Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Galatasaray - Beşiktaş derbisi neredeyse 100 yılını doldurmak üzere olan tarihinden soyutlanıp, hemen güncel bir düelloya dönüştürüldü.
Terim mi, Lucescu mu?
Galatasaray’ın eski ve yeni hocalarının buluşması, iki teknik adamın takımlarının önüne geçmesine neden oldu. Bunu neredeyse hesaplaşma biçiminde yorumlayıp, olaya kavga baharatını eklemek isteyenler var. Doğru değil...

Bireysel hesap yok
Ne Terim’in Lucescu ile, ne de Lucescu’nun Terim ile bireysel bir hesabı olabilir. İki teknik adam da kariyerlerinin doruğunda, takımlarının başarısı için çalışıyor. Lucescu’nun şampiyonluğun tadını çıkaramadan Galatasaray’dan dışlanması, olsa olsa Canaydın ve yönetimine karşı kırılmasına neden olmuştur. Kırılmakta da haklıdır. Ancak, Lucescu’yu görevinden uzaklaştıran kişi Terim değildir. Terim’in karizması, Galatasaray’da durmadan estirdiği rüzgarlar Lucescu’yu değil, kimi olsa savururdu. Bu, Terim’in kabahati değildir.
İki hoca arasında elbette taktik ve felsefe farklılıkları var. Biri kazanmaya ve büyük hedeflere oynuyor. Yeniliklerin, çizgi ötesi arayışların lideri. Öteki daha gerçekçi, daha sabırlı ve daha klasik. Yenilmeden, teslim olmadan bir satranç oyuncusunun uzakgörüşlülüğüyle aynı hedefleri kovalıyor. İkisine de saygı duymalıyız. Bugüne kadar Terim de, Lucescu da bireysel çekişmelerin, sürtüşmelerin ve polemiklerin ortağı olmadılar. O nedenle, derbide de başarılı iki meslektaş olarak birbirlerine şans dileyip, kulübelerine geçecekler.

Farklı ilişki
Maç sahada... Kulübelerde değil. Kulübeler arası bir yarıştan söz etmek, bu maçı böyle bir basitliğe indirgemek doğru değil. Maç, kulübeden yönetilen takımların arasında oynanacak. Kulübeden kulübeye değil, takımdan takıma ilişki söz konusu. Bunu doğru değerlendirelim. İki hoca, eşit ağırlıktaki halteri kaldırmak için barın altına girmiyor. Farklı oyuncularla, farklı sorunlarla, farklı avantajlarla mücadele ediyorlar. Sonuç ne olursa olsun, Terim - Lucescu tartısı olmayacağını şimdiden herkesin bilmesinde yarar var.

Galatasaray - Beşiktaş maçı, iki takımın da eksikleri, noksanları ve sorunlarıyla oynanacak. Galatasaray, hücum organizasyonunda bir türlü beklenen verimliliği sağlayamadı. Arif formsuz ya da şanssız... Pinto etkisiz. Christian verimsiz. Ümit Karan da talihsiz... Talihsizliği kendini Fatih Terim’e kabul ettirememesinden kaynaklanıyor. Terim, birçok maçta gol için kıvranırken yanında oturan Ümit Karan’ın yüzüne bile bakmadı. Ankara’daki maçta oyuna sonradan girip atığı şık gol, belki bu göze girememe talihsizliğini aşmasına yardımcı olabilir. Benim bildiğim Ümit Karan, Beşiktaş derbisinde - oynarsa - takımının en önemli gol silahı olacaktır.

Kayıpları var
Beşiktaş’ta Sergen yok. Bu yoksunluk Beşiktaş’ta yeni bir kahramanın doğmasına neden olabilir. Tümerkan Metin, yani hepimizin bildiği adıyla Tümer, İzmir’deki kırmızı kart sonrası belli ki konsantrasyon ve motivasyon kaybına uğramış, Dinamo Kiev ve Gençlerbirliği maçlarında bekleneni veremedi. Yine de, Dinamo Kiev’e, Ronaldo ve Nouma’nın attığı gollerin hemen öncesinde onun pozisyon oluşturan katkısını unutmayalım. Onurlu ve sorumlu bir sporcu örneği olan Tümer, şimdi Galatasaray karşısında - oynarsa - takımının en büyük hücum organizatörü olabilir. Onun katkısıyla İlhan ya da Nouma, aranan golü bulabilir. Bu arada Beşiktaş’ın çift santrfor yanlışından vazgeçmesini beklemeliyiz. Lucescu, İlhan ya da Nouma’yla tek santrfor seçimini yaparsa, daha etkin ve yaratıcı bir orta alana sahip olacaktır.
Kimseye taktik vermek işimiz değil. Ayrıca haddimizi aşmak da istemeyiz. Ama bir derbiden keyif alabilmek için beklentilerimizi dile getiriyoruz.

Spor sayfalarında gördüm ki, bizim Üç Ahbap Çavuşlar, yani üç büyüklerin başkan ve yöneticileri hemen Ankara’ya gidip yeni hükümetin maliye bakanı Unakıtan ile konuşmuşlar. Sadece kutlama ve nezaketle ilgisi yok bu ziyaretin... Yüz trilyonu aşan vergi borçlarını sıyırmak için kulis yapıyorlar.
Bugün kadar devletten aldıkları ve aparttıkları onca avantaj, destek ve katkı yetmezmiş gibi dahasını istiyorlar. Bunun adı da vergi barışı kapsamına girme isteği oluyor.
Barışı kim istemez. Önce şu tribünleri barıştırsalar da bir görsek.
Bu arada bir soru. Sivil toplum örgütleri Meral Gezgin Eriş’ten, Tuncay Özilhan’a kadar seçkin ve etkili liderleriyle, AB için uluslararası yoğun kulislere koşarken, bizim spor toplumumuz, en başta da üç büyükler bu işte kendini yok sayıyor. Hiçbir sorumluluk almıyor. Çünkü o işte zahmet var, avanta yok.

Ankaragücü - Galatasaray maçı... Emektar Suat sakatlanıyor, adım atacak hali yok. Başkentli golcü Augustine bal-börek fırsat yakalamış, yüzde yüz atacak golü. Ama hayır, taca vuruyor. Suat’ın tedavisine insanca olanak sağlıyor. İşte galiba spor bu... Augustine’i alkışlamalı.
Beşiktaş - Gençlerbirliği maçı... Kalecisi Cordoba ile karmaşık bir pozisyonda golü önleyen Kaptan Tayfur, belinden sakatlanıyor. Tedavi görüp oyuna dönüyor. Az sonra, orta alanda havadan önüne süzülen topu kullanmaya hazırlanırken, Gençlerbirliğili Thomas, arkasından sinsilikle yaklaşıp, beline diz - tekme indiriyor darbeyi. Tayfur belinden sakatlandı ya, hiç şaşırmıyor hedefini. Sonra inanılmaz bir yüzsüzlükle elini uzatıyor, özür anlamında.
Augustine’e sonsuz saygılar, sevgiler, alkışlar. Thomas için içimden geçenleri sizinle paylaşamam. Ama bu ülkede meleklerle şeytanları ayırmayı da bilelim.