeli, şarkı söyleyen, tatlı bir aileydik.

İzmirlisiniz, ama göçmen aile...

Evet, Yunan göçmeniyiz. Güzel yemeklerin yapıldığı bir mutfağımız vardı, her şeyden haberdar bir babaannemiz vardı, onu 98’de kaybettim, annemi 2003’te, babamı 2007’de. Erken erken gittiler, çekmediler, hastalığımı görmemeleri büyük şans. Çok üzülürlerdi.

Annen çok hastalıklar geçirmiş olduğu için içinde bir hastalık korkusu var mıydı senin de?

Hiç. Hatta ben inanamadım da o kadar sağlıklı bir kadındım ki...
Çok güçlüyüm, hiç kan almadan 16 kür ağır kemoterapi geçirdim. Ki ben et yemiyordum. Tabii kemoterapi başlayınca yemeye başladım. Ne deniyorsa yaptım, öyle mırın kırın, ağlamak sızlamak olmadı. O yüzden de çok korkum da yoktu. Elimden geleni yaptığıma göre ne olacaksa o.

“Hiç makyaj yapmam bana yakışmadığını düşünüyorum”

Giyim tarzın biraz değişti mi sanki?

Yoo, böyle giyiniyorum hep. Ben çok eski şey giyerim. Bu ceket mesela kızımdan büyük. Giyim tarzım değişmedi, insanların magazinsel merakları değişti. Ben hep böyle, dar pantolonlar, botlar giydim, erkek pantolonları her zaman kullandığım giysilerdi ama nedense öyle bir dertleri var. Neyse, canları sağ olsun.

Makyaj yapmıyorsun pek galiba...

Hiç yapmıyorum. Televizyona çıkarken de makyaj yapmam. Sette bir tek, onda da pudra kullanmam, sadece ince bir fondöten, göz üstüne ince bir kalem, çok az rimel, hepsi o. Lipstick bile kullanmam. Bana makyajın yakışmadığını düşünüyorum.

“Altan’la birbirimizin canını hiçbir zaman yakmadık, yakmayız da”

Biz seninle 1.5 sene önce “Ayhan Hanım”ın setinde görüşmüştük, Eskişehir’de. O gün iki sene sonrasını nasıl düşünüyordun kim bilir...

Evet plan yapmamayı da öğrendim ben. Günü ve anı yaşamak, gerçekten bana çok uygun bir şey oldu bu aralar. Ben mesela hedefli yaşayan biriyim. Benim hayallerim falan yoktur, hedefim vardır, o hedefin üzerine giderim. Şimdi yine hedeflerim var ama onları geride tutmak istiyorum. Ne geliyorsa önüme onu yaşamak istiyorum. Ve hep gülümsemek. İçimden de geliyor gülümsemek aslında, bunun için zorlamıyorum kendimi.

Bu arada boşandın da. Bu “artık kendim için yaşayacağım” kararının bir sonucu mu?

Çok da onunla bire bir değil ama böyle daha mutlu olacağımızı düşünüyorum. Yolu açık olsun inşallah.

İş anlamında beraberliğiniz devam ediyor mu Altan Gördüm’le?

Ediyor tabii. Ortak okulumuz var, tiyatromuz var, Vardiya Oyuncuları. Altan şu anda Civan Canova’nın oyununda oynuyor. Seneye de ben “Ay Carmela”yı çalışacağım, Tuna Orhon’la oynayacağız, Rutkay Abi (Aziz) yönetecek. Şu anda flamenko öğreniyoruz.

“Ne deniyorsa yaptım, mırın kırın, ağlama sızlama olmadı”

Gördüm sıkı bir Karşıyaka taraftarı.

“En sevdiğim şey deniz, bu İzmirli olmakla ilgili”

İnsanlarda biraz “hastalık çıktı, erkekler böyle dönemlere pek dayanamaz” gibi önyargılar var...

Bunları gerçekten konuşmak istemiyorum. Ona haksızlık etmem, o çok saygıdeğer, o çok iyi bir baba. Bu bir tercihtir, karşılıklı sonuç çıkarmadır. Birbirimizin canını hiçbir zaman yakmadık, yakmayız da. Biz 20 yıl boyunca birbirimize karşı çok saygılı bir yaşam sürdük, birbirimizi her zaman destekledik, hâlâ destekliyoruz. O başka bir şey gerçekten. Bunu kimsenin merak etmesinin üzerinden cevabım olamaz benim. Bu bizim özelimizdir ama düşündükleri her neyse hiçbir şey düşündükleri gibi değil. Bunu anlatsak da belki insanlar anlayamayabilir.

