NEDEN EVLİLİK?

3 Kasım 2016

Türkiye nüfusunun her sene binde 8’i medeni durumunu değiştiriyor, evlilik kurumu altında hayatını biriyle birleştiriyor. Bunlar sadece her sene yeni evlenenler. Hali hazırda evli olanlar zaten nüfusun yüzde 60’ını oluşturuyor. Yani her sene, yüzbinlerce insan evliliğe girme ya da çıkma eylemiyle meşgul oluyor. Açıkçası, müthiş bir sirkülasyon var meselede.

Peki ne var bu meşguliyetin ardında? Neden insanlar yüzbinlik kitleler halinde bir şeyin peşinden gidiyor? Neden boşanma riskine rağmen, insanlar evlilikten vazgeçmiyor? Nedir bütün bu meseleyi bu kadar çekici hale getiren?

Insanın kendisine bakalım mesela önce. Tüm gelişim kuramları bize ergenliğini tamamlamış bir insanın önünde tamamlanması gereken bir gelişimsel görev olarak yakın karşı cins ilişkileri kurabilmeyi gösteriyor. (Gelişim kuramları, eşcinsel birliktelikleri fazla dikkate almıyor evet, ama artık biliyoruz ki, mesele karşı cinsle olması değil, romantik bir ilişki olması.) Yani bu demek ki, bir insan ergenlikte fiziksel ve ruhsal gelişimi ile ilgili önemli değişimlerden geçecek, yetişkinliğe adım atacak ve artık burada yetişkin bir birey olarak bir romantik ilişkiden, bir partnerden, sevip sevilmekten neler

Yazının Devamı

İçselleştirilmiş bilgi ile ebeveynlik

10 Ağustos 2016

Etraf çocuk ihmali, istismarı ve çocukluk travmaları ile dolu. En azından bir yirmi sene önce farkedildi ki, bunların önemli bir kısmı, biraz bilgi sahibi olmak sayesinde ciddi şekilde azalabilir. Bunun üzerine iyi niyetli uzmanlar, aileleri çocuk gelişimi ve çocuk yetiştirme üzerine 'bilgilendirmeye' başladılar. Bunun uzun vadede kendi içinde bir başka soruna yol açabileceği o zamanlar fark edilemedi. Fark edilse bile, çocuk ihmal ve istismarını azıcık bile azaltabilecekse değer diye düşünüldü. Haksız da değillerdi.

Neydi bu kendi icinde başka bir sorun? Bilgi bombardımanında boğulmuş, herşeyi bilen ama ne yapacağını bilemeyen, yetersiz hisseden, suçluluk hisseden, kaygılı ebeveynler..

Bilgi, 'bizim' olduğu zaman, deneyimlediğimiz, prensiplerimizle harmanlayabildiğimiz, içselleştirebildiğimiz zaman işe yarıyor. Öbür türlü teknik ve ezbere birşey olarak havada asılı kalıyor.

Dışarda duran, kullanıma hazır olan bilgiyi, bize ait, bizim olan ve dağarcığımıza işlemiş bilgi haline getirmek için bir içselleştirme sürecinden geçmek gerekiyor. Hayatınız boyunca edindiğiniz tüm bilgilere baktığınız zaman, içselleştirdiğiniz, deneyimlediğiniz, halihazırdaki diğer bilgileriniz

Yazının Devamı

Tıkınırcasına yeme bozukluğu nedir?

27 Temmuz 2016

Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu (Binge Eating Disorder) pek çok yaştan kadın ve erkeği etkilemektedir. Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu olan kişiler çoğunlukla normal – normal üstü kilodadırlar. Ayrıca obez bireylerde de görülmektedir.

Tıkınırcasına Yeme Bozukluğunu anlayabilmek için öncelikle ‘tıkınırcasına yeme’yi (binge eating) anlayabilmek gerekir. Tıkınırcasına yeme genellikle akla aşırı yemeyi getirir. Bu yanlış değildir, ancak mesele aşırılıktan ibaret değildir. Aynı zamanda arada sırada kendine izin verilen kaçamaklar, ziyafetler de tıkınırcasına yemeyi anlatmaz. Tıkınırcasına yemenin iki temel unsuru vardır:

1. Yenen miktar aşırı algılanır. Bazı teknik terimler bu aşırılığı tanımlar ve zaman ve mekan sınırlaması getirir. Ancak araştırmalar göstermektedir ki bir yemeğin tıkınırcasına yeme sayılması için kişinin yediği miktarı aşırı algılıyor olması yeterlidir.

