AKP’nin tek başına iktidarı, yakın tarihin en büyük siyasi tasfiyesinin başlangıcı oldu. Partilerini barajın altına düşüren merkez sağın 3 lideri sırayla genel başkanlıktan çekileceklerini açıkladılar.
Bahçeli, Çiller ve Yılmaz.
Kaybedenler ‘troykası’nın en cesuru Devlet Bey’di. MHP lideri siyasete getirdiği ilkeli üslubun son örneğini, 3 Kasım gecesi partisinin yüzde 8.5’ta kalacağının anlaşılması üzerine verdi: Yenilginin sorumluluğunu üstlenerek, kongrede genel başkanlığı bırakacağını ilan etti.
Doğru Yol’un yüzde 9.5’ta kaldığı anlaşılınca Çiller de çekilme kararını açıkladı.
Mesut Bey’in ANAP genel başkanlığının yanı sıra ‘aktif siyaset’ten ayrılma duyurusu da, yüzde 5’lik çöküşün beklenen sonucuydu.
ANAP ve DYP liderlerinin 1995 seçimlerinden bu yana verdikleri ‘birbirini yok etme’ savaşı tarafların ‘partilerini de tüketmeleri’yle son bulmuş oldu. Çiller ve Yılmaz’ın ‘merkez sağ’ı birleştirmeleri ya da 3 Kasım seçimlerinden önce başkanlıktan çekilmeleri halinde tablo farklı olabilirdi.
AKP’nin seçim zaferi, iki partinin de misyonunu bitirdi.
Bundan böyle merkez sağın yeniden yapılanması sürecinde belirleyici ANAP ve Doğru Yol olmayacak, AKP’nin sergileyeceği ‘icraat’ geleceği tayin edecek.
AK Parti, 2004 Nisan’ındaki yerel seçimlere dek, Türkiye’nin ‘türbülans’lı ekonomik ve siyasi ortamında ‘irtifa kaybetmeden’ ülkeyi yönetebilirse, merkeze egemen olur. Gelecek seçimi de kazanabilir.
Merkez sola gelince...
1999 seçimlerinde baraja takılan CHP, yüzde 8.5’luk oyunu ikiye katlayarak Meclis’e girmeyi başardı.
Ancak CHP’nin Meclis’te kazandığı 179 sandalye, Deniz Bey’in kullanmayı çok sevdiği mitolojik benzetmeyle ‘Pirus zaferi’ oldu.
CHP’nin ‘politbüro’su Meclis’e girmeyi başardı ama parti kaybetti! Ecevit’in tükendiği, Cem’in varlık gösteremediği bir seçimde AKP - CHP kutuplaşmasına güvenerek ‘Tayyip’le başbakanlık yarışına giren Baykal’ bu avantajı kullanamadı. Sosyal demokratların 1999’da yüzde 30 dolayındaki toplam oylarının ancak yüzde 20’sini sandığa taşıyabildi.
Oysa AKP’nin sağ kulvarda başlattığı muhalefet atağını CHP de solda yapabilirdi.
Baykal önce ‘Anadolu solu’ dedi. Partiyi sağa açmaya çalışırken sosyal demokrasinin geleneksel ittifaklarından vazgeçti, 2001 Şubat krizi patlayınca ‘ekonomi masa’ları kurdu, Arjantin’e heyetler göndererek ‘sosyal patlama’nın nedenlerini araştırdı. Bir sağ, bir sol yaparken Derviş’in transferiyle ‘kimyası’ bozuldu. Bu defa da IMF programından zarar görenlere yaranamadı. Sonunda, ‘oy pusulasında mührü AKP’ye vuran’ CHP’nin yıllanmış kadrosunu Meclis’e taşıdı.
CHP’nin ‘politbürosu’nun önünde Meclis kulislerinde biraz daha yaşlanmak üzere 5 yıl daha bulunuyor.
Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptıktan sonra Baykal’ın başbakanlığına da umarız sıra gelir!