Geçmişte yaşadığımız her anının, bir yerlere kaydedildiğini sanırız. Aslında her şeyi hatırlamamız mümkün değildir. Öyleyse neden bazı şeyleri unuturken bazı anlar zihnimize kazınıyor? Bu durumda seçici bellek beynimizin biraz bencil, biraz da koruyucu tarafı olarak karşımıza çıkıyor.
Hafızamız aslında kaprisli bir arşivci
Beynimiz dev bir arşiv odası gibi. Ama sandığınız gibi raflara sırayla her şeyi yerleştirmiyor. Onun bir editörü var, adı da seçici bellek. Bu editör, neyin önemli olduğuna karar veriyor, neyin silineceğine ya da arkalara atılacağına hükmediyor. Bunu da çoğu zaman bize sormuyor bile.
Seçici bellek, yaşadığımız olayların tüm detaylarını değil, yalnızca bizim için anlamlı ya da duygusal açıdan yoğun olan parçalarını saklıyor.
Seçici bellek bilgi doygunluğunu önlemeye yardımcı olur, sıralar ve temizlememize ve kurtulmamıza imkan tanır. Tıpkı telefonumuzda hafızasını gereksiz dolduran resim, video vs. silinmesi gibi işe yaramaz sayılan bilgiler ve anılar silinir. Seçici hafıza sürecinde yer alan beyin bölgeleri hipokampüs ve
Mikroplastik kirliliğinin yalnızca çevre değil, insan sağlığı açısından da ciddi bir risk oluşturabileceğini sık sık tekrarlıyoruz. Bundan yola çıkarak sizinle yakın bir zaman önce yapılmış bir bilimsel çalışmanın sonuçlarını paylaşmak istiyorum.
Amerikan Kalp Derneği dergisinde yayınlanmış bu çalışma ABD kıyı bölgelerinde deniz suyundaki mikroplastik yoğunluğu ile Tip 2 diyabet, koroner arter hastalığı ve felç gibi kalp-damar ve metabolik hastalıkların sıklığını karşılaştırıyor. En yoğun mikroplastik bulunan kıyılardaki bölgelerde, diğer bölgelere kıyasla, tip 2 diyabet yüzde 18, koroner arter hastalığı yüzde 7, felç yüzde 9 oranında daha fazla görülmüş. Mikro ve nanoplastikler kardiyovasküler hastalıkların gelişimi için ortaya çıkan bir risk faktörü olmasına rağmen, deniz mikroplastik seviyelerinin popülasyon düzeyinde kardiyometabolik hastalık yüküyle ilişkisi henüz keşfedilmemişti. 152 kıyı şeridi ilçesini kapsayan bu geniş çalışmada da gösterildiği gibi plastik kirlilik yalnızca balıklara değil,
Günlük hayatımızda farkında olmadan temas ettiğimiz pek çok kimyasal madde var. Bunlardan bazıları zamanla sağlığımız üzerinde ciddi tehditler oluşturabiliyor. Bu maddelerden biri, adı pek sık duyulmasa da etkisi oldukça sinsi ve yıkıcı olan kadmiyum. Endüstriyel faaliyetlerin ve modern yaşamın bir yan ürünü olarak karşımıza çıkan bu ağır metal, hem çevremizi hem de sağlığımızı tehdit ediyor. Gelin beraber kadmiyum nedir, nerelerde bulunur, sağlığımıza nasıl zarar verir ve ondan korunmak için ne gibi önlemler alınmalıdır bir göz atalım.
Nerelerde bulunur?
Kadmiyum (Cd), doğada yaygın olarak bulunan bir ağır metaldir. Genellikle çinko, kurşun ve bakır cevherlerinin rafine edilmesi sırasında yan ürün olarak elde edilir. Endüstriyel alanda ise oldukça geniş bir kullanım alanına sahip.
Pil üretimi: Özellikle nikel-kadmiyum (Ni-Cd) pillerde kullanılıyor.
Kaplama ve lehim işleri: Metal yüzeyleri paslanmadan korumak için kadmiyum kaplama yapılıyor.
Boyalar ve plastikler: Kadmiyum bileşikleri bazı pigmentlerde parlak renkler elde etmek için kullanılıyor.
Sigar
Hepimiz uyumanın ne kadar önemli olduğunu biliriz. “İyi bir uyku her şeyin ilacıdır” deriz. Ama hiç düşündünüz mü, fazla uyumak da bazı sağlık sorunlarına yol açabilir mi? İşte bu sorunun peşine düşen bilim insanları, oldukça ilginç sonuçlara ulaştı. Gelin birlikte bu bulgulara bir göz atalım.
Amerika’da, UT Health San Antonio’dan Dr. Vanessa M. Young ve araştırma ekibi, “uzun süre uyumanın” beyin sağlığı üzerindeki etkilerini araştırdı. Özellikle dikkat ettikleri şeyler şunlardı:
Bilişsel performans: Yani hafıza, dikkat, problem çözme gibi zihinsel beceriler.