2. Kontrol kaybı hissi yaşanır. Kişi aşırı miktarda olarak algıladığı yemeği/yemekleri yerken, kontrolü kaybettiğini hisseder. Bu kontrol kaybı birkaç anlama gelmektedir. Yemeye ne zaman başlandığı ve ne yendiğini fark etmemek, adeta trans halinde yemek, bir kere başlayınca duramamak, bu davranışı hiç bir zaman

Yazının Devamı

TIKINIRCASINA YEME NEDİR?

20 Temmuz 2016

Tıkınırcasına yeme, aşırı miktarda ya da aşırı miktar olarak algılanan yemeği, çoğunlukla belli bir süre içerisinde ve kontrol kaybı hissederek yemektir.

Tıkınırcasına yeme ataklarına şunlardan en az üçü eşlik eder:

· Normalden çok daha hızlı yeme

· Fiziksel olarak rahatsız hissedinceye kadar yeme

· Fiziksel olarak aç hissedilmemesine rağmen fazla miktarda yeme

· Yenen miktardan duyulan utanç sebebiyle yalnız yeme

· Yemenin ardından kendinden iğrenme, depresif ve suçlu hissetme.

Tıkınırcasına yeme davranışı ve tıkınırcasına yeme atakları, Bulimia Nervoza’da ve Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu’nda mutlaka ve bazen de Anoreksiya Nervoza’da görülür.

Yazının Devamı

BULIMIA NERVOZA

18 Nisan 2016

Yeme bozuklukları en genel olarak bozulmuş beslenme ve yeme davranışları olarak tanımlanır. Bu, yemeğin tüketiminin veya sindiriminin bozulması yüzünden ciddi fiziksel veya psikososyal zararların ortaya çıkması anlamına gelmektedir.

Bir yeme bozukluğu olan Bulimia Nervoza’nın üç temel göstergesi vardır:

1. Tıkınırcasına yemeepizodları

2. Kilo alımını önlemek adına yapılan uygunsuz telafi edici davranışlar

3. Beden şekline ve kiloyaaşırı önem verme, kendini bunlar üzerinden değerlendirme

1. Tıkınırcasına yeme epizodları:

· Bir tıkınırcasına yeme epizodu; belirli bir zaman içerisinde (genellikle 2 saatten az sürede), çoğu insanın o zaman ve koşullar içinde yiyeceğinden somut şekilde çok daha fazla miktarda yemeği, adeta kontrol edilemez şekilde yemek anlamına gelmektedir. Bu epizod en az haftada bir ortaya çıkmaktadır.

· Tıkınırcasına yeme epizodunda, yenilen yemekler çeşitlilik göstermektedir. Bunu, insanın canının bir şeyi çok çekmesinden ayıran şey, yenen yemeğin miktarının aşırılığıdır. Bununla beraber, genellikle tıkınırcasına yerken, başka zamanlarda kaçınılan yemeklerin yenildiği görülmektedir.

Yazının Devamı

ANOREKSİYA NERVOZA

11 Nisan 2016

Anoreksiya’yı ayırt eden birkaç önemli gösterge bulunuyor. Bunlardan ilki yemeğin kısıtlanması ve buna bağlı olarak ciddi kilo kaybı. İkincisi, beden algısıyla ilgili bozulmalar ve kendini bedeni ve kilosu üzerinden değerlendirmek. Üçüncüsü, uygunsuz kilo kontrol davranışları dediğimiz kendini kusturma, laksatif kullanımı ve aşırı egzersiz gibi yöntemlere başvurmak.

Diyet Yapma, Yemeği Kısıtlama ve Düşük Kilo

Anoreksiyanın en temel özelliklerinden biri katı ve kısıtlayıcı diyetler yapmak, yemeği kısıtlamak ve bunların sonunda da belirgin şekilde düşük kiloda olmaktır.

