Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Deniz Baykal, Başbakan Yılmaz ile yaptığı anlaşma bağlamında bir anıyı yansıtıyor:
       "Birinci Kıbrıs Barış Harekatı sırasında bizim Dışişleri Bakanımız Merhum Turan Güneş, Cenevre'de İngilizlerle görüşmeleri sürdürmektedir.
       Amacı; Girne'de sıkışıp kalmış kuvvetlerimize ikinci hareket için zaman kazandırmaktır. Ve İngilizleri, Amerikalıları, Yunanlıları oyalamaktır.
       Merhum Güneş, her öneri karşısında - Ankara'yı telefonla arayayım. Başbakan Ecevit'in görüşünü almalıyım - diyordu.
       İngiliz Dışişleri Bakanı Kalagan, Güneş'in oyununu anlamıştı.
       Şöyle demişti:
       - Ben burada Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı ile konuştuğumu düşünüyorum.
       Telefon ahizesi ile değil."

       Deniz Baykal, bu sözleriyle Mesut Yılmaz'a bir gönderme yapmakta.
       Yılmaz'ın "seçim hükümeti için ortaklarıma danışmalıyım" sözlerini, bu anıyla eleştiriyor.
       "Ben Başbakan'la konuştuğumu düşünüyorum. Mesut Yılmaz'ı, her konuda ortaklarının görüşünü isteyerek, onların dediklerini iletecek bir telefon ahizesi olarak düşünmek istemiyorum."
       Yani...
       "Karşı karşıya oturduğumuz zaman, yetkilerini almış, son sözü söylecek ve söz verebilecek biri olmalı. Aksi halde, müzakere nasıl olur?" mesajını veriyor.
       Aralarında hala 3 aylık bir seçim hükümeti için anlaşma umudu vardı.
       Deniz Baykal dün bu süreci noktalamış gibi görünüyor.
       Kurmaylarıyla konuştuktan sonra, "uzlaşma bitti. Hükümet azınlığa düştü" demiş.
       Sonra şöyle devam etmiş:
       "Bize göre bu anlayış, Türkiye'yi önemli sıkıntılarla başbaşa bırakacaktır.
       Ayrıca...
       Bu hükümet de parlamentoda çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalacaktır..."
      
Bir gece önce Anavatan Grubu'nda ortaya konan "hükümet için pazarlık yok. CHP düşürürse düşürsün" tavrı... Ve o tavrın DSP ile DTP'den kaynaklanmış olması... CHP'yi bu noktaya itmiştir.
       Bundan sonrasını görmek kolay değil.
       Önce Bakanlarla başlayarak ard arda gensoru önergelerinin geleceğini...
       Hazirana kadar İrticaa İle Mücadele Yasaları çıktıktan sonra hükümetin düşürülmesinin gündeme gelebileceğini tahmin edilebilir.
       Sonra...
       Cumhurbaşkanı'nın kuracağı - güvenoyuna ihtiyacı olmayan - seçim hükümetinin kuruluşu ve sonbaharda erken genel seçim, gündemi zorlayacaktır.
       Ne var ki...
       Herkes bilir...
       "TBMM seçim sevmez."
       Seçimin yerini tutacak başka çözümler gene de üretilebilir.
       Haziran'a kadar Meclis aritmetiğinde değişiklik olması ve hükümetin, CHP yerine DYP'den ve FP'den destek bulacağı formüllerin senaryoları, kimse için sır değil.
       O nedenle...
       1970'li yıllara ve Kalagan öyküsünün devamına da işaret edelim.
       Sonunda...
       Turan Güneş, amacı gerçekleştiriyor.
       İstenen zaman kazanılıyor.
       Ecevit'ten - Kızın Ayşe tatile çıkabilir - mesajı geliyor.
       Bakalım, Mesut Yılmaz da istediği zamanı kazanabilecek mi?

       Bu bağlamda, CHP'den Aydın Güven Gürkan, Fikri Sağlar, Erkan Karakaş ve Seyfi Oktay'ın yaptıkları basın toplantısına değinelim.
       Onlar için medyada şöyle haberler yayınlanmakta:
       "Oktay, Karakaş, Sağlar kendi seçim çevrelerinde kurultayları kaybettiler. Ön seçim kazanıp, aday olamazlar.
       Aydın Güven Gürkan'ın zaten seçim çevresi yok.
       Bu durumda onlar, DSP'den bazılarıyla ortak parti kurmak hazırlığındalar."
      
Bu sözlerin özellikle kongreler açısından belki gerçek payı olabilir.
       Fakat...
       Konuşulması dahi üzücüdür.
       Gürkan, SHP ile HP'nin birleşmesini sağlayan ve solun bütünleşmesi uğruna Genel Başkanlıktan feragat eden bir isimdir.
       Bu partinin kurucusu sayılır.
       Fikri Sağlar, partiyi tırnaklarıyla kazımıştır. İlk Genel Sekreteridir.
       Karakaş,
o partiye Avrupa Sosyal Demokrasi kavramını taşıyan bir aydındır.
       Seyfi Oktay, partinin simgelerindendir.
       Onların yeniden seçilmelerini tartışma konusu yapmak, CHP'nin ayıbı olur.
       Eğer vefa, gelenek olmazsa, bu konuda kuşku duyulursa, partiyi omuzlarında kimler taşıyacaktır?
       Onların, Karayalçın'ın, İnönü'nün yerleri Yüksek Danışma Kurulu Üyeliği'dir.
       Hiçbirşey olmazsa, Genel Başkan Kontenjanı'ndan Meclis'e gelmelidirler.
       DYP'nin adının koyulduğu otomobil yolculuğundaki Necmettin Cevheri, Anavatan'ın kuruluşunun Özal'dan sonraki ikinci adamı Kaya Erdem de kendi partileri için aynı durumdadırlar.
       Bir Sefarette dahi önceki Büyükelçilerin fotoğrafları asılı olur...
       Siyasi partiler, yabancı ülkedeki bir sefaret binası kadar vefalı olmalıdırlar.
       Kafalar uyuşmasa da, demokrasinin çok sesliliği ve mozaik söylemi, dillerde süs olarak kalmamalı...


Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr