Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İstanbulspor ve Adanaspor'un yaşadığı dramı, sezon başından beri ibretle izliyoruz. İki kulüp de yeniden yapılanma, güçlenme ve daha üst düzeyde hedefler kovalama bağlamında şirketleştiler. Ne var ki, evdeki hesap çarşıya uymadı.
İki şirketi bünyesine alan grup, bilinen nedenlerle futbolla ilişkisini kopma noktasına getirdi. Arada yasal takibat ve hacizler de bulunduğundan, bırakın gruptan kaynak aktarmayı, futbol nedeniyle elde edilen gelirler bile futbola hiç uğramadan başka alacaklılara uçtu.
Aykut Kocaman yönetiminde, sezona yepyeni pırıltılar ve hoşluklarla giren İstanbulspor, tasarladığı hedeflerden koptu. Adanaspor da yıllardır çakılıp kaldığı alt sıralardan kurtulmak için kadrosunu korumaya çalıştı. Yılmaz Vural ile daha istikrarlı bir çizgi tutturmak için hazırlıklar yaptı. Ancak onlar da müthiş bir erozyona uğradılar. Çoğu zaman sahaya on sekiz kişilik kadroyu tamamlayamadan çıktılar.

Dengesizlik
18 takımlı ligimizde şimdi rekabeti anlamsız kılan bir dengesizlik oluşmaya başladı. Üst sıra takımları milyon dolarlık transfer etkinlikleri ya da hazırlıklarıyla gündemi ellerinde tutarken, orta sıralarda futbolun gerektirdiği itiş - kakış, daha yukarılarda yer kapma mücadelesi sürüp giderken, İstanbulspor ve Adanaspor, zor koşulların sonucu olarak bir dışlanma sürecine girdiler. Haftalık sonuçlar hiç de önemli değil... İstanbulspor ve Adanaspor, deplasmana gitmek için uçağı çoktan unuttular, şimdi otobüs parasını denkleştirmeye çalışıyorlar. Öyle görünüyor ki, koşulların değişmemesi halinde bazı maçlara şeklen çıkacaklar. Mücadele edemeyecekler. Maç sonuçlarını hiç umursamayacaklar. Futbolcular da alacakları ödenmediği, sözleşme koşulları yerine getirilmediği için, takım oyununu bir kenara bırakıp bireysel kurtuluş çareleri aramaya, menacerlerini araya sokarak takımlarını terk etmeye hazırlanacaklar.

İçler acısı
Bu durum, içler acısı bir durumdur. Çaresini bulmak gerekir.
Sanırım burada en önemli görev Kulüpler Birliği'ne düşüyor.
Kuruluşunda minik de olsa bir katkım oldu. Kulüpler Birliği, herşeyden önce bir rekabet örgütü olarak kuruldu. Giderek güçlendi. Vakıf haline geldi. Bugüne kadar tanık olduğumuz en önemli etkinliklerin, televizyon yayın gelirlerinin paylaşımı, yabancı oyuncu kontenjanının belirlenmesi, transferde bonservis hakkının sürdürülmesi için yönetmeliklerin zorlanması gibi. Kimi zaman federasyonun karşısına geçip dayatmalarla isteklerini kabul ettirdiler. Ama daha anlamlı dayanışma felsefesine sahip olamadılar.
İstanbulspor ve Adanaspor'un en azından bu sezonu sağlıklı bitirebilmek için yardıma ve desteğe gereksinimleri var. Federasyon, kendi kaynaklarından bunu yapmaya kalkışsa, bazı kulüpler tarafından kayırmacılıkla, haksız rekabet ortamı oluşturmakla suçlanır. Dahası, durumdan fırsat çıkararak öteki kulüpler de ağlama kuyruğuna girerler ve iyi niyetli girişimleri yozlaştırıp suya düşürürler.

Dürüst değerlendirme
Oysa Kulüpler Birliği, kendi içinde yapacağı dürüst bir değerlendirme ile iki kulübün lige devam etmeleri için gerekli desteği düzenleyebilir. En azından yol ve konaklama giderlerini, maaşlarını karşılayabilir. Bu bir kaynak sorunu değildir. TV yayın haklarından ayıracakları küçük paylar bile sorunu çözmeye yeter.
Kulüpler Birliği, bu ligi yaşatmak zorunda olan bir örgüttür... Kurtlar Sofrası değil!

