Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Adalet ve vicdan olmadan bir toplum “iyi” yönetilebilir mi?
Adalet ve vicdan olmadan, etkinlik ve verimlilik sağlanabilir mi?
En uç noktadan başlayalım.
Her darbe yapan general, darbeyi, devletin ve ülkenin güvenliği ve yönetimin istikrarı için yaptığını söyler.
Sonuç, büyük bir güvensizlik ve istikrarsızlıktır.
Adaletsizliktir, vicdansızlıktır.
İnsanların öldürülmesi, işkence odaları ve hapishanelerdir.
İnsanlığa karşı suç işlemektir.
Dün, Mısır’da, 100’e yakın insan göz kırpılmadan öldürüldü, 5000’ne yakın insan yaralandı.
“İnsanlığa karşı suç” işlendi.
Güvenlik ve istikrar adına yapılan askeri darbe, Mısır’ı kısa zamanda büyük bir istikrarsızlığa itti.
Türkiye’de de darbeler insanlığa karşı suç işlediler.
12 Eylül 1980 darbesi, yaşasalardı benim yaşımda olacak, 5000’den fazla insanın canına kıydı. On bilere işkence yaptı. İnsanları hapislere attı. Yaşını büyüterek bir çocuğu idam sehpasına çıkarttı.
1980 darbesi, Türkiye’nin gördüğü en kanlı darbeydi.
Büyük bir adaletsizliği ve vicdansızlığı arkasında bıraktı. Türkiye’yi bugün hâlâ yaşadı-ğımız istikrarsızlıklara itti.
1960, 1997, 2007’de darbeleri de aynı sonucu verdiler.

Adaletli ve adil yönetim
Herkesin aynı elbiseyi giymesini, aynı partiye oy vermesini, aynı görüşte olmasını, bir kişiyi tek lider olarak görmesini istemek, adalet ve vicdanı dışlamaktır. İyi, etkin, verimli yönetim adına, tek tip insan, tek tip düşünce istemek, istikrarsızlığa ve güvensizliğe davetiye çıkartmaktır.
Çünkü adalet, iyi ve etkin yönetim,“ilişkisel”dir. İnsanlar, gruplar, kimlikler, bireyler arasındaki ilişkilerde adalet ve vicdan ve de istikrar kendine yer bulur.
“Sevilen değil, korkulan lider makbuldür” düşüncesi kabul edilmez. Bu düşünce, dünyayı ve ülkeleri, savaşlara, kıyımlara, felaketlere, trajedilere savurdu. Hâlâ da, savuruyor.
Bugünün ve yarının dünyasında, “adaletli ve adil lidere ve yönetime” gereksinim vardır.
İnsanlar, liderleri, yöneticileri sevmeyebilirler; ama onları ve yönetimlerini “adaletli ve adil (hakkaniyetli)” görmeleri, iyi, etkin, ve verimli yönetimin olmazsa olmazıdır.

Vicdan ve özgürlük
Bugünün ve yarının toplumları çoğulcudur; farklı düşüncelerden, kimliklerden, yaşam tarzlarından oluşmaktadırlar.
Türkiye dâhil, çoğulcu toplumlarda, yönetimin adaletli ve adil olarak algılanmasının ön koşulu da, liderin ve yöneticilerinin, hakları ve özgürlükleri ön plana çıkartan ve vicdanlı olan hareket tarzları ve söylemleridir.
Toplumun, liderlerini ve yöneticilerini sevmesi değil, fakat vicdan sahibi ve adalete ve adilliğe önem veren aktörler olarak algılaması çok önemlidir.
Dostoyevsky, Karamazov Kardeşler kitabında, Alyosha Karamazov’a şu sözleri söyletir: “Biz hepimiz diğerlerine karşı sorumluyuz - fakat ben ötekilerden daha da sorumluyum“.
Liderlerin ve yöneticilerin, kararlarını alırken, söylemlerinde ve tavırlarında, toplumdan çok daha fazla, “vicdan muhasebesi” yapmaları ve kendilerini ötekilere, farklı görüşte olanlara karşı çok daha sorumlu hissetmeleri gerekir; ancak, o zaman, toplum tarafından, adetli ve adil olarak algılanırlar.
Bu nedenle, vicdan muhasebesi yapan adaletli-adil yönetim, ilk başta insan yaşamı olmak üzere, insanların güvenliklerini, yaşamlarını, işlerini korumayı ve güvence altına almayı kendine öncül alır.
İnsanların, farklı görüşte oldukları için, yaşamlarını kaybetmedikleri, görüşlerini ifade ettikleri, gazete köşelerinde, kitaplarında yazdıkları, bu nedenle işlerini kaybetmedikleri, ve hukuk ve yöneticiler önünde eşit oldukları toplumlarda, adalet, vicdan, ve iyi yönetim birlikte hareket eder.
Suriye, sonrası Mısır: İnsan trajedisiyle istikrarsızlığın kesiştiği yerler.
Bölgesel, ve küresel gelişmeler Türkiye’yi çok kritik bir eşiğe getirdi.
Türkiye, bu noktada, kendi içinde, istikrarlı ve güçlü olmalı. Bunun ön koşuluysa, adalet, vicdan ve özgürlük.
İnsanların, işlerinden yaşamlarına kendilerini güvencede hissetmeleri. Yönetimin adaletli, vicdanlı ve adil olması.
Çevremizde, her gün, insanlığa karşı suçun işlendiği bir ortamda, “adaletli, vicdanlı ve özgür bir Türkiye tablosu”na, hem içeri de, hem de dışarı da çok büyük bir gereksinim var.
Bu tablonun kısa adı, “Demokratik Türkiye.”