Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Kriz bizi teğet geçti” dese de gerçekler çok farklı...
Esnaf sıkıntılı; kepenk indirenlerin sayısı oldukça fazla...
Belediyeler sıkıntılı; eskiye göre gelirleri yarı yarıya azalmış durumda, bütçenin yüzde 80’ini personel harcamalarına gidiyor, yatırıma kaynak kalmıyor.
Özel sektör sıkıntılı; açık pozisyonu geçmişe göre çok fazla, ihracat olanakları kısıtlı, geleceğe dönük henüz pozitif işaretler yok.
Çalışanlar sıkıntılı; yapılan tek şey günü idare etmek, çalışanlar için yarınlar için plan yapmak neredeyse imkansız.
Gençler umutsuz ve çaresiz...
Pazar pazar canınızı sıkmak istemiyorum ama ne yazık ki Türkiye’nin fotoğrafı bu...
Toplumun her kesimi gergin, sessiz bir bekleyiş içinde...
O yüzden böyle dönemlerde “teğet geçiyor” sözü daha fazla tepki çekiyor.
Özetle ekonomideki yangın devam ediyor.
Örnek mi?
Öğretmenlerimiz...
Sadece İzmir’de değil; Türkiye’nin her yerinde görev yapan öğretmenlerimizin büyük sorunları var.
İzmir’i mercek altına alalım.
İzmir ili sınırlarında ilköğretim, düz liseler, meslek liseleri, Anadolu liseleri dahil toplam 33 bin öğretmen görev yapıyor.
İlk işe başlama ücreti 850 TL civarında, en kıdemli bir öğretmenin maaşı da 2000 ila 2200 TL arasında değişiyor.
Geçmiş yıllarda emekliliğine hak kazanmış öğretmenler, süreleri dolar dolmaz emeklilik işlemlerini başlatır; ek iş bulmanın yolunu ararlardı.
Birkaç yıldır bu eğilimin de azaldığını görüyoruz.
Neden mi?
Çünkü ekonomik şartlar öğrencilerin özel ders almalarını engelliyor, dershanelerin sayısı azalayor ve kurumların verdiği olanaklar her geçen gün kötüleşiyor.
İzmir’de 2007 yılında 33 bin öğretmenin bin 10’u emekliliğini istemiş. Bu sayı 2008’de 990 olmuş, 2009’da ise 528 öğretmen emekliye ayrılmış.
Yetkililerin beklentisi 2010 ve 2011’de bu sayının da üçte bir inmesi yönünde...
Öğretmenler emeklilik haklarını elde etmelerine rağmen neden mi işlemlerini başlatmıyorlar?
Hemen söyleyeyim...
Verecekleri ek dersler için...
Bir öğretmenin aldığı maaş karşılığında haftada 15-21 saat arasında derse girmesi gerekiyor. Bunun dışında öğretmenlerimiz 15 saat ek ders verebiliyorlar.
Ek ders ücretinin parasal karşılığı 6.3 TL...
Özel ders fiyatlarının 100-150 TL olduğu bir dönemde, öğretmenlerimizin aldığı ek ders ücreti karşılığı sadece 6.3 TL...
Ama emeklilik sayılarından anlaşıldığı gibi öğretmenlerimiz bu paraya bile ihtiyaç duyuyorlar.
Bir öğretmenin haftada 15 saat ek ders vererek aylık maaşına ortalama 450 TL katkı koyabiliyor.
Yılların emektar öğretmenleri bu rakamlara takılıp kalmış durumda... 450 TL’yle belki elektrik parasını ödemeyi, bekli de çocuğunun harçlığını bu parayla vermeyi düşünüyor.
Bundan birkaç yıl öncesine kadar emekliye ayrılmayan öğretmenin iki sebebi vardı. Elbette ekonomik sıkıntılar yine ön plandaydı ama daha önemlisi yaşama dair “B planının” olmamasıydı.
Maddi kaygılar yüzünden emekli olmayan öğretmen sayısı kadar emekli olduğunda “Ne yapacağım?” sorusuna cevap veremeyenler de vardı.
Ancak son birkaç yıl içerisinde bu oran değişmiş gözüküyor. “Teğet geçen ekonomik kriz” öğretmenlerimizin emeklilik kararlarını bile etkilemiş durumda.

Haberin Devamı

Tarihten ders alınsaydı?
ATATÜRK ve Türk tarihi konularında birçok kitap yazan 83 yaşındaki İstanbul doğumlu İngiliz Andrew Mango, liberallerin Atatürk‘ün demokrat olmadığı yönünde yaptıkları eleştirileri tamamen yanlış ve çağ dışı bulduğunu açıklamış. Mango ayrıca Türkiye’nin Iraklı Kürtler ve Araplarla ilişki kurarken, bir tarafla dost olabilmek için diğer tarafla kavgalı olmasının gerekmediğini; geçmişte Türk-Ermeni birlikteliğini savunmaları gereken Avrupa ve Batılıların bunu yapmadıklarını, sonuçta Ermenilerin hazin halinin ortada olduğunu anımsatmış.
İki yıl önce Bodrum’daki Uluslararası katılımlı bir toplantıda konuşmasının ardından kendisine sorduğum, “Avrupa Birliği’nin bazı yetkilileri, bize hedef olarak çağdaş uygarlık düzeyini gösteren Atatürk’ten neden vazgeçmemizi istiyorlar?” sorusunu Mango, “Bunu isteyenler uygar değil de ondan” diye yanıtlamıştı. Bir kez daha “Bravo” Mango’ya...
* * *
Günümüz koşullarını anlayabilmek için Atatürk‘ün 6 Mart 1922’de TBMM’deki gizli oturumda söylediği bazı cümleleri anımsamakta yarar var:
“Avrupa’nın önemli devletlerinin bir kısmı Türkiye’nin gerilemesi ile kurulmuşlardır. Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkarı olanlar birleşmişlerdir. Avrupalılar Türkiye’yi düzeltme, uygarlaştırma gibi bir kısım bahanelerle içişlerine girip, söz geçirmişlerdir. Bunun etkisi altında kalan milletin, özellikle yüksek makamlardaki devlet görevlilerinin, düşünme yetenekleri bozulmuştur. ... Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan bir kısım insanlar, galip düşmanlar karşısında Türkiye’yi etkisiz ve çekingen bir halde tutmuşlardır.”
Oturumda Atatürk ülkenin savunmasında iki cephe tarif eder:
“İç cephe, bütün halkın aynı düşünce ve inançla birlikte kurdukları cephedir. Dış cephe ise, ordumuzun düşman karşısındaki cephesidir. Dıştaki cephenin sarsılması, bozulması, çözülmesi, yenilmesi bir milleti, bir yurdu mahvedemez. Asıl önemli olan, yurdu temelinden yıkan ve halkını tutsak eden, iç cephenin düşmesidir.”
* * *
Sözlerini şöyle sürdürür Atatürk:
“Üzülerek söylüyorum ki düşmanlarımız hiçbir özveriden sakınmıyorlar. Tek amaçları ulusal girişimlerimizi ve iç cepheyi yıkmaktır. Önemli olduğu için söylemeliyim ki, Güneydoğu cephemizde bir Kürdistan olayı ortaya çıkarıp, oradaki suçsuz halkın kafasını karıştırıp, genel birliği bozmak için her türlü girişimde bulunmuşlardır.”
Olayların tekrarından oluşan tarihten ders alınsa, tarih tekrar eder miydi?
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)