Depresyon: Kişinin kendini üzgün, umutsuz hissetmesi ya da hayattan keyif alamaması.
Uyku süresi: Geceleri kaç saat uyunduğu.
Bu araştırma, yaklaşık 2 bin kişinin verilerini inceleyerek yapıldı. Katılımcıların hepsi 50 yaşın üzerindeydi ve önceden felç ya da bunama (Alzheimer gibi) geçirmemişti.
İlginç sonuçlar ne dedi?
Birçok kişi için iyot, sıradan bir kimyasal element gibi gelebilir. Ancak bu küçük mineral, sağlığımız için dev bir rol oynar. Vücudumuzun çalışması, özellikle de tiroit bezimizin düzenli çalışması için iyota ihtiyaç duyarız. Gelin, bu “sessiz kahraman’ı birlikte daha yakından tanıyalım.
İyot nedir ve neden bu kadar önemlidir?
İyot, vücudumuzda üretilemeyen, dışarıdan alınması gereken bir mineraldir. En önemli görevlerinden biri, tiroit hormonlarının üretimini sağlamaktır. Bu hormonlar; büyümeden gelişmeye, kalp atışından zihinsel fonksiyonlara kadar pek çok sistemin sağlıklı çalışmasını destekler.
Özellikle beyin gelişimi açısından hamilelik ve çocukluk döneminde yeterli iyot alımı hayati önem taşır. Eksikliği, geri dönüşü olmayan sağlık sorunlarına yol açabilir.
Eksikliği neden olur?
İyot eksikliği genellikle yetersiz beslenmeden kaynaklanır. Türkiye gibi topraklarında doğal olarak iyot az bulunan ülkelerde bu daha sık görülür. İşte başlıca nedenler:
- İyot bakımında
Son zamanlarda mevsim sebebiyle de kene vakalarını duymaya başladık. Gelin bu küçük böceğin marifetleri neler, nasıl korunmalı bir göz atalım.
Kene nedir?
Kene, örümceklerle aynı sınıfta yer alan, parazit yaşam süren küçük eklembacaklılardır. Genellikle sıcak ve nemli ortamlarda, çalılık, ormanlık, otluk alanlarda yaşarlar. Kan emerek beslenirler ve bu sırada bakteri, virüs ve parazit gibi birçok zararlı mikroorganizmayı insanlara ve hayvanlara bulaştırabilirler.
Isırığıyla bulaşan hastalıklar
Keneler çeşitli tehlikeli hastalıkları taşıyabilir. Türkiye’de ve dünyada en sık görülen kene kaynaklı hastalıklar şunlardır:
1. Kırım-Kongo kanamalı ateşi (KKKA)
Belirtiler:
2. Lyme hastalığı
Kısa sürede çok kilo vermek düşüncesi tıpkı kolay ve uygunsuz yoldan çok para kazanmak gibi sonrasında bedeli ağır olan mantık dışı bir yaklaşımdır. Az yemek tabii kilo verdirir ancak şok diyetler metabolizmamızı da şoka sokarak normal çalışmasını bozar. Vücut kıtlık var diye düşünerek metabolizmasını yavaşlatır.Zira hayatımızı sürdürebilmemiz için, beyin başta olmak üzere hayati organlarımızın çalışması için enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerjiyi de yediklerimizden ve depo ettiklerimizden karşılarız. Kıtlık algısına düşen bünyemiz bu kaynağı iktisatlı kullanmak adına yediklerimizi yakma olayını yavaşlatıp depolama yoluna gider. Böylece kestirme zannettiğimiz yoldan giderken su içsem yarıyor durumuna düşeriz.
Klinik sonuçlara yol açar
Genellikle çok düşük kalori ve tek taraflı beslenme tarzında yapılan bu diyetler kan şekerinde ve tansiyonda ani düşüş, baş dönmesi, göz kararması ve bayılmaya kadar varan klinik sonuçlara yol açabilir. Vücudumuzun belirli oranda protein, yağ, karbonhidrat, vitamin
Müzik hepimizi kimi zaman hüzünlendirir, kimi zaman coşturur. Bazen eski bir şarkıyla yıllar öncesine gideriz, bazen yeni bir melodiyle bugünü daha güzel yaşarız. Ama müziğin sadece ruhumuzu değil, beynimizi de etkilediğini biliyor muydunuz?
Aslında müzik dinlemek, beynimizin adeta bir ‘ışık gösterisi’ yaşamasına neden olur. Nasıl mı? Hadi gelin, bunu hep birlikte anlayalım.
Müzik dinleyince beyinde neler oluyor?
Bir şarkı açtınız diyelim o anda beyniniz sadece kulağınızdan gelen sesleri işlemiyor. Aynı anda birçok bölge devreye giriyor:
İşitsel korteks: Müzik ses dalgaları olarak kulağınıza gelir, işitsel korteks bu sesleri nota, ritim, melodi olarak algılar.
Motor korteks: Şarkıya hafif hafif ayak uydurduğunuzda ya da dans etmek geldiğinde içinizden, motor korteks devreye girer.
Limbik sistem (duygu merkezi):