Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Farah Zeynep Abdullah bu hafta “Bi Küçük Eylül Meselesi” filmiyle karşımızda. Martta da “Kurt Seyit ve Şura” dizisiyle ekranda olacak. Hem televizyonun hem beyaz perdenin yeni umudu olduğunu söylemek yersiz değil...

Aşık olmak için fazla neşeliyim ben”... Herhalde “Bi Küçük Eylül Meselesi” filminin en çok konuşulacak cümlesi... Aşk ile neşe bir potada erimez mi? Âşık olmak için illa melankoliye meyilli olmak mı gerekir? Ve benzeri sorularla... Şurası kesin ki yüzünden sahici bir neşe fışkırıp şakıyarak bunu söyleyen Eylül ne kadar inandırıcıysa, “Öyle Bir Geçer Zaman ki”de aşkı uğruna sararıp solan Aylin de o kadar sahiciydi... O zamandan Türk sinemasına uzun zamandır gelen
en güzel ve taze yüzü müjdeliyordu: Farah Zeynep Abdullah’ı.
Temellerinde iki kuşaktır aşk
olan bir ailenin çok sevilmiş tek kızı Farah... “İsmi neden böyle?” Çünkü Iraklı bir baba ile Boşnak annenin evliliğinin ürünü... Kökenlerindeki aşk, bu ay GQ dergisine kapak olan Farah Zeynep Abdullah’ın (yazıda zaman zaman FZA diye anılacak) Ebru Çapa’ya anlattığına göre, dedesiyle anneannesi aynı dispanserde çalışıp uzaktan bakışan iki insanken, dedesinin denizde boğulma tehlikesi atlatan anneannesini kurtarmasıyla başlamış. Evet, “Her şerde bir hayır vardır”... Bu kadar da değil, annesi Gülay Hanım da hayatının aşkını babasının arabasını kaçırıp kaza yaparak bulmuş. Çarptığı otomobilin sahibin borcunu ödemek için onun şirketinde çalışmaya başlamış ve savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınmış, Erbil doğumlu Osman Abdullah’la tanışmış... Sonuç: 30 yıldır devam eden peri masalı gibi bir evlilik ve üç çocuk... 17 Ağustos 1989 doğumlu Farah Zeynep (İlk ismini İran Şahı Muhammed Pehlevi’nin son eşi Farah Diba’dan alıyor), dört yaş büyük abisi Kaan ve sekiz yaş küçük kardeşi Harun.

İyi müzik dinleyen, beste yapan bir genç kız

Türk sinemasının yeni yıldızı

Başlıca ilgi alanı babasının plak koleksiyonuydu küçükken... Sekiz yaşındayken ilk gittiği konser Rolling Stones’unki oldu. İyi müzik dinleyen, beste yapan bir genç kız olarak büyüdü. Kendi tanımına göre aynı zamanda şımarık ve hırçın... Hatta asi. 16’sında önce dudağını deldirdi, sonra dilini... İstanbul Saint Michel Fransız Lisesi’nde okurken dersleri pek matah değildi. Tiyatrodur, müziktir, bunlardı ilgi alanları. Hedefi ÖSS’ye girmemekti. Ve eğitimine Londra’da devam etmek. İkisi de gerçek oldu. Babasının işi nedeniyle İngiltere’ye taşındılar. Liseyi bitirince öğlen garsonluk, akşam barmaid’lik yaptığı bir dönemin ardından Kent Üniversitesi’nde ilk kez ne okumak istediği sorusuyla karşılaştı... Fransız edebiyatı ve tiyatroyu seçti...
Oyuncu olabileceğine dair cesaretlendiği oyun, üniversitede oynadığı ve okulda en iyi oyuncu ödülünü kazandıran, Edward Albee’nin “Kim Korkar Hain Kurttan?”ı oldu... “Closer” oyununda oynadığını, bunun için direk dansı dersleri aldığını ise “Öyle Bir Geçer Zaman ki” döneminde öğrendik.
Yine Ebru Çapa’nın yazdığı gibi Voltaire’in “Candide”ine bayılan, Sartre’ın oyunlarına düşkün, suyun akıp yolunu bulacağına inanan bu genç kız için yol ayrımı, ikinci sınıftayken Paskalya tatilinde Türkiye’ye geldiğinde belirdi.

