Siyasette en önemli soru şu... Son gelişmeleri, Anayasa Mahkemesi kararını kalıcı bir uzlaşmaya çevirebilir miyiz?
Bunun cevabını önce siyasilerin vermesi gerekir.
Başta da hükümetin...
İcraatın başında olanlar herkesten daha fazla sorumludur.
Çünkü olaylara yön veren, gelişmeleri sürükleyen hükümettir.
Ama değişim tüm aktörlerin görevidir.
Buna muhalefet de girer, Meclis’te bulunan, bulunmayan diğer partiler de...
Sivil toplum örgütleri de, odalar da, dernekler de...
Medya da...
Herkes üzerine düşen sorumluluğu mutlaka almalıdır.
Öyle anlaşılıyor ki...
“6’ya 5 kapatma” kararı kimseyi memnun etmemiştir.
AKP hükümeti mağdur olduğunu düşünüyor.
Başbakan Erdoğan’ın karar sonrası yaptığı konuşmada bir “zafer edası” yoktu.
Temkinli ve belki de zoraki bir konuşmaydı.
Buna rağmen yorumlara bakıyorum da bir tek AKP’li “Bizim de şuralarda bazı yanlışlarımız oldu. Bu adımımız Türkiye’ye zaman kaybettirdi” demiyor.
Sanki bir metin hazırlanmış ve “Şu sorular karşısında şu yanıtları vereceksiniz” denmiş; televizyonlara çıkanlar, gazetelere röportaj verenler benzer cümleleri kullanarak savunmaya geçiyorlar.
Muhalefeti suçluyorlar, CHP lideri Deniz Baykal’a veryansın ediyorlar.
Eleştiri oklarının en fazla olduğu kişi ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı...
Tamam da...
Başsavcı’nın iddianamesi ve çıkan karar Abdurrahman Yalçınkaya’nın tespitlerinde haklı olduğunu göstermiyor mu?
Başkan Haşim Kılıç dışında 10 üyenin AKP’nin “laikliğe aykırı eylemlerin odağı” olduğuna karar vermesi birşey ifade etmiyor mu?
Bence bunu iyi yorumlamak Türk siyasi haritasının yol haritasını da büyük ölçüde şekillendirecektir.
* * *
Başa dönüyorum bu kararı kalıcı bir uzlaşmaya çevirebilir miyiz?
Çevirmeliyiz...
Aksi halde toplumun kaygılarını, endişelerini gidermek bundan sonra çok zor olacaktır.
Kimseyi tatmin etmeyen bir karar üzerine toplumsal uzlaşma nasıl sağlanacak?
Bir diğer merak edilen konu da bu...
Bu konuda da yakın geçmişte birkaç olay yaşadık ki, gelecek için bize yol gösterebilir.
Türban konusunda AKP ve MHP yanlarına DTP’yi ve bazı bağımsızları da alarak anayasa değişikliğine gitti.
Meclis’in büyük çoğunluyla çıkan bu karar toplumda bir uzlaşma havası yarattı mı?
Hayır, yaratmadı.
Çünkü çoğunlukçu bir anlayışla yasalar geceden sabaha değişti.
Gerçeği konuşalım; çoğulculuk yoksa, toplumsal mutabakat yoksa buna demokrasi diyemeyiz.
O yüzden AKP’nin ve CHP’nin en azından belirli konularda bir araya gelip, ortak karar alabilmeleri gerekir. Aksi durumda, gerginlikler devam edecektir.
Bu köşede birkaç kez yinelemiştim.
Bizim sivil toplum örgütlerimizin de artık daha sivil ve liberal bir dile ihtiyacı bulunuyor. Sessiz kalan, konuşma ve toplumsal tepkileri dile getirmeyen bir sivil toplumla Türkiye demokrasisini olgunlaştıramaz.
Baskı unsuru oluşturmayan ve siyasileri yönlendirmeyen bir sivil toplum örgütleri de en az siyasiler kadar suçludur. Eğer Anayasa Mahkemesi kararı yeni bir dönemi işaret ediyorsa; toplumun gelişmesinde rol oynayan tüm aktörler maskelerini atıp gerçek rollerine soyunmalıdır.