Diyetler masumane ya da sağlık amaçlı başlasa da kısa sürede problemli bir örüntüye zemin hazırlar. Burada söz konusu olan diyetler, nasıl beslenileceğine dair genel bir rehber olmaktan ziyade; çok katı kurallar içeren, oldukça talepkar ve çok spesifik diyetlerdir. Bu diyetlerin amacı ne kadar yendiğini kısıtlamaktır. Yani temelde yatan asıl niyet sağlıklı olmak, sağlıklı beslenmek vb değil, yemek miktarını kısmak ve kilo vermektir. Bu diyetlerle, ne zaman, ne kadar ve ne yeneceğine dair çok katı kurallar ve kısıtlamalar konur. Neticesinde de yeme davranışı doğallıktan uzaklaşır ve giderek bozulur.

Eğer bu

Yazının Devamı

YEME BOZUKLUĞU NEDİR? NE DEĞİLDİR?

7 Nisan 2016

Yeme Bozuklukları fiziksel ve psikolojik etkileri oldukça ciddi bozukluklardır. Son yıllarda giderek artan medya etkisi, zayıf bedenin idealleştirilmesi ve sağlıklı beslenme trendleri ile birlikte görülme sıklığı da artmaktadır. Bir yandan da, tam anlamıyla klinik bir yeme bozukluğu olmayan ama yeme bozukluklarındakine benzer sıkıntılar yaşayan, tüm belirtileri göstermese de benzer şikayetleri olan insanların sayısı da artmaktadır.

Bu sebeple bu yazıda Yeme Bozukluklarının göstergelerini ve neye Yeme Bozukluğu dediğimizi açıklamaya çalışacağım. Bir yandan da tam bir Yeme Bozukluğu olmasa da yeme ile ilgili zorluk yaşayanlar için Yeme Problemlerine ışık tutmaya çalışacağım.

Bunun için altı ayrı başlık üzerinde durmak gerekiyor. Bu başlıklar Yeme Bozukluklarının temel göstergeleri olarak ele alınabilir. Yeme problemlerini anlamak için de bu altı göstergeden faydalanmak mümkün.

1. BESİN ALIMININ KISITLANMASI

Gerekli ve ihtiyaç duyulan miktarda besin alınmaması yeme bozukluğunun önemli göstergelerinden biridir. Çok düşük kalorili beslenmek, gün içinde neredeyse hiç bir şey yememek, yenilen miktarın çok çok azalması, ‘normal’ kabul edilen miktar ve çeşitlilikten çok daha

Yazının Devamı

DİJİTALLEŞTİKÇE DEĞİŞEN HAYATLARIMIZ

9 Mart 2016

Hayatımızı yaşamak kadar, hayatımızı dijitalleştirmek gibi bir meşgalemiz de var. Birbirine entegre olmuş iki farklı hayat yaşarcasına, gerçek hayatımızın dijital hayatımıza yansıtmak konusunda her gün pratik yapıyoruz.

Sosyal medya bize kendini sunma, paketleme, editleme ortamı yaratıyor. Gün be gün bunu kendimize iş ediniyoruz. Sanal imajımızın ne olduğu, belki de gerçek imajımızın nasıl olduğundan daha bile önemli hale gelmiş durumda. Facebook’ta ya da Instagram’da nasıl bir varlığımız olduğu artık nerdeyse bizi bizden daha çok tanımlar hale geldi.

Gerçek hayatımızda yaşadığımız anları ve deneyimleri sosyal medyaya yansıtma gibi bir uğraşımız var gün be gün. Artık o anı nasıl deneyimlediğimiz kadar onu sosyal medyaya nasıl yansıtacağımız da önem taşıyor. Yaşadığımız anın ne kadar özel, keyifli ya da zor, stresli olduğu bizim için asıl deneyim alanı. Oysa bunu editleyip sunma işine giriştiğimiz anda adeta yeniden bir gerçeklik yaratıyoruz. Bu gerçeklikler de birike birike bize yeni bir deneyim alanı açıyor adeta.

Bu noktada önemli sorulardan bir tanesi sosyal medyaya yansıt(a)madığımız deneyimlerimizle ilgili. En çok paylaşım yapan kullanıcılar bile elbette günlerinin

Yazının Devamı