Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünyanın en önemli müzik olaylarından biri olan Montreux Caz Festivali’nden bildiriyorum. Yanımızda ise festivalin başkanı, evinde 500 kişilik konserler veren, dünyanın en büyük havyar üreticisi, çılgın Peter Rebeiz var

Montreux Caz Festivali için “Her şey bir kutu çikolatayla başladı” diyorlar. Gerçekten de öyle oluyor, müzisyenlerle dostluğuyla ve çılgın partileriyle bilinen Claude Nobs bundan tam 49 yıl önce Amerika’da bir müzik şirketinin kapısını çalıyor, “Patrona İsviçre’den çikolata getirdim” diye. Randevusuz kabul etmiyorlar ama o kadar uzun bekliyor ki sonunda patrona ulaşıyor ve Montreux Caz Festivali için istediği desteği alıyor. İsviçre’nin de katkısıyla Montreux’yü bir festival şehri haline getiriyor.

Haberin Devamı

Gidip görünce anlıyorsunuz, bizim festival dediğimiz birçok etkinliğin festivalle ilgisi olmadığını. Montreux’de tam 16 gün boyunca festivalle yatılıp festivalle kalkılıyor. Şehrin her yeri panayır yerine dönmüş durumda. Lady Gaga-Tony Bennett’tan Quincy Jones’a kimi ararsanız burada görmek mümkün.

Sadece cazla sınırlı değil

Bir caz festivalinde Lady Gaga’nın işi ne? Hayır, sadece Tony Bennett’la yaptığı turneden dolayı değil, Montreux Caz Festivali’nin özelliği her müzik türüne açık ve eşit mesafede olması. Peki ama adı neden caz festivali? Çünkü Claude Nobs müziğin temelinin caz olduğuna inanıyor. O yüzden ilk günden beri her müzik türüne yer vermiş festival programında. Aynı anda bir klasik piyano yarışması da yapılıyor, Chemical Brothers’la sınırlar da zorlanıyor.

Tuhaf bir enerjisi var şehrin. Malum, “Smoke on the Water”ın çıktığı şehir. Deep Purple bir konser sırasında atılan havai fişeğin sonucunda gölde duman görüp yapıyor bu şarkıyı. Şehirdekiler bir bakıyorlar, sabah Aretha Franklin şarkılarla güneşi selamlıyor ya da Sting otelde konsere devam ediyor.

Londra Filarmoni’yi keyif için yönetiyor

49 yılda çok hikaye var tabii. Sırf afişleri bile yeter bu festivalin konuşulması için. Keith Haring, Andy Warhol, Romero Britto gibi birçok önemli ismin imzası var afişlerde. İşte bu yüzden eski afişler hâlâ satılıyor ve büyük ilgi görüyor.

Haberin Devamı

Claude Nobs ile tesadüfen uçakta tanışıyor Peter Rebeiz. Hem de aynı toplantıya gitmek üzere uçarken. Müzik onları bir araya getiriyor ve Claude Nobs festivalin kafesini açmayı öneriyor Rebeiz’e. Rebeiz başta çok sıcak bakmıyor ama daha sonra Cenevre Havalimanı’nda uygun bir yer çıkınca “Hadi, yapalım” diyor.

Şanslıyız, Peter Rebeiz’le birlikteyiz festivalde. Kendisi Montreux Caz’ın başkanı, Montreux Jazz Cafe’lerin ve Funky Claude’ların kurucusu, Caviar House’ların sahibi, dünyanın en büyük havyar ve somon üreticilerinden biri. Bütün sevdiklerini bir araya getirecek kadar çılgın Peter Rebeiz. Somon çiftliğinde müthiş bir kayıt stüdyosu var, zevk için Londra Filarmoni Orkestrası’nı yönetip albüm yapıyor. Evinde 500 kişilik konserler veriyor. Konservatuvar mezunu iyi bir piyanist ve besteci de aynı zamanda.

Bizi iki yıl önce hayatını kaybeden Claude Nobs’un şalesine götürüyor. Nobs’un Freddie Mercury ve Ahmet Ertegün’le verdiği partilerle meşhur burası. Daha uzaktan evi görür görmez, sahibinin ne kadar ince zevkli olduğunu anlıyorsunuz. İçindeki oyuncak tren koleksiyonundan, el yapımı gitarlara, Montreux Caz Festivali’nin kayıtlarından (kayıt deyip geçmeyin, UNESCO tarafından koruma altına alınmış durumdalar) ünlü müzisyenlerin hediyelerine birçok detay var.

Haberin Devamı

Bahçede Tony Bennett’la karşılaşıyoruz. Bir yanda bizim grup göl manzarasına nazır masa tenisi oynuyor, bir yanda Tony Bennett arkadaşıyla bankta oturmuş onları seyrediyor, bir yanda Claude Nobs’un Garfield’ı andıran kedisini seviyoruz. Sürreal bir görüntü. Sonunda konuşma başlıyor tabii, “Yarın sizi izlemeye geleceğiz” diyoruz Bennett’a.

Bizi müzisyen zannettiler

Hemen akabinde grubumuzun en kıdemlisi Ertuğrul Özkök, bir aile fotoğrafı çektirmemizi istiyor. Hepimize nerede duracağımızı, nereye bakacağımızı tembih ediyor. Artık nasıl havaya girdiysek, çıkışta bizi alan araba bir müzik grubu zannediyor bizi. Claude Nobs’un evinde müzisyenler ağırlandığı için mi, yoksa Ertuğrul Özkök, Kanat Atkaya ve Levent Özçelik’in “Panama şapkalı rocker look”larından dolayı mı bilemiyorum. “Sizin konser hangi gün, izlemeye gelmek isterim” diyor. Hiç bozmadan, “Bu gece 9’da bekleriz” diyoruz. Zaten festivalle bu kadar iç içe olup da havaya girmemek mümkün değil.

Seneye festivalin 50’nci yılı. Belli, seneye yine ordayız. Çadırlarda, çamurlarda sürünmeden, son derece medeni bir ortamda, gerçek bir müzik festivali izlemek isteyenlere duyurulur.

Bir hatırlatma, 18 Temmuz’a kadar devam ediyor festival.

Caviar House ve Montreux Jazz Cafe İstanbul’da açılıyor

Tam da festivalde olduğumuz gün New York Times’da Caviar House’la ilgili bir haber çıkıyor. Rusya’da peynir fiyatları çok yükseldiği için Rusların peynirlerini Londra Heathrow Havalimanı’ndaki Caviar House’tan aldığıyla ilgili.

Şimdi cirosu en yüksek olan Heathrow şubesinden sonra Caviar House İstanbul’da da açılıyor, Metin Şen’in kurucularından olduğu, Alper Yüceer’in yönettiği Dinesty Group tarafından. Daha önce Serafina ve Brasserie Cognac’ı Akmerkez’de açan grup Caviar House’u ağustosa yetiştirmeye çalışıyor.

Sonra ise sırada Montreux Jazz Cafe var. Havalimanında değil, şehir içinde bir AVM’de olacak. 2016’nın başlarında açılacak. Montreux Jazz Cafe sıradan bir zincir değil, adından belli etmese de yemeklerinde son derece iddialı. Özellikle tabak süslemeleri çok başarılı. Her yemek minik çiçeklerle süsleniyor. Detaylara çok önem veriliyor.

İki açılışı da heyecanla bekliyoruz.