Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

"Hayatımızda ne eksik biliyor musun?” diye sordu. Severim ben böyle varoluşcu soruları. Hele çok değer verdiğim birinden geliyorsa, söylediği her sözü mıh gibi aklımda tutuyorsam... Bir sürü kelime uçuştu zihnimde. Kallavi kallavi türden. Ama o, her zamanki serinkanlılığı ve sadeliğiyle ‘şiir’ dedi usulca. Sonra devam etti: “En azından ayda bir defa toplanmalıyız bir rakı sofrasında. Sevdiklerimizle... Saatlerce şiir okumalı, şiir konuşmalıyız. Mutluluk biraz böyle bir şey...” Eyvah rakı da içemem ki ben! Ama olsun. Sofrasını bilirim... Lezzetlerini. Beyaz peynir, kavun, tarama, patlıcan salatası, haydari, muska böreği, mitite köfte, lakerda, karides, topik, pilaki, kaya koruğu, badem... İncecikten bir Müzeyyen Hanım... Mezelerin buğusunda, sohbetlere teğellenen Nâzım Hikmet’ler, Gülten Akın’lar, Cemal Süreya sonra, Edip Cansever ve tabii Turgut Uyar, Ahmed Arif, Can Yücel, Birhan Keskin dizeleri... Hayali cihana değen bir masa. Ben öyle şiirli bir masada oturmayalı ne çok zaman oldu. İş için olanları saymazsak, şöyle uzun uzun şiir okumayalı... Siz en son ne zaman yaptınız bunu? İçimi çektim. Haklıydı. Eksik ki ne eksik.

Haberin Devamı

Bu hafta her yanım griple kesilmiş, kafamın içinde çoktan baskıya gittiği halde gözden geçirmeden edemediğim ek, dergi sayfaları, öksürük, boğaz ağrısı, topluca eve yollandık bir çarşamba günü işten çıkıp. Çantama YKY’nin yeni yayımladığı Edip Cansever’in ‘Yerçekimli Karanfil’ini yerleştirdim özenle. Aynı özenle çıkardım çantadan, eve geldiğimde. Salona geçip, mavi battaniyeyi üstüme aldım, kitabı kucağıma... Hastalıktan sebep, bir fincan ıhlamur... Çevirmeye başladım sayfaları. Kim bilir kaç kez okudum ben bu kitabı. Yeniden buluşmak güzel. Hem bu özel bir baskı. Edip Cansever’in 1958 Yeditepe Şiir Armağanı’na layık görülen ‘Yerçekimli Karanfil’inin 1957 yılında yapılan ilk baskısındaki Orhan Peker’e ait özgün kapak tasarımı kullanılmış. İnsan dokunmaya kıyamıyor. Ayrıca yazarın yazım tercihleri olduğu gibi korunmuş. Önce bir solukta okuyup bitirdim kitabı. Sonra başa dönüp, ağır ağır okumaya başladım.

Haberin Devamı

Bir sevdayı büyütüşünü Cansever’in bir kez daha hayranlıkla andım... İçe düşen bir karanfil marifetiyle. Elden ele dolaştırarak.

Biliyor musun? Az az yaşıyorsun içimde

Oysaki seninle güzel olmak var

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi

Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda

Midemdi, aklımdı şu kadarcık kalıyor.

Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte

Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel

O başkası yok mu? bir yanındakine veriyor

Derken karanfil elden ele..

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle

Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil

Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk

Birleşiyoruz sessizce.

Aşkın en güzel tariflerinden biri geldi, bir başka şiirde. Bir erkeğin sabah seremonisine yansıyan, tıraş olmayı eziyetten çıkaran, gardırobun en iyisini seçtiren. Görmesinden, tatmasına, duymasından, koklamasına, dokunmasına beş duyusunu değiştiren. Kavak yelleri estiren. Yaşama sevinci veren.

Haberin Devamı

Aşk iyidir bak

Duyumunu artırır insanın

Hele don gömlek sabahları

Tıraş olacağını duyarsın

Yeni gömleğini giyeceğin gelir

Bir yeni biçim eklersin insan olacağa

Masaya, merdivene, aynalı dolaba

Derken ardından şıpınişi bir kahvaltı

Amanın dersin bu ne delice gidiş

Paldır küldür açar mıydı fıstık ağacı

İspinoz düşünür müydü?

Deli olan kaşınır mıydı?

Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası

Alıp vereceğin olacak ille

Aşk maşk buz gibi yaşayacaksın.

Bazı insanlar öyle güzel güler ki... Bunu da en iyi Cansever anlatır. O güldükçe o hep yaşama ayarlı yanımızı görür gibi oluruz aynada. İnsanın hayata hevesi en iyi gülüşünde belli eder kendini. Bir kahkahalık ömrü vardır karanlığın aslında.

Sana her zaman söylüyorum, senin yüzünde gülmek var

Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa

Tek tarifi de yoktur aşkın Cansever’in şiirinde. Onu, biri diğerine hiç benzemeyen imgelerle, duygularla hep yeni baştan tanımlar.

Diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk;

Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi...

Güzel sorular soran şiirlerin şairidir Edip Cansever.

Siz ne iyisiniz, ben sizi bir şeylere benzetiyorum

Bilmem! bir testi, bir bakır sahan kolay mı sizinle?

Çok rahat bir gökyüzü mü var sizinle?

Güneş bir pazartesi olarak mı duruyor burnunuzda?

Yoksa bükülmüş bir nehir gibi mi küpelerinizde?

Siz küçük adıyla mı çağırırsınız sessizliği?

Öyle mi? ya kim uyandırır sizde

Bu sevişme dalgalarını, aşk seslerini

Bak’ları, duy’ları, okşa’ları, evet’leri

Hele bu elleri, ayakları bu

Gözleri, gözleri...

Bu hafta da böyle... Bana iyi geldi, mutlu etti beni bu dizeler. Siz de bu pazar bir kahve içimi şiir okuyun istedim. Varsa hayatınızda öyle bir eksik, tamamlansın bir ucundan. Sonra da bir akşam bir dost sohbetinde, yanınızda sevdiğiniz insanlar, sevdiğiniz şairler...

Kim bilir karşılaşırız belki...