Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Bu aralar, şarkılarından çok siyaset konuşuyor Ahmet Kaya. Bir söyleşi yapalım, bize de konuşsun” dedi kültür sanat dergisi Negatif’in genel yayın yönetmeni Duygu Asena. ‘90’ların ortaları. 1999’da Türkiye’nin utanç gecelerinden birinde Kürtçe şarkı söyleyip, klibini yapacağım dedi diye üzerine çatal bıçakların fırlatılıp, küfürlerin yağdığı MGD’nin ödül töreninden birkaç yıl önce. Söyleşiye ben talip oldum. 23-24 yaşlarındayım, artık nasıl bir cesaretse… Öğlene kadar liselerde matematik dersi verdiğim, öğleden sonraları gazetecilik yaptığım yıllar.

Haberin Devamı

O film, bu film değil

Levent’te bir evi vardı. Fotomuhabirle sözleşip söyleşi günü o eve gittim. 60’larındaki fotomuhabir, yarım saat geç geldi. Gelir gelmez de fotoğraf çekimi yapmak istedi. “Bölmesek” dedim. “Evim çok yakın, çekip gideyim ben” diye ısrar etti. Kaya girdi devreye “Söyleşiden sonra bahçeye çıkarız, orada çekersin” dedi. Tam bir buçuk saat eve gitmesi geciken fotomuhabir, söyleşi bittiğinde, kuşandığı kılıçları çıkardı “Sevgili Ahmet Kaya, arkadaş gerçek bir gazeteci olmadığı için – öğretmenliğimi kastederek- size sorulması gereken soruyu soramadı, ben sormak isterim” dedi. Buz kestim o an. Dondum kaldım. Ahmet Kaya savunmaya geçti: “Yooo gayet de güzeldi soruları. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Sana uymaz, bana uyar”. Devam etti fotomuhabir abim: “İyi de yoğurdu yerken ağzının kenarlarına dökmemeli”. Yerin dibine geçtim, ağladım ağlayacağım. Bahçeye doğru yürümeye başladık. Kolunu omzuma attı Ahmet Kaya. Bir adı varsa onun, baba sarılmasıydı diyebilirim. “Üzülme iki gözüm. Bunlar böyledir. Sen bir gün gel, uzun uzun dertleşelim. Çok da güzel bir söyleşi yaptın ha…”

Ömrümce unutmadım o ânı. Dersine çok çalışıp gelmiş, iyi sorular hazırlamış genç bir gazeteciye sahip çıkışını. Bu arada sormayı akıl edemediğim soru da şuydu: “Best of Ahmet Kaya’yı ne zaman yapacaksınız?”. Gülümsemiş, “Benim en iyi şarkılarım bitmedi ki daha, niye yapayım?” demişti. Ama işte bunlar böyleydi…

1 Mart’ta vizyona giren Kudret Sabancı’nın yönettiği “Ahmet’in Türküsü- Son Şarkı” filmi ile yeniden gündeme geldi Ahmet Kaya. Eşi Gülten Kaya ‘başta sanatçının kendisine ve tüm sevenlerine yapılmış bir saygısızlık’ dedi film için. Yönetmen Kudret Sabancı ise eksiği ve fazlasıyla sinemamıza yeni bir eser kazandırmanın gururunu yaşadığını belirtti.

Haberin Devamı

Film, Ahmet Kaya’nın 1999 depreminin ardından, İstanbul’daki eşini ve kızını görmek için sahte pasaportla yaptığı karayolu yolculuğunu anlatıyor. Yanında da belgeselini yapmak için Fransa’ya gelen sinema-tv öğrencisi bir genç kız var. Bu yolculuk ekseninde sanatçının hayatının dönüm noktalarından kesitler izliyoruz. Kaya’yı hedef alanlar, Paris’te neler yaşadı, çektiği vatan hasreti, insan sevgisi, Cumartesi annelerine verdiği destek, başörtüsüyle eğitim yapılabileceğini savunması. Celil Nalçakan çok iyi oyuncudur. Ahmet Kaya rolü üzerine gayet iyi oturmuş. Kudret Sabancı’nın yönetmenliğine söz etmek bana düşmez. Ama ne var ki, film boyunca durup durup Ahmet Kaya’ya çemkiren, bağırıp çağıran, bencilsin, katır inatlısın diye söylenip duran bir genç kız var. Filmin sonunda kim olduğunu anladığımız. Onun karşısındaki Ahmet Kaya, duruşunu, tavrını iyi bildiğim Ahmet Kaya’ya benzemiyor. Biraz ezik, kararsız… Fransa’daki ruh hâli nedeniyle diyeceğim ama değil. (Ki o ruh hâlini en iyi Gülten Kaya bilir.) Ahmet Kaya’nın senaryo gereği söylediği sözlerde onun hitabet gücünden, bilgeliğinden, babacan tavrından, hazırcevaplığından, mizahi yanından, o dimdik duruşundan eser yok. Politik görüşünü ifade ettiği cümleler zayıf. Yani bir müzik efsanesi filan yok ortada. Kaya’yı bu filmle tanıyacak gençler için yanlış seçim. En önemlisi bir Ahmet Kaya filminde tek bir Ahmet Kaya şarkısı dinleyemiyoruz.

Haberin Devamı

Özetle benim için hayal kırıklığı oldu “Ahmet’in Türküsü”. Ama burada şunun altını çizmek isterim, ‘benim için’. Bir başkası sevebilir de. Herkesin Ahmet Kaya’sı başka.

Filmden sonra bir kez daha anladım ki bu filmler, sanatçının ölümünden sonra onun iradesini temsil eden insanlarla iş birliği içinde yapılmalı. Temsil edecek kimsesi yoksa da çok iyi bir ön araştırma, sanatçının dilini, üslubunu, tavrını, mimiklerine varana değin tüm duruşunu kavrayacak kadar yoğun bir çalışma ve sağlam bir senaryo gerektiriyor. Doğru dili kurabilmek çok önemli. Elbette biyografik filmleri çekilmeli bu kadar değerli insanların – ki dünya sinemasında çok iyi örnekleri var- zaten Gülten Kaya da “muhakkak gerçek bir Ahmet Kaya filmi yapılacaktır ve o haberi de sizlerle ilk paylaşan yine bizler olacağız” diyor. Ama evet, harcanan emeğe, iyi niyete saygı duymakla birlikte, o film bu film değil.

İyi pazarlar.