Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu ülkede yalnız yaşayan bir kadınsan, evinde saldırıya, tecavüze uğrasan, soyulsan, işkence görsen, hatta öldürülsen, yine sen suçlusun.

Müzisyen Değer Deniz... Cihangir’deki evinde eli kolu bağlanmış, tecavüz edilmiş ve boğulmuş halde bulundu, haberlerde bir ‘yalnız yaşadığı ev’ vurgusu... Çünkü yalnız yaşayan kadınların evleri girenin çıkanın belli olmadığı, tekinsiz yerler... Adeta bir ıssız, karanlık sokak gibi orada başlarına bir şey gelmesi normaldir...

İş o noktaya geldi ki ailesi kadın örgütlerine çağrıda bulunmak zorunda kaldı, “Mahkemede bizi yalnız bırakmayın” diye... Nitekim ilk duruşmada 17 yaşındaki sanık C.M. öyle bir savunmayla çıktı ki hâkim karşısına, hem tüyler ürpertici, hem de çok bildik...

Haberin Devamı

Hani o her durumdan sıyırmalarına yarayan ‘erkeklikleri’ var ya, oraya sığınarak kurtulmak niyetinde çocuk mahkemesinde yargılanan sanık. Önceki abileri gibi...

Diken internet sitesinde Burcu Karakaş’ın haberinde yer alan savunmaya göre Değer Deniz sokakta bali çekerken gördüğü çocuğu evine çağırmış, “Gel burada iç” diye... “Sevgili olmuşlar”mış... Sonra C.M. ‘kaçırıldığı’ için 15 gün görüşememişler. “Geri dönünce kendisini görmek istedim” diyor; “Pencereyi açık görünce evde olduğunu anladım. Zili çaldım, açmadı. Eve tırmanarak çıktım. Beni görünce şaşırdı. Eve nasıl girdiğimi sordu ama sonra, ‘İyi yaptın pencereden girmekle’ dedi. Odada tek taş yüzük gördüm, ne olduğunu sordum. ‘Sen 15 gün yoktun, bir arkadaşımın hediyesi’ dedi. Kıskandım. Sözleri erkekliğime dokundu. Dayanamadım, öldürdüm.”

Duyup duyabileceğiniz en deli saçması şey değil mi? Ama ne yazık ki ailenin avukatı Çiğdem Hacısoftaoğlu’nun dediği gibi hiç şaşırtıcı değil. Çok beylik bir ‘kadın cinayeti’ savunması... O erkeklik öyle bir hassas konu ki ona dokunan yanıyor.

Mahkeme de hak veriyor, “Erkekliğine laf edilmiş, adam delirmesin mi?” Gelsin ‘haksız tahrik’ indirimi.

Yetti artık bu cinayete, tecavüze kulp bulan yargıdan çektiğimiz.

Değer Deniz 39 yaşında, yetenekli bir müzisyen, hayatta aslanlar gibi tek başına ayakta duran bir kadın, bu ülkenin bir ‘değer’iydi. Sapığın biri tarafından vahşice katledildi. Durum bu kadar nettir.

Haberin Devamı

Bunun indirimi, hafifletici sebebi, anlaşılır yanı olamaz.

25 Aralık’a ertelenen davanın takipçisi olmak da boynumuzun borcudur...

‘Yalnız kadınlar’ da güven içinde evlerinde oturabilsinler diye...

Peki, siz ne yaptınız?

Her seçim sonrasında olduğu gibi bir “Gidelim buralardan” şarkısıdır başladı. Sandıktan istediği sonuç çıkmadığı an gözünü sınır kapılarına diken bir grup insan var. Şu anda hangi ülke ne koşullarda vatandaşlık hakkı veriyor, bu konuda bilgi paylaşımı halindeler sosyal medyada. Alıp başlarını ve hayal kırıklıklarını nerelere gitseler acaba?

Tabii ki “Buralar cennet, neyiniz eksik nankörler!” demiyorum... Gitmeye de karşı değilim, insan tabii ki paşa gönlü nereyi çekiyorsa orada yaşayabilmeli... Benim derdim gitmenin edebiyatıyla... Moral bozan “Buralarda yaşanmaz, tepkimi koyuyorum, restimi çekiyorum, gidiyorum” söylemiyle...

Hayatlarında ilk defa seçim diye bir gerçekle tanışan, bu aydınlanmalarının sonucunu da derhal görmek isteyen arkadaşların yaşadığı derin kandırılmışlık hissiyle...

Haberin Devamı

“Oy verin dediniz, verdik, hani ne oldu?” diye hesap soracaklar neredeyse...

Evet, siz 28 Ekim’i 2 Kasım’a bağlayarak kendinizi sahillere atmaktan feragat
edip sandığa gittiniz diye dünyanın yörüngesinden oynamamış olması çok büyük haksızlık, gerçekten... Daha da gitmeyin siz seçime... “Aman Allah’ım, bu insanlarla mı” yaşayacağınıza hemen yurtdışına kapağı atın...

Ama rica edeceğim bunun kolaycılığını da kabul edin. İnsan emek vermediği bir şey üzerinde bu kadar hak iddia edemez. Önce bir sormak gerekir; “Ben gerçekten ne yaptım?” diye...