Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BM Genel Kurulu nedeniyle geldiğimiz New York’ta şunu gözlemledim; ABD’nin Türkiye’ye yönelik tespit ve algısını kesinlikle siyasi alan ve iktisadi (iş-ticaret) alan diye ikiye ayırabiliriz. Siyasi alanda ABD, Türkiye’nin şimdiye değin yaptığından daha farklı olarak kendi çıkarlarını öne çıkaran bir politik hat izlemesini pek hazmetmiş görünmüyor. Bunun -geçici- şaşkınlığı var. Bu şaşkınlık kendileri için bir belirsizlik; tabii bu belirsizliğe bağlı olarak ilişkilerde “stratejik ortaklık” çerçevesini kapsamayan bir geri çekilmeyi ve temkinli yaklaşımı öteden beri izliyoruz. Ancak bunun geçici bir durum olacağını belirtelim.
ABD seçimlerinden sonra, ABD’nin hem Pasifik’te hem de Avrupa, Ortadoğu ve Kafkasya coğrafyasında daha belirgin ve yeni durumu kabul eden bir politika geliştireceğini söyleyebiliriz. Esasında, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, işin ekonomi tarafı şimdiden bu durumu anlatıyor. Fed’in ABD seçimlerine kadar faiz artıramayacağını hep söyledik; bu ay da değişen bir şey olmadı. Fed’in faiz artırması yalnız ekonomik bir hamle değildir, aynı zamanda, bu mesele son derece politik bir meseledir. Çünkü Fed’in faiz artırması ABD’nin hem Pasifik’te hem de Ortadoğu ve Latin Amerika’da savaş politikalarıyla krizden çıkış stratejisine dönmesi anlamına gelir. Tabii ki nihai olarak bu bir para politikası sorunudur ama başlangıç adımı politiktir.
İş dünyası olumlu
Aynı durum Türkiye-ABD ilişkilerinde de vardır. Burada Cumhurbaşkanımızın ABD’li küresel şirket yöneticileriyle yaptığı toplantılarda ve DEİK gibi kurumlarımızın bu seyahat vesilesiyle düzenlediği iş toplantılarında iş dünyasının Türkiye’ye bakışının son derece olumlu olduğunu ve bu toplantılara katılımın en üst düzeyde olduğunu gözlemliyoruz. ABD’de siyaset çevresinin aksine, iş dünyası Türkiye’nin 15 Temmuz’unu da anlıyor ve bunun siyaset kadar ekonomiye de müdahale olduğunu, Türkiye’deki yatırımlarını etkileyeceğini okuyor. Hatta bizim burada yaptığımız görüşmelerde Türkiye’de başarılı olmuş bir darbe girişiminin hatta Erdoğan’ın vizyonu dışına çıkarak “eski Türkiye’ye” dönüşün küresel ekonomi için yeni bir kriz tetikleyicisi olacağını bize açıkça aktaran şirket yöneticileri oldu.
ABD’deki iş dünyası, Avrupa pazarının ve Kafkasya büyük pazarının güçlü bir Türkiye ekonomisiyle anlam kazanacağını ve bu iki büyük pazarda olabilmek için mutlaka Türkiye’de güçlü olmaları gerektiğini çok iyi biliyor. Akdeniz enerji kaynakları, Pasifik’ten gelen ticari koridorlar, Avrupa ve Kafkasya pazarları dışında Afrika pazarlarına da ulaşım ve bu pazarların kontrolü artık Türkiye’den ve Türkiye’nin istikrarından geçiyor. Ama en önemlisi de Türkiye’nin elinde tuttuğu yüksek iş yapma kabiliyetine sahip beşeri sermayesi yani insan gücü...
Bu alanda yani eğitimde Türkiye’nin çok ciddi reformlar yapması özellikle üniversite sistemini baştan aşağıya yenilemesi gerekiyor ama şu halde bile bu büyük potansiyeli ABD’deki küresel iş çevrelerinin çok dikkatle izlediğini söylemek isterim.
Bundan dolayı Erdoğan onlar için bir istikrar unsuru ve bu anlamda en büyük güvence...
Siz haklıymışsınız...
Çok şaşıracaksınız ama buradaki toplantılarda Türkiye’nin para ve maliye politikalarında, eskiyi aşacak -daha doğrusu ABD ve İngiltere merkezli ortodoks ekonomi politikalarını aşacak- çok ciddi reformlar yapması gerektiğini söyleyen bir iş ve akademi çevresi de var. Türkiye’nin gelir dağılımını düzelten, teknolojiyi yalnız alıp uygulayan değil, üreterek ihraç eden yeni bir büyüme anlayışını geliştirmesi gerektiğini New York’ta, açıkçası biz anlatmadık bunu bize -özellikle Cumhurbaşkanı’nın şimdiye değin söylediklerini doğrularcasına- birçok şirket yöneticisi ve dürüst akademisyen anlattı. Dürüst akademisyen diyorum, bu bir totoloji gibi gelmesin -yani suyun ıslak olduğunu söylemek gibi- “Akademisyen zaten dürüst olduğu için akademisyendir” çok geçerli ve evrensel bir önermedir ancak son yıllarda bu önermenin biz Türkiye’de yanlışlandığını izledik.
Akademi, çoğunlukla, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere dayatılan neoliberal ezberleri tekrar etti durdu. Şimdi bu ezberlerin geçerli olamayacağı ABD’de de söyleniyor.
Çünkü öncelikle bu politikaların artık ABD için bile geçerli olamayacağını, krizi derinleştireceğini yaşayarak gördüler.
Sonuç olarak, ABD’den yeni dönemi anlatan olumlu izlenimlere dönüyoruz. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye’nin yaptığı ve yapacağı reformlar burada iş çevrelerince destekleniyor ve bu reformların Türkiye’ye yönelik yatırımları hızla artıracağından burada kimsenin kuşkusu yok.
Bu anlamda Erdoğan, maksatlı bir siyaset çevresi aksi yönde kara propaganda yapsa da iş dünyası için bir güven ve istikrar unsuru hatta bunu yalnız Türkiye için değil, Avrupa ve Ortadoğu-Kafkasya coğrafyası için de söyleyebiliriz.