Veremden ölen Mediha rolü için sekiz kilo verdi
Kanal D Dramalar Koordinatörü Lale Eren, o sıradaki erkek arkadaşının annesinin arkadaşıydı. Yeni çekilecek dönem dizisi için masum, gerekince de seksi görünebilecek bir genç kız aranmaktaydı. Eren, FZA’ı düşündü ve fotoğrafını Zeynep Günay Tan’a gösterdi. Aranan kan bulunmuştu... Deneme çekiminden de alnının akıyla çıktı. Önce önlüklü bir lise öğrencisi olarak yükselme hırsına ve çıktığı kabuğu beğenmeyişine sinir olduğumuz, giderek talihsiz aşk hikayesine kilitlendiğimiz Aylin karşımızdaydı.
FZA iki gün içinde kararını verip okuldaki kaydını dondurdu ve kendisini sette buldu. İlk kez Türkçe oynuyordu, aksanı sorunluydu, bazı kelimelerin anlamlarını bilmediği için hafif dalga konusu olabiliyordu ama sorunları aştı, dizinin en beğenilen oyuncularından biri oldu. Özellikle Mete Horozoğlu’nun oynadığı Soner ile aşkları az mendil ıslatmadı...
Kafasına koyduğu gibi okuluna dönecekti dizideki işi bitince. Ama o sırada ilk sinema filmi için teklif aldı: Yılmaz Erdoğan’ın yöneteceği “Kelebeğin Rüyası”. Kaçırılacak gibi değildi. Veremden ölen Mediha Sessiz rolü için sekiz kilo verdi.
Artık bir dizilik televizyon yıldızı değil, iyi bir genç oyuncu olarak kabul görüyordu. Sadri Alışık ve son
olarak da SİYAD jürisi tarafından ödüllendirildi bu performansıyla. İkinci ödülünü alırken mart ayında başlayacak yeni dizisi “Kurt Seyit ve Şura”nın setinden, St. Petersburg’dan sesleniyordu jüriye ve izleyicilere... FZA için başroller dönemi açılmıştı...
“Kelebeğin Rüyası”nın çekimlerinden sonra, planladığı gibi İngiltere’ye, okuluna dönmüş hatta bu arayla birlikte oyunculuktan da uzaklaşmıştı... “Belki de artık yapmam bu işi, hele hele gecesi gündüzü belli olmayan dizilerde” diye düşünmeye başlamışken, bir kez daha geri çevrilmeyecek bir teklifle karşılaşmıştı: Sezonun en iddialı işi olacağı başından belli olan “Kurt Seyit ve Şura”da “Kelebeğin Rüyası”ndaki rol arkadaşı Kıvanç Tatlıtuğ ile karşılıklı başrol. Fazla düşünmeden verdi kararını.
Dizinin ilk fragmanı internete düştü... FZA muhteşem bir Şura olmuştu... Saçlarını sarıya boyatmasıyla, verdiği kilolarla, aldığı bir iki yaşla ilgisi vardı belki... Ama en çok gözlerindeki ışıkla...

Erken gelen şöhretle hazım sorunu yaşamadı
Bu hafta gösterime giren “Bi Küçük Eylül Meselesi” filminde Engin Akyürek’in karşısında izleyenlerin hayranlığını ikiye katlayacak. Bu sefer bir dönem filminin gözü yaşlı romantik kızı değil, tam tersine, aşka inanmayan, o yüzden de bulduğunda anlamayan bir zamane kızı var karşımızda. Şıkır şıkır giyiniyor, uçuşarak yürüyor, muhteşem kahkahalar atıyor ve göründüğü her sahnede bütün ışığı üzerine topluyor.
Başarısını Hürriyet’ten Hakan Gence’ye “Yüzde 70 şans, yüzde 30 kendi seçimlerim herhalde” diye özetlemişti. Yeteneğinin, genlerinin, eğitiminin ve zekasının da payı var kuşkusuz... Şurası belli ki o, genç yaşta gelen şöhretle hazım sorunu yaşamayan, oyunculuğun kaştan gözden ibaret olmadığının farkında olan bir oyuncu. Dört sene içinde
üç farklı karakterde gördük onu... Dördüncüsü de yolda, 4 Mart Salı günü Şura’nın yolculuğu başlıyor... Bize de Türk sinema ve televizyonunun bu yeni yıldızının yolculuğunu izlemek düşüyor...

Haberin Devamı

Âşık olmak için fazla neşeli değil

Haberin Devamı

Farah Zeynep Abdullah gece kulüplerinin gediklisi değil. Adı sürekli o aşkla ve diğeriyle de anılmıyor. Onu tanıdığımızda BKM Mutfak ekibinden Eser Yenenler ile birlikteydi. Bir erkekte aradığı özelliğin zeka olduğunu vurguluyordu. Eski sevgililerinin hepsiyle arkadaş kaldığını belirtiyor, Yenenler’le de öyle... Görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki ile birlikte olduklarına dair haberler çıksa da hayatında kimse olmadığını söylüyor. Ama aşka inanan bir genç kadın. Çok âşık olmayı insana kontrolünü kaybettiren bir şey olarak görse de, Eylül gibi “âşık olmak için fazla neşeli” değil.