Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bugüne kadar tek kelime yazmadıysam eğer, Baya konusunda kafamın bayağı karışık olmasındandır... Tıpkı sizler gibi.
Baya’nın Afrika Kupası’na gitmeyeceği üzerine Daum’a söz vermiş olması - hatta bir söylentiye göre yazılı güvence de vermişti - beni hiç enterese etmiyor.
Sadece beni değil... Benzer durumlarda yüce Türk Adaleti de verilen sözleri geçersiz sayıyor. Mesela, altı ay sonra çıkmayı taahhüd edip ev kiralıyorsunuz, vazgeçip hakimin karşısına geldiğinizde "O sırada mecburdum, yoksa sokakta kalacaktım" diyorsunuz ve ev sahibi avucunu yalıyor.
Kimbilir, belki de "çağırmayabilirler" diye söz vermişti Baya...
Ayrıca Baya, daveti aldıktan sonra Tunus Milli Takımı’ndaki görevini kaytarsaydı; benim gözümde "sabıkalı" olacaktı. "Kendi milli takımına faydası olmayan bir adamdan" ne yarar gelebilirdi ki Beşiktaş’a?!
Bizim gurbetteki çocuklardan biri, böyle bir işe kalkışsa bile demiyorum. Umarım ve eminim akıllarından geçirmiyorlardır.
Olaya kulüp penceresinden bakınca durum daha da karışık...
Daum, Baya’ya çok kızmış!..
Sinan Engin, olgunlukla karşılamış...
Daum’a göre Baya’nın işi bitmiş... Engin, "Hele bir dönsün konuşuruz" demiş!..
Bakalım Beşiktaş’ta kimin sözü geçiyor?
Bu provokasyon değil... İnanın, Baya’nın istikbalinin ve kulüpteki resmi durumunu merak eden biriyim sadece...
İşin gerçeği ne?.. Kovulmalı mı?.. Mazur mu görülmeli... Yoksa asıl çekinilen "Milli maçları yüzünden futbolcuya yaptırım uygulanamaz" diyen FİFA yönetmeliği mi?..
İşin bir de manevi yönü var:
Daum aynı uygulamayı, Nijeryalı kaleci Shorunmu’ya da yapmıştı bir zamanlar...
Adam, "Nijerya’da milli takım kutsal bir olay. Eğer gitmezsem ailemi öldürürler" demişti de, dinletememişti.
Kimse, Shorunmu’ya, Baya’dan sakınmadıkları toleransı göstermemiş, bileti anında kesilmişti.
Hatta Fulya’ya girmesini bile yasakladılar yanlış hatırlamıyorsam.
Belki de "ahı" tutmuştu Shorunmu’nun ve o yüzden Beşiktaş’ın kaleci konusunda iki yakası bir araya gelmiyordu.
Beşiktaş Yönetim Kurulu üyesi Fikret Orman, "Geçen sezon acemiydik, hatalar yaptık" dedi ama, her yıl bir Afrika macerası yaşamak, alın yazısı mı Beşiktaş’ın acaba?..
Ya, yine hata yapıyorlarsa?..

Kuşadası’nda hakem seminerinin ilk gününde Galatasaray Başkanı Mehmet Cansun, "Hepimiz aynı geminin içindeyiz" dedi ve ekledi:
"Bundan böyle hakemlerimizin arkasında olacağız"...
Cansun alkış aldı ama, hakemlerimizi gerçekten mutlu eden bir "duruş" daha vardı:
İkinci gün Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım, "Hakemlerimizin arkasında değil yanındayız" deyince ayakta alkışlandı...
Şimdi diyeceksiniz ki, "Hakemler, yanlarında olanı, arkalarında olana tercih ediyorlar"...
Hayır efendim!..
Onları sevindiren, "gerilim kutuplarından" bir tarafın ardından, ikincisinin de kendileriyle bir alıp veremediği olmadığını açıklaması; bir anlamda üzerlerinde yapılan ip çekme yarışının başka zemine taşınmasıydı.
Doğrusu da buydu zaten...
Takımlar kozlarını sahada paylaşmalıydı... Hakemler hakkında en ufak bir şüphe bile kalmamalıydı kafalarda...
Tam bu sırada MHK Başkanı Bülent Yavuz’un "hakemlerin torbaya girmesi" önerilerine verdiği yanıtı okudum:
"O zaman teknik adamlar da 25 futbolcusunu torbaya koyup kurayla sahaya sürsün"...
Sayın Yavuz... Vallahi ömürsün!..
Bu "torba" hadisesini, enine boyuna düşünüp, en azından eleştiri çatlaklarını tıkamak adına uygulamaya koymazsan; yarın, öbür gün canı yanan "arkandakilerin", "yanındakilerin" nerede duracağını görürsün.

