Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler’de “ağ” metaforu iki anlamda kullanılır.
Birincisi, ülkeler arası ilişkilerde, iletişim ve bilişim teknolojilerindeki gelişmelerle, coğrafi mesafeler kısalırken, karşılıklı bağımlılığın yaygınlaşması ve derinleşmesi sürecini açıklamak için “ağ” metaforu kullanılır. “Ağ toplumu” kavramı, devletler, ekonomiler, kültürler, sivil toplum aktörleri, hatta bireyler arası ilişkilerin artık bir “network” görüntüsü verdiğini söyler.
İkincisiyse, birinciye benzer olarak, ilişkilerdeki yaygınlaşma, derinleşme ve hızlanmayı simgeler, ama bu sefer, ağ metaforu, “network”e değil, “örümcek ağı”na gönderim yapar. Örümcek, ağını örer ve avını bekler. Av ağa değdiği an, artık iş işten geçmiştir. Ağın neresine değildiğinin önemi yoktur. Ağın herhangi bir yerinde olan titreşim diğer yerlere hızla yayılır, oralarda kendisini hissettirir. Avın kurtulma şansı yoktur. Örümcek, avını görmez. Ama avın çırpınırken yarattığı titreşimleri hemen kavrar, hızla saldırır ve avını yakalar. Örümcek ağı, yaygınlaşma, derinleşme ve hız temelli bir sistemdir.
Küreselleşmenin, uluslararası ilişkilerde, dünyayı bir “örümcek ağı”na dönüştürdüğü önerisini sıklıkla duyarız.
Doğru bir öneridir. 1987 Güney Asya ekonomik krizine; 2008’den bugüne yaşadığımız ekonomik krize; 11 Eylül terörü sonrası yaşanılanlara; Arap Baharı’na; küresel açlık ve yoksulluğa; küresel iklim değişikliğine, vb. süreçlere baktığımız da dünyanın giderek küresel ölçekte bir örümcek ağına dönüştüğünü görürüz.
Modern zamanların başladığı 1600’lü yıllardan 1980’lerde başlayan küreselleşme süreçlerine ve 1990’da Soğuk Savaş’ın bitimine kadar geçen dönemde, dünya, her topun bir ulus devleti temsil ettiği bir “bilardo masası”na benziyordu.
Buna karşın, küreselleşen dünya, 1990’lardan bugüne, giderek, “örümcek ağı”na benziyor. Bilardo masasında, iki ya da üç top birbirine çaparken, diğerleri bundan etkilenmezler. Ama, örümcek ağında, böyle bir şans yoktur. Her şey ilişkili ve bağlantılıdır.
Örümcek ağı metaforu bize, küreselleşen dünyada ülkelerinin, liderlerin ve karar vericilerin çok dikkatli, vizyon temelli ve doğru stratejilerle hareket etmeleri gerektiğini söyler. Dünyanın bir yerinde olan olaylar hızla diğer yerlere yayılır ve oraları etkilerler. Böyle bir dünyada, bir anda kazanıp, bir anda kaybedebilirsin. Potansiyeller bir anda risklere dönüşebilirler. Güçlüyüm derken kendini zayıf durumda bulabilirsin.
Balık ağları da bir anlamda, örümcek ağına benzerler. Örümcek yoktur ama ağa yakalanan balığın kurtulma şansı da yoktur.
Yirmi yıla yakın süredir tatillerimi, Asos, Behram Kale ile Küçükkuyu arasındaki, Kadırga koyundan sonraki bir koyda yer alan Troas Otel’de geçiririm. Oteli işleten Halil (Karlos) ile balığa çıkarım. Ağ atmak, ama asıl, ağ toplamak benim için büyük bir zevktir. Ahmet İnsel buradayken onla balığa çıkarız. Murat Belge, Tuğrul Paşaoğlu, Kamil Yılmaz buradalar ise, onlar da muhakkak balığa gelirler. Çok hoş zaman geçiririz. Zor iştir ağdan balık çıkarmak. Yoruluruz. Ama bu benim için dinlenmektir. Kentin yorgunluğunu en fazla üzerimden attığım anlardır, balığa çıktığım, ağdan balık çıkarttığım anlar.
Ağdan bazı küçük balıklar yenmiş olarak çıkarlar. Ağdaki büyük balıklar onları yemiştirler. Garip bir çelişkidir. Büyük balık da ağa yakalanmıştır. Ama ilk önce gördüğü küçük balığı yer. Güçlü hisseder kendini, belki. Ama yerken, daha da ağın içine girer, ağ her tarafını sarar.
Ağdaki küçük balığı yerken, kendisi de ağa yakalanmış büyük balık; küçük balığa, “Ben büyüğüm ve güçlüyüm, bak seni yiyorum” diyen ama kendisi de av olmuş, biraz sonra ağın içinde çırpınacak büyük balık.
“Ağ” metafaronu severim, açıklayıcı ve öğreticidir.