Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Washington
Amerika’da, kafa kafaya bir seçim mücadelesi var. Obama yüzde bir gibi çok ufak farkla Romney’nin önünde. Obama’nın kazanması büyük ihtimal, ama, Amerika’da hiçbir TV kanalı ya da yorumcu bunu söyleyemiyor. Çok riskli çünkü ve kimse risk almak istemiyor. Sonuçta, Romney de kazanabilir; hala bir ihtimal var.
2012 Başkanlık seçimi, 2000 yılındaki George W. Bush ile Al Gore arasındaki seçime benziyor. Gerçekten, kafa kafaya bir mücadele. Kaybeden çok ufak bir farkla kaybedecek. 2000 yılında Demokratlar üzülmüş, Cumhuriyetçiler sevinmişti. Bu seçimlerde, tersinin yaşanması çok olası; Demokratlar sevinecek gibi gözüküyor.

Ohio’ya bağlı
Ohio, Florida ve Virginia, en önemli ve kilit eyaletler. Buraları, özellikle Ohio’yu kazanan, başkanlık seçimlerini kazanacak. Obama, Ohio’yu kazanacak gözüküyor. Bu da, Obamayı, Romney’nin biraz önüne koyuyor. Ohio’da Obama, 2009’da iflas etmekte olan araba sanayisini kurtarırken ve insanların işlerini kaybetmelerini önlerken, bu yıl Romney’nin başkan olursa araba sanayisini Çin’e taşımayı düşündüğünü açıklaması; bu görüş farkı, 2012’de Ohio’nun, küçük bir farkla da olsa Obama’yı seçmesini, daha da önemlisi, Obama’nın seçimleri kazanmasını belirleyecek gözüküyor.
İlginçtir; Ohio ve bu eyaletteki araba sanayisi üzerine Obama ve Romney’nin verdiği kararlar, Obama’nın yeniden başkan seçilmesinde çok büyük rol oynuyor. Dünya siyasetinin süper gücü Amerika’nın başkanını, ufak bir eyalet olan Ohio ve buradaki araba sanayisi üzerine verilen kararlar son kertede belirliyor. Bu da, demokrasinin güzelliği. Öyle değil mi?
Ama, bu nokta bize, 2012 Başkanlık seçimiyle ilgili temel konuların, “işsizlik” ve “ekonomi” olduğunu da söylüyor. Aslı Aydıntaşbaş’ın Chicago’dan yazdığı yazının (5 Kasım) başlığı çok açıklayıcı; “krizdeki seçmenin asıl derdi işsizlik”. Çok net; işsizlik sorununun çözümünde ve ekonominin canlan-masında kim inandırıcı olursa, seçimi o kazanacak.
Obama’yı ve Romney’i dinliyorum. Tüm konuşmala-rında ikisi de işsizlik ve ekonomi ağırlıklı konuşmalar yapıyorlar. İş yaratmak sözü veriyorlar, birbirlerini bu konuda eleştiriyorlar. İkisi de Amerika’nın güçlü ve etkin bir lidere gereksinim duyduğunu söylerken, birbirlerini de lider olamamakla suçluyorlar. Güçlü ve etkin liderlikten anlaşılan, dış politikayı yönetmek değil; aksine, işsizlik sorununa çözüm bulmak, ekonomiyi canlandırmak. Anlayacağınız, Amerika, dış politika, Arap Baharı, Suriye, İran ya da iklim değişikliği, enerji konuşmuyor; aksine, işsizlik ve ekonomi konuşuyor.

‘Yönetememe krizi’
Obama’nın seçim sloganı, “değişimi ileriye götürmek” (Forward). Bunun için, ikinci kere başkan olmak istiyor. Değişimi ileriye götürerek, işsizliğin azaldığı, ekonominin canlandığı, daha eşit ve adaletli bir Amerika yaratmak istiyor. Ama Obama hakkında, toplumda, dört yıl önce verdiği sözleri tutmamış ve hayal kırıklığı yaratmış bir politikacı algısı yaygın. Romney de bu noktadan Obama’yı eleştiriyor ve işsizlik ile ekonomi alanında daha iyi bir başkan olacağına toplumun inanması için çalışıyor.
Ama, en çarpıcısı, bir önceki seçim değerlendirmemde vurguladığım gibi, Türkiye’de yaşadığımız temel sorundan Amerika da çok zarar görüyor; siyasal ve toplumsal kutuplaşma, siyasetin rakibini yok etme hırsına dönüşmesi ve uzlaşma kültürünün yok olması. Kuplaşmış, ikiye bölünmüş Amerika’da, başkanın kim olacağı kadar, Temsilciler Meclisi’nin kim tarafından kontrol edileceği de çok önemli. Obama, başkan olmak kadar, bu mecliste çoğunluğa sahip olmaya da çalışıyor. Cumhuriyetçiler, kontrol ettikleri Temsilciler Meclisi’ndeki güçlerini korurlarsa, yeniden başkan seçilen Obama, geçtiğimiz dönemde olduğu gibi, “yönetememe krizi”yle karşılaşabilir. Bu olasılık da seçimi çok önemli ve kritik bir seçim yapıyor.