Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İÇİNDE fırtınalar kopar...
Bir yanın “Kalk dünyanın öbür ucuna kadar koş” derken, bir yanın “Kapat perdeleri içeri kapan” der...
Bazen kendini dünyanın en özgür insanı hissedersin, bazense zincire vurulmuş esir...
Kimi gün içinde çağlayanlar coşar, nehirler akar, kıpır kıpır olursun, kimi gün öfkeli hayata küskün.
Gün gelir dünya umurunda olmaz, en umursamaz sensindir, öyle bir gün gelir ki minicik bir sivilce hayata küstürür.
Bir bakarsın kavak yelleri esiyor başında, bir bakarsın kaybolmuşsun fırtınada.
Vücudun her fazlalığı ya da eksiği olur sana dünyanın en büyük derdi.
Anlaşılması zor yıllardır ilk gençlik yılları. Ağır bir yüktür ergenlik çağı.
Üzerine bir de Türkiye’deki sistem binince, omuzları daha da çöküyor gençlerin.
Ne çocukluklarını yaşayabiliyorlar ne delikanlılıklarını.
Sınav peşinde, dershane peşinde, iş arama peşinde geçiriyorlar zor yıllarını.
Bebeklerini, arabalarını, sokakta toplarını alıyoruz ellerinden, koca koca yükler veriyoruz yerine.
Puan hesaplamaları, meslek kaygısı, bir de ekonomik şartlarla dolduruyoruz sırtlarını.
Bir bakıyoruz hayatın en önemli derdi netler, en ilgi çekici haberi puan cetvelleri oluyor.
Elden bir şey gelmiyor, sistem böyle!
Daha da hayal kırıklığına uğramamak için, sistemin içinde doğru işlemeye koşullanıyor ah işte gençler... Önemli olan bu zor yılları en az hasarla atlatmak.
Geçen hafta Bornova Anadolu Lisesi öğrencisi pırıl pırıl bir genç atıverdi kendini İZBAN treninin altına. “Ne yaptın Yüksel?” dedik hepimiz. Daha 17 yaşındaydı. Cebinden bir mektup çıktı. “Kızmayın” diyordu, aşkı için ölümü seçmiş.
Kimbilir daha kaç kez aşık olacaktı Yüksel ve yıllar sonra gülümseyerek anımsayacaktı “çıkmaz” sandığı yaşadıklarını.
Ama işte anlaşılmaz, anlatılmaz yıllardan geçiyordu. Yüksel gibi daha pek çok genç ergenlik bunalımında kaybediliyor.
Zaman zaman çocuklarımızı da yanımıza alıp, bu günlerde yaşadığımız sıkıntıları neşeli sohbete çeviren birkaç anne, pazar sohbetindeydik.
O sohbette Sağlık Bakanlığı’nın Ergen Sağlığı Merkezleri’nin faydalarını ama randevu almanın da bir o kadar zor olduğunu konuşuyoruz.
Dün gazeteye gelir gelmez Alsancak TCDD Hastanesi, Ergen Sağlığı Merkezi’ni aradım. Meğer öyle çok talep varmış ki en erken randevu hazirana verilebiliyormuş.
İzmir Türkiye’deki beş pilot ilden biri. Ve İzmir’de aynı merkezden sadece altı tane bulunuyor. Dolayısıyla Karadeniz’den, Ege’nin tüm illerinden randevu talepleri var.
Merkezin iki doktoru yetişemiyor.
Onlar görüşmeleri beş dakikalık poliklinik muayenesi gibi yapmıyor çünkü... En az bir saatlerini ayırıyorlar ve ayda ortalama iki kez ya da ayda bir görüşmeyi tekrarlıyorlar. Gençler de adı tam kendilerine uygun olan bu merkeze gitmekten çekinmiyor.
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne bağlı Sağlıklı Çocuk ve Ergen (Adolesan) Fiziksel, Psikososyal Gelişim Değerlendirme Merkezi, her türlü muayene ve psikolojik danışmanlık hizmeti için 11 ile 24 yaş arası gençleri bekliyor.
Boğaz, baş, karın, diz ağrısı, âdet sancısı ve düzensizlikleri, halsizlik gibi şikayetlerden, büyüme, gelişme, boy uzaması, beslenme, uyku bozuklukları, aşı takipleri, cinsel gelişme, ruhsal gelişme, arkadaş ve aile ilişkileri, okul uyumu, sınav kaygısı, spor sağlığı konularında da danışılabiliyor.
Dileğim bu merkezlerin yaygınlaştırılması...
Gençlerin ve ailelerin de sorunları içine atmak yerine bu merkezde uzmanlarla
paylaşıp hayata bağlanmaları!

BLOG
KÜBRA KÜÇÜK: KOBİDER Başkanı Nurettin Özgenç’in yaptığı açıklamayı duyunca şok oldum. Hayatımda duyduğun en saçma savunma. “Kadın erkek eşitliği yoktur, bu sadece bir safsata. Fiş prize eşit olmaz!” demiş sayın başkanım. Bence de haklı böyle bir safsata görülmedi. Doğru, fiş prize eşit olmaz ama sorarım size priz olmayınca fiş işe yarar mı? Ya da kırılmış prizden elektrik alınır mı? Bence güzel bir benzetme olmuş. Tam görüldüğü gibi. Ne fiş prizsiz, ne de priz fişsiz bir işe yaramaz. İkisi bir bütündür. Tıpkı kadın ve erkek gibi. Bizim ülkemiz bunu ne zaman anlayacak bilmiyorum ama kadın erkek eşit olmalıdır diye düşünüyorum.