Beşiktaş Teknik Direktörü Mircea Lucescu, Şampiyonlar Ligi'nde Sparta Prag karşısında uğradığı yenilgiden sonra kendisini eleştirenlerin haksızlık ettiğini söylemiş ve "Yabancı olduğum için üstüme bu kadar çok geliniyor. Bu yüzden kendimi yalnız hissediyorum" demiş.
Eleştirilerin haksızlığından yakınan Lucescu'nun yaptığı da kocaman bir haksızlık. Hem kendisine, hem bize karşı!
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Lucescu bu ülkede en az eleştirilen teknik direktörlerin başında gelir. Efendiliği, alçakgönüllü, hoşgörülü ve kibar davrandığı için - bu satırların yazarı dahil - medya Lucescu ile uğraşmaz. Hele yabancı olduğu için eleştirildiğine inanması, tek kelimeyle yanlıştır.
Bu ülkede hiçbir yabancı Türk olmadığı, yabancı olduğu için kınanmamıştır bugüne kadar. Aksine medyasından kulüplerine kadar ülkemiz yabancı hayranlığının doruklara tırmandığı bir ülkedir.
Aslında bunları tekrarlamak da yanlış, ama Lucescu kapıyı oradan açınca mecbur olduk...
Gelelim eleştirilere...

İlkel olamayız
Evet, hazır olmayan Ahmet Dursun'u sahaya sürüp 65 dakika oynattığı için... Hazır olduğu halde 81 dakika süre ile Ahmet Hassan'ı kulübede, yanında oturttuğu için eleştirdik Lucescu'yu... Pancu konusundaki sabır ve hoşgörüsünü, ötekilerden de esirgememesini anlatmaya çalıştık... Bunlar tümüyle teknik - taktik görüşlere dayanan eliştiriler. Üstelik, her maçın eleştirisi de farklı olabilir. Lucescu, eleştirileri dikkate alır, ya da almaz... Kendi bileceği iş. Hiçbirimiz de teknik direktörlük iddiasında değiliz. Ama eleştirilerimizi yabancı karşıtlığıyla nitelendirmek, Lucescu'ya hiç de yakışmayan korkunç bir yanılgı örneğidir.
Sporun evrenselliği ortadayken, bu kadar ilkel olabilir miyiz?

Cuma akşamı Beşiktaş'la Galatasaray İnönü'de buluşuyor. Ramazan nedeniyle maç 21.00'de başlayacak. Biliyorum, cumaya kadar hemen her yerde derbi üzerine yorumlar, röportajlar izleyip okuyacak, tıka basa derbiye doyacaksınız.
Ben sizi pek yormak istemiyorum...
Bu maçın ötekilerinden pek farklı olmayacağını biliyorum. Hangisi kazanırsa kazansın, bu maç şampiyonluğun belirleyicisi olmayacak. İki takım için de sonraki maçlar önemli. Temiz olsun, kaliteli olsun, bol gollü olsun, hakem tartışması olmasın, yeter !

Lucescu, belki de önceden hiç tasarlamadığı biçimde müthiş bir ikili yarattı bu yıl Beşiktaş'ta... Tayfur ve Giunti ... İkisi de gösterişsiz oynayan... Profesyonelliği çok iyi bilen, oyun içindeki tehlikeleri de, fırsatları da önceden görebilen Beşiktaş'ın orta alandaki ustaları. Her bakımdan meslektaşlarına örnek oluşturuyorlar. Dikkat ederseniz, bireysellikten tamamen uzak, görevin gerektirdiği etkinlikler içinde görürsünüz onları. O anda ne icap ediyorsa onu yaparlar. Eksiği - fazlası yoktur. Futbol seyircisi çoğunlukla golcüleri alkışladığından ya da Sergen gibi yıldızlara hayranlığını dile getirdiğinden Tayfur ve Giunti gibileri gölgede kalırlar.
Ama unutmayın çoğu maçın kahramanı ışıkların altında görünmez... Gölgelerde gizlenirler.





SPOR


BÜYÜK HAKAN OLDU!
At yarışları
AVRUPA LİGLERİ
Sıfır kalite
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Ve gong çalıyor
Sultan seferi
PROTESTO
Masal anlatmasın
Florya'da alarm
Fırtına dinmiyor
Favori Müftüoğlu
Haydi Başkan !
Haber turu...
Kulüpler birliği göreve!