Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Özel Ege Lisesi Kurucu Temsilcisi, değerli dostum Yansı Eraslan son günlerde sık sık dile getirdiğim “etik” kavramıyla ilgili yazılarımdan sonra kısa bir not yollamış, bazı araştırmalardan örnekler vermiş.
“GfK” ve “Wall Street Journal Avrupa” işbirliğiyle yapılan araştırmanın sonuçlarına göre...
1. Türklerin yüzde 93’ü vergi hilesinin, yüzde 86’sı sporda şikenin, yüzde 89’u aşk ilişkisinde aldatmanın, yüzde 92’si ise iş ilişkisinde hilenin ciddi bir sorun olduğuna inandığını söylüyor.
2. Türklerin çoğunluğu Avrupa ülkeleri arasında hilenin en yüksek olduğu ülke olarak önce kendi ülkelerini, ardından İtalya’yı görüyor.
3. İnsanlarımızın yüzde 72’si hile ve aldatmanın 10 yıl öncesine göre daha yaygın olduğuna inanıyor.
Eraslan, ulusal kültürle organizasyonel kültür arasındaki ilişkileri inceleyen Maastricht Üniversitesi emekli profesörü Geert Hofstede’nin şu sözünü hatırlatıyor.
“Pazardaki rekabet, kurumları normatif olmaktan çok, pragmatik olmaya itmektedir...”
Eraslan, eğitime büyük emek harcayan, emek kadar kaynak ayıran bir ailenin ferdi.
Uzun zamandır, eğitimdeki aksamaları cesaretle dile getiriyor.
Bu düşüncelerini de her fırsatta, her platformda anlatmaya çalışıyor.
Şöyle diyor.
“Anlaşılıyor ki, bireyler, firmalar ve devletin kurumları; normlara, standartlara ve yüzyıllarca yaşayacak ilke ve prensiplere değil, performans göstergelerine bağlı olarak ayakta kalmaya çalışıyor. Niceliksel göstergelere bağlı yaşam, beraberinde soyut ve normatif değerlendirmeleri de yok ediyor...”
Bence çok haklı...
Türkiye’deki okulların, dershanelerin öğrenci transfer etmesi, farklı koşullar sunarak “sözde başarılar” elde etmesi bunlara en güzel örneklerden değil midir?
* * *
Yansı Eraslan devam ediyor.
“Ortaya bir güzel insan, iyi insan projesi koyamadık. Bilgiye ve kalkınmaya dayalı olağanüstü gelişmeler ve göstergeler yetmedi. Genişleyici göstergeler ve trendler, derinlik bırakmadığı gibi soyut değerler (ilke, etik, duruş, dürüstlük, vakar), somutun (rakamların ve ölçülebilen göstergelerin) karşısında mağlup oluyor. Ne var ki, açgözlülüğün dünyada kurulu finansal düzeni tehdit ettiği bu günler de unutulacak; sahte kurallar, refah teorileri ve zenginleşme jargonu güncellenerek, dizayn edilen yeni meşru kanallarla yola devam edilecek. ‘İnsanlar her zaman, her yerde acıkmışlardır. Ama her zaman, her yerde erdemli olamamışlardır’ diyen Sokrates’e hele bugünlerde nasıl karşı konulabilir?”
Son derece yerinde ve isabetli tespitler...
* * *
Eğitimin önce eğitim kurumlarında başlaması gerektiğini düşünüyorum.
İzmir’de bazı kurumları titizlikle takip ediyorum.
Dediğim gibi transferlerle dereceler elde ediliyor, bu başarılar anlatıla anlatıla bitirilemiyor.
Bu okulların yöneticileri sadece testlerde alınan notların, derecelerin yetersiz olduğunu düşünmüş olacaklar ki; şimdi de farklı alanlarda öne çıkan çocukları gözlerine kestirmiş durumdalar.
İyi basketçiler, voleybolcular; sporcular transfer ediliyor, sonsuz olanaklar sunuluyor.
İhtiyacı olanlara yeni ve iyi olanaklar sunulmasına itirazım yok ama “sözde başarılara” itirazım var.
O yüzden diyorum ki...
Etik, önce okullarda başlamalı.
Okullarda öğretilmeli...
Yoksa birçok özellik gibi etik de ilerleyen yaşlarda kolay kolay öğretilemez.
Yazımı Konfüçyüs’ün bir sözüyle kapatmak istiyorum.
Kendisine hükümeti soran Chi Kang’e Konfüçyüs şu yanıtı verir.
“Ülkeyi yönetmek demek, halkı doğru yola götürmek demektir. Halkı doğrulukla yönetirsen, doğru davranmamayı kim göze alabilir?”