Sen memnun musun yeni hayatından?

Biz Alize’yle bir düzen kurduk, toparlıyoruz kendimizi. Alize üniversite sınavına girecek, Amerika’ya gidecek, onları planlamaya çalışıyoruz. Yani “hoppa, haydi, kurtuldum, memnunum” gibi bir durumum yok. Bu sayfayı çevirdik, şimdi buraya neler yazacağız, onun üzerinden yaşama bakıyorum.

Peşine kameralar takılıyor sık sık...

Evet çok hem de. Haksızca ama bu işin getirisi götürüsü bu. Ne olduğunuz, kariyeriniz, geçmişiniz o kadar önemli değil. Ayrıca tencere dibin kara, seninki benden kara, herkes evinin önüne bir bakıp süpürse daha iyi olur ama yapacak bir şey yok. Söyleyecek sözüm de yok.

Bir röportajda “Aşkta çok fedakar biriyim” demiştin, yeni bir aşka yine fedakarca kapılabilecek gibi hissediyor musun kendini?

Hayat ne getirir ne götürür bilemem ama başkaları bir şey demiş diye ne aşk yaşarım ne de âşıksam vazgeçerim. Hayat bana ne getirecek bilmiyorum. “Artık ben hastalığı atlatmış, diri, genç, son turlarını yaşayan bir kadınım” falan değil benimki. Hayatıma bundan sonra böyle devam etmek istiyorum. Bunun içinde oyunculuk var, annelik var, arkadaşlık var, önüme aşk gelirse aşk var.

Sırf kendini mutlu etmek için yaptığın bir şey var mıdır? Mesela resim yapıyorsun bildiğim kadarıyla...

Evet hatta geçen gün Alize’yle onu konuştuk, Bir dönemim olsun ki dedim, 50’mden sonra resim yapayım, evimde daima o yağlı boya kokusu olsun ve ben tuvallere bir şeyler çizeyim. Ama galiba benim en sevdiğim ve kendimi temizlediğim şey denizde olmak. İzmirli olmakla da ilgili, bizim çocukluğumuzda denizden ayağımız hiç çıkmazdı.

“İyi oyuncu iyi yemek yapar”

Oyunculukla yemek yapmayı benzettin demin biz sohbet ederken...

Birçok arkadaşımın da katıldığı bir şey bu, oyunculukta ayrıntı dozunu ayarlamak, karakterin duygusunu, rengini ayarlamak hassas bir dengedir. Yemek yaparken de aynı şey geçerli. Yemek yapabilme yeteneğinizi ne kadar geliştirebilirseniz oyunculuğunuzun da o anlamda gelişeceğini düşünüyorum. Bundan eminim, iyi oyuncu iyi yemek yapıyor.

Sana kim öğretti yemek yapmayı?

Ben evlendikten sonra öğrendim. Şeyi hep severim, evimde yemek kokusu olsun, kurabiye olsun, kek olsun. Ben de bunun için gece uykumdan feragat edip yarının poğaçasını pişirip öyle yatan biriyim. Ev öyle ev oluyor, yuva oluyor.

Peki formunu nasıl koruyorsun?

Kemoterapi sonrası kortizon kaynaklı bir şişliğim vardı. Hatta arkadaşlarım “Seni tanıyamadık” diyorlardı ama ben bir şey söyleyeyim mi, o halimle bile ben hâlâ kendimi çok beğeniyordum. Bakınca aynaya kirpik yok, kaş yok, evet bir uzaylı durumu var ama yine de güzel, akça pakça bir şeyim yani. Sonrasında biraz diyet gibi kontrollü bir dönem geçirdim, bol su içtim, ondan sonra da spor.

“Bir dönem sağ bek oynuyordum”

Neden Akademi 35 buçuk okulunuzun adı?

Çünkü Karşıyakalıyım. İki gün önce gittim, izledim abilerimle, maçı vardı Göztepe’yle.

Sen futbol da mı oynamıştın geçmişte?

Evet, bir dönem sağ bek oynadım.

Abilerinin torpili olmadan takıma girmeye çalışıyormuşsun...

Telef oluyordum saha kenarında, kendimi yerden yere atıyordum beni görsünler diye ama işte kız çocuğu olmanın verdiği şey, abiler hep utanıyordu benden, kovuyorlardı falan. Ben de birisinin annesi çağırsa da takım eksilse, ben girsem diye bekliyordum oralarda. Ayrıca hem Karşıyakalıyım hem Beşiktaşlıyım. Bir erkek kadar heyecanlanırım maç izlerken ve anlarım da.