Yazarlar "Değişik"..

"Değişik"..

31.10.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Değişik"..

Değişik..

Altan ÖYMEN

ALMAN Dışişleri Bakanı Kinkel, Brüksel'de Genelkurmay Başkanımız Karadayı'yla görüşmüş. Ahmet Sever'in haberine göre, kendisini daha kapıda karşılarken demiş ki:
"Kahrolmak işten değil. Beni yanlış anladılar."
Konu, malum: Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları geçen hafta Lüksemburg'da gayriresmi olarak toplandılar. Toplantıda Türkiye de gündemdeydi. Birliğe katılmaya "aday" olarak kabul edilen 11 ülkeye ek olarak, Türkiye'ye de "adaylık" statüsü verilecek miydi? Fransa, o 11 aday ülkeyle birlikte, Türkiye'nin de katılmasını istediği devamlı bir "Avrupa Konferansı" önermişti. Bu formül gerçekleşecek miydi? Türkiye'yle ilgili sorunlar bunlardı.
Toplantıdan gazetelere yansıyan haberler şöyle oldu: Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, bazı Avrupa ülkelerinin Dışişleri Bakanları, Türkiye'nin durumuyla ilgili daha olumlu - veya esnek - bir tavır almışlardı. Almanya Dışişleri Bakanı ise, bütün bu tekliflere kesinlikle karşı çıkmıştı. Bu konuda, Yunanistan hariç, hiçbir ülkenin Dışişleri Bakanı, onun kadar katı olmamıştı. Böylece, Türkiye'nin AB'ye üye "adaylığı" umudu - Almanya tarafından - bir kere daha "Kaf Dağı'nın arkasında" bırakılmıştı.
Kinkel'in "Beni yanlış anladılar" dediği, bu haberlerin yankılarıydı.
* * *
PEKİ, "yanlış anladılar".. Öyleyse bunun "doğrusu" nedir?
Ahmet Sever'in bildirdiğine göre, Kinkel Karadayı'ya demiş ki:
"Bizim Türkiye'ye karşı bir tavrımız yok. Biz Avrupa Konferansı oluşturulması fikrine (prensip olarak) sıcak bakmıyoruz".
Bu beyan acaba, durumu açıklığa kavuşturmaya yeterli midir? Avrupa Konferansı bir yana.. İsterse öyle bir kurum hiç oluşturulmasın.. Almanya, Türkiye'nin 11 ülkeye ek olarak "12'nci aday" sayılmasına razı mıdır? Kinkel'in Karadayı'yla konuşmasından gazetelere yansıyan haberlerde bu sorunun cevabı yoktur.
* * *
EVET, "12'nci aday".. Türk hükümeti de artık kabul etmiş görünüyor ki, Avrupa Birliği kapısında Türkiye'ye, verilse verilse ancak bu statü verilecektir.
İlk 11 adayın isimleri bellidir. Bunlar iki grupta toplanıyor: Birinci grupta, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovenya, Estonya ve - "Kıbrıs" adı altındaki - Kıbrıs Rum kesimi vardır. Bunlar, Avrupa Birliği kapısı önündeki iki bekleme odasının birincisine yerleştirilmişlerdir. Onlarla görüşmeler, Aralık'ta alınacak karara göre kısa bir zaman içinde başlayacaktır.
İkinci bekleme odasında oturanlar da şunlardır: Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Letonya, Litvanya.. Onlarla görüşmelerin ne zaman ve hangi şartlar altında başlayacağı daha sonra belirlenecektir.
Tabii, bütün bu ülkelerle görüşmelerin başlaması, olumlu bir şekilde bitmesi demek değil. Bazısının üyelik aşamasına ulaşması, uzun yıllar - hatta belki de 10 yıllar - alabilir. Ama o bekleme odalarına alınan 11 ülkeden her biri artık şunu biliyor: Avrupa Birliği standartlarına uyma yolunda üzerlerine düşenleri yaparlarsa, er veya geç o Birliğin üyesi olacaklardır.
Türkiye ise, o iki bekleme odasından ikincisine de, hala alınmıyor. Avrupa Birliği'yle ilişkileri ve Birliğe karşı yükümlülükleri bütün o ülkelerden 30 küsur yıl önce başladığı halde.. İki yıldan beri de Avrupa Birliği'nin Gümrük Birliği üyesi olduğu halde.
* * *
BU niçin böyle?
Avrupa Birliği'nin Türkiye'den resmen de açıkladığı beklentiler malum:
En önemlisi, "insan hakları" açısından demokrasimizdeki eksiklerin giderilmesi..
Bu, Avrupa Birliği istese de istemese de, bizim mutlaka çözmemiz gereken bir sorun. Türkiye'de çok kimse bununla uğraşıyor ve bu sorun bir gün mutlaka çözülecek. Ama bu sürecin henüz bitmemiş olması, Türkiye'yi AB adaylığından dışlamanın nedeni olabilir mi?
Öyleyse "demokrasi eksikliği" bizden çok daha fazla olan Slovakya'nın orada yeri ne?. Ona deniliyor ki: "Seni bu bekleme odasına aldık ama, seninle görüşmelere başlayıncaya kadar, o eksiklerini tamamlamalısın".. Aynı şey Türkiye'ye niçin denilmiyor?
Alman Dışişleri Bakanı'nın bu konudaki fikri nedir?
* * *
LÜKSEMBURG toplantısından Alman gazetelerine geçen haberlere göre, Kinkel, orada şunu söylemiştir:
"Türkiye'nin durumu değişiktir. Onun (dosyasının) yeri, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden daha başka bir çekmece içindedir". (FAZ, 27.10)
Niçin "değişik", niçin "daha başka?"
Bu ayırım, Lüksemburg'dan yapılan bazı yorumlarda yer aldığı gibi "coğrafi" bir nedene mi dayanıyor? Yani, Türkiye topraklarının sadece bir kısmının Avrupa'da olmasına, büyük kısmının Asya'da olmasına mı? (Internatıonal Herald Tribune 27.10) Türkiye Avrupa ülkesi sayılmıyor mu?
Eğer gerekçe buysa, Türkiye'nin 1949'dan beri Avrupa Birliği üyesi, 1951'den beri NATO üyesi olmasında da yanlışlık var demektir. Ama bunu bırakalım: Avrupa Birliği'nin şimdiki 11 adaylık grubundaki "Kıbrıs Rum kesimi", Avrupa'nın neresindedir ki, "Avrupa ülkesi" sayılıyor?
* * *
KONUYA nereden bakılırsa bakılsın, Almanya'nın, Avrupa Birliği'ne 11 üye adayına uyguladığı kıstaslarla Türkiye'ye uyguladığı kıstaslar, gerçekten "değişik"tir. Kinkel'in Genelkurmay Başkanımıza yaptığı bildirilen açıklama da, buna mantığa uygun bir gerekçe getirmiyor.




Yazara Email A.Oymen@milliyet.com.tr