Türk Güreşi, kötü bir yıl geçirdi... Hepimiz üzülürken, "teselli" yine Ali Gümüş ağabeyimizden geldi.
Macaristan Güreş Federasyonu Başkanı Dr. Csaba Hegedus, Dünya Spor Yazarları Güreş Komisyonu Başkanı Ali Gümüş’e devlet nişanı verilmesi için Macar Hükümetine başvurdu.
Hegedus’un sözleriyle, Dünya’nın gelmiş geçmiş en büyük güreş yazarı Ali Gümüş’ün böylesine hak edilmiş övgülere yurtdışında muhatap olması insanı duygulandırdığı kadar açıklayıcıdır da...
Güreşte grafik neden düşüyor diye araştırmalar yapıyoruz ya... Bu da, nedenlerden biri işte.

Daum birinci, Lorant ikinci, Brigel üçüncü...
Bakalım Alman hocaların Almanya’daki klasmanı, Türkiye’de de devam edecek mi?
Briegel polemiğe girmedi.
Lorant, Daum’un Alman Futbolu’nun ilk sırasında olduğunu kabul etti ama, "şimdilik" dedi...
Çok zaman önceydi... Almanya’da bir oto kiralama şirketi, reklam kampanyasında itiraf ediyordu:
"Biz ikinciyiz... Ama birinci olmak için, ondan daha çok çalışıyoruz".
Acaba, böyle mi demek istedi?..

Modragon, Victoria, Perez, Fleurquin, Murat Sözkesen ve Sergen kiralık ya...
Utanmasalar Galatasaray’a "Leasingspor" diyecekler.
"İş bilenin, kılıç kuşananın" arkadaşlar.
Kiralık, miralık... Canavar gibi oynuyorlar.
Hem bir hesap yaptım, altı futbolcunun "kirası", iki milyon doları bulmuyor.
Yani, sadece yere göğe sığdırılamayan Jardel’den edilen "zarar" ile altı futbolcunun 10 yıllık kirası çıkıyor.
"Leasingöde hayır var...

Maradona Arjantin cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı... Gerekçesi, tanıdığı devlet adamlarından dostluğunu kullanarak borç alabilme ihtimali...
Galiba aynı gündü. Çorlu’da yapılan Fenerbahçe Dernekleri toplantısında bir adam çıktı, yanılmıyorsam, "Aziz Yıldırım’ı cumhurbaşkanı olarak görmek istiyoruz" dedi.
Onun gerekçesi belli değildi ama Aziz Yıldırım, "Ben Fenerbahçe başkanı olmaktan çok mutluyum" sözleriyle hayranının ayaklarını yere indirdi.
Birincisine Dünya’nın en iyi futbolcusu, diğerine Dünya’nın en iyi taraftarı deniyor...
Bizlere de "talihsiz" spor yazarı...
"En iyileröden bile böyle "kel alaka" boşboğazlar çıkınca, insan umutsuzluğa kapılıyor.

Romanya’dan gelen haber çok ilginç... Dinamo Bükreş’in eski başkanı Vasile Ianul - ki, kendisi dolandırıcılık suçlamasıyla hapse girdikten bir süre sonra beraat edip özgürlüğüne kavuşmuş bir futbol şahsiyetidir - Lucescu’yu hedef alan ağır suçlamalarda bulunmuş.
Kariyerinden şüphesi olduğunu söylemiş.
İnsanlıktan yoksun olduğunu iddia etmiş...
Ve "Rumen futbolunda şikenin öncüsü Lucescu’dur" demiş...
Hem ilginç, hem de tehlikeli... Çamur mu, tespit mi?..
Haberi okuyan yüz binlerce gazete okuru gibi, benim de "içime şüphe düşürme", olayı "vicdan terazisine vurma" ve aklımın bir köşesindeki "Lucescu imajını" ya lekeleyip ya da tertemiz tutma ihtimalim, özgürlüğüm vardı...
Düşünmedim bile; Lucescu’nun yanıtını okudum...Ianul’un sözlerini unuttum:
"Ona Tanrı’nın verdiği ceza yeter" diyordu Lucescu...
Örnek olsun diye bu köşeye aldım...
Hani tavuğuna "kış" diyenin, yedi ceddine dümdüz gidenlere, "şerefi" asıp, "namusu" çarmıha gerenlere, meslekdaşını "hırsız", arkadaşını "namussuz", farklı düşüneni "aptal", itiraz edeni "hıyar" ilan edenlere örnek olsun diye.

Trafik kazasında ölen Denizlisporlu Doğan Seyfi’nin ailesine yardım adına mangalda kül bırakmayanlar, vaadlerini unutmuşlar.
Kimsenin bir mecburiyeti yok ama, niye çenelerini tutamıyorlar zamanında...
Bilmiyorlar mı ki, sözünü tutmaktan daha kolaydır çenesini tutmak...
Adamak kolay, ödemek güçtür.
Ve insanlık, dürüstlük adına kayıpları, söz verdikleri miktarlarla kıyas edilmeyecek kadar büyüktür.
Allah kimseyi "Cenazeden itibar sağlamaya çalışmak" durumunda bırakmasın.
İnanın isimlerini yazmıştım... Sildim...