Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Chiltern Firehouse ve St. Pancras Renaissance otellerinin arkasındaki isim:
Harry Handelsman. Yeni projesi The Stratford’ı açılış öncesi birlikte geziyoruz.

Polonyalı bir ailenin oğlu olarak Almanya’da doğdu, Fransa’da ve Belçika’da büyüdü, eğitimini Kanada’da tamamladı, New York’tan etkilendi ve İngiltere’nin başkenti Londra’yı değiştirdi. Hatta mimariye ve tasarıma katkılarından dolayı Royal Institute of British Architects (RIBA) tarafından onur ödülü aldı. Sadece bir şehrin manzarasını değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda yaşam tarzını da değiştirdi. Clerkenwell’den Kings Cross’a birçok semti güzelleştirdi, popüler hale getirdi.

Haberin Devamı

Londra’yı baştan yarattı

Harry Handelsman’dan bahsediyorum, Manhattan Loft Corporation’ın kurucusu. Şirketin ismi sizi yanıltmasın, New York değil, Londra merkezli. New York’tan etkilenip Londra’nın harika tarihi binalarını ve eski fabrikaları alıp loft daireler haline getiriyor.

Siz onu gayrimenkul projelerinden çok, sahibi olduğu otellerle tanıyorsunuz. En çok da Chiltern Firehouse ve St. Pancras Renaissance Hotel ile. Chiltern Firehouse, Londra’da Türklerin çok sevdiği bir otel ve restoran-bar.

İşletmecisi Andre Balazs, Harry Handelsman’ın bu harika projesini dünyanın sayılı çekim merkezlerinden biri haline getirmeyi başardı. St. Pancras tren garındaki otel ve rezidanslar da aynı şekilde büyük ilgi gördü.

Şimdi ise Harry Handelsman, son projesi The Stratford Hotel & Lofts at Manhattan Loft Gardens ile karşımızda.

Londra’yı baştan yarattı

Hemen ardından semte Victoria & Albert, Sadlers Wells ve Madison Square Garden’ın kurucularından bir canlı müzik mekanı da geliyor. 22 Mayıs’taki açılış öncesi, İngiliz basınından bile önce Harry Handelsman ile birlikte geziyorum Queen Elizabeth Olimpiyat Parkı’ndaki The Stratford’ı.

Yeni bir yaşam tarzı

Bu projeyi bu kadar merak etmemin nedeni, Londra’nın birçok güzel otel ve rezidans projelerinin arkasındaki ismin ilk defa öne çıkması, sıfırdan bir gökdelen yapması ve tabii içinde yeni bir yaşam tarzı yaratması. 42 katlı gökdelen projesini dünyanın en yüksek gökdeleni Burj Khalifa ve One World Trade Center’ın da mimarı olan SOM’a emanet etmiş, iç tasarımını ise Danimarkalı Space Copenhagen yapmış. “Mahallelerden gökdelenlere geçince sosyalleşme azaldı, biz binada bahçeler tasarlayarak sosyalleşme alanları yarattık” diyor, Japon bahçesini gezerken. Daireleri gezerken modern Gaudi gibi diyorum, gülüyoruz, salonların şekilleri Gaudi gibi yaratıcı, en çok hoşuma giden mutfak dolaplarına arkadaki şahane Londra manzarasının ve Zaha Hadid imzalı stadın yansıması oluyor. Evlerin çoğunu satmak yerine kiralamayı tercih ediyor, çünkü yabancı yatırımcıların evleri almasını ve binanın yılın çoğunda boş kalmasını istemiyor. Amaç, burada bir komünite yaratmak, tıpkı Chiltern Firehouse’da olduğu gibi.

Haberin Devamı

Bu arada Chiltern Firehouse meraklılarına duyuralım, çok yakında Paris’te de bir şube geliyor.

Paris, Hoxton otelin açılışından sonra Londra’dan iki önemli transfer Soho House ve Chiltern Firehouse’la canlanacak.

Peki Chiltern Firehouse’da Andre Balazs gibi efsane bir otelciyle çalışan Harry Handelsman neden The Stratford’ı kendi işletmeye karar vermiş? “Bu projeye uygun kimseyi bulamadım, başarısı da başarısızlığı da tamamen bana ait olsun istedim” diyor.

Haberin Devamı

İki iddialı restoran

İki büyük restoran olacak binada, biri Chiltern Firehouse’un şeflerinden Patrick Powell ile İngiliz mutfağı sunacak olan ve kızının adını taşıyan Allegra. Diğeri ise Stratford Brasserie, mutfakta 76 Dean Street’in eski şefi Ben Harrington var.

Üyelik kulübünde de iddialı, “Doğu Londra’nın en iyisi olacak” diyor, çok seçici davranacaklarını hatırlatarak.

Kulübün ortasındaki dev şömine ise üyelik kulübü olmamasına rağmen akşamları üyelik kulübü gibi çalışan Chiltern Firehouse’u hatırlatıyor. Harry Handelsman, The Stratford ile şehirden uzak sayılabilecek bir semti, şehir merkezinin en havalı semtiyle aynı konuma getiriyor. Konu İstanbul’a gelince “En son 6 ay önce geldim, Soho House İstanbul ve Mikla’ya” diyor.

Soho House İstanbul’da kalmış, Palazzo Corpi binasını çok beğenmiş. Mikla’nın şefi ve sahibi Mehmet Gürs’ten de övgüyle bahsediyor. Hatta “Yıllar sonra yeniden İstanbul’a gelmeme neden oldu” diyor. İşte gastronominin böyle bir gücü var, dünyanın en büyükleri bile bir restoran uğruna bir şehre geliyor. Ve işte İstanbul, bir restoran ve bir kulüp sayesinde Londra’nın çehresini değiştiren bir vizyonerin gündemine giriyor.