Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       "Türkiye - IMF Anlaşması" nedir?
       Cevabı; iyimser bakarsanız bardak yarı yarıya dolu... Karamsar bakarsanız bardak yarı yarıya boş.
       Yani...
       İyimser bakarsanız, ekonomiye "Stand - by" diye anılan IMF'nin çelik korse giydirdiği bir anlaşma değil.
       Türkiye'yi yönetenlerin elleri daha serbest.
       Karamsar bakarsanız, varılabilecek en alt düzeyde bir anlaşma.
       Anlaşma, "Staff Monitoring Programme" (Yakın İzleme Programı) adını taşıyor.
       Bu tür anlaşmalar, "IMF Board"unun yani Yönetim Kurulu'nun kararını bile gerektirmiyor.
       Board'a sadece bilgi veriliyor.
       IMF bir kaynak ayıracak, yani para verecek olmadığı için Board'un kararına gerek yok.
       Oysa...
       Türkiye'nin iç borçlarını ödemesi için 6 - 7 milyar dolarlık bir dış kaynağa ihtiyacı var.
       IMF ile yapılacak anlaşma, medyaya yanlış yansımıştır.
       Sanki IMF bu parayı verecekmiş gibi algılanmıştır.
       Böyle bir para bekleniyor ama, IMF'nin yaptığı bu anlaşmanın yakacağı yeşil ışıkla... Ve belki...

       Bu anlaşmanın pratik yararı nedir?
       Herhalde...
       Uluslararası Değerlendirme kuruluşları olan "Standart & Poor's" ve "Moody's" tarafından Türkiye'nin notu; 2B'den 2B+'ya çıkarılacak.
       Böylece, "dış kredi bulma itibar notu" yükselecek.
       Bu not da bardağın yarısı ile ilgili yaklaşımlara göre değişir.
       Karamsar bakarsanız, sıralamada Türkiye, hala gerilerde.
       En iyi not; 3A.
       ABD, Federal Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya, İsviçre 3A'lık ülkeler...
      
Dünyada sadece 6 banka 3A değerinde.
       Sonraki sıralama şöyle:
       "2A...
       A...
       3B...
       2B...
       B...
       C..."
      
Bu harflerin yanına o ülke ya da banka için gelecekteki beklentiler iyimser ise (+), karamsar ise (-) konabiliyor.
       1995 krizinde Türkiye, 2B-'ye düşmüştü.
       Belini doğrulttu, nötr bir değerlendirme olan 2B'ye yükseldi.
       Şimdi yapılan IMF anlaşmasıyla, iyimser gidiş ve beklentiler nedeniyle yanına bir (+) işareti konulması büyük olasılık.
       Fakat...
       Hala... (+) işaretini de alsa "2B ile dünya kapitalinin büyük tereddütler geçirdiği şu dönemde Türkiye'ye akacağını sanmak" fazla iyimserliktir.
       Hele özelleştirme konusunda yerel yargının yetkili olması ve diğer bütün dünya ülkelerindeki gibi Uluslararası Hakem Heyeti'nin yetkisinin tanınmamış bulunması, büyük handikap.
       Asya Kaplanları'ndan sonra Japonya ve Rusya krizi, bu bölgeye olan güveni çok sarstı.
       2B'nin yanına kondurulacak bir (+) işareti, bu güven bunalımını tartmaz.
       Türkiye, hala "3B'nin altındaki riskli ülkeler" bölgesindedir.
       Bununla beraber...
       Gene de Türkiye'ye gelmekte olan kredileri sürdürür, biraz daha fazlası için cesaret verir.

       Ekonomiyi okumayı sürdürelim...
       Bardağın yarısını dolu gösteren göstergelere bakalım.
       Enflasyon, düşme sürecinde.
       Yüzde 70'e indi.
       İktidara göre yılsonunda yüzde 50'ye iner.
       Bizim edindiğimiz izlenimler yüzde 60'tır.
       Bu da fena değil.
       Üstelik...
       Aynı tutum sürdürülebilirse, gelecek yıl yüzde 30'a bile düşmesi mümkün.
       Tabii, seçim ekonomisinin çılgınlıkları yapılmazsa.
       Ekonomide büyüme hızı yüksek; yüzde 7.5'u bulacak gibi görünüyor.
       İmalat sanayiinin hızı yüzde 8.5.
       Bazı çevrelere göre "stagflasyon" yani "durgunluk içinde enflasyon" var.
       Belki lüks konut ve lüks otomobillerde satışlar bıçak gibi kesildi.
       Ama...
       İmalat sanayi nasıl yüzde 8.5 büyüyebiliyor?
       İhracatta bir büyüme olmadığına göre, demek ki, iç tüketim hareketli.
       İşsizlik artış hızı daha düşük.
       Vergi gelirleri, enflasyonun neredeyse iki misline yakın artmış; yüzde 140.
       Döviz rezervleri, 26 milyar dolarla rekor düzeyde.
       1995'
te önce 7.5 milyar dolar, sonra da 2.5 milyar dolara kadar inmişti.
       Oradan bu noktaya geldik.

       Fakat...
       Aynanın öbür tarafındaki görüntüler o kadar iç açıcı değil.
       Örneğin...
       Vergi gelirleri; 1 yılda yüzde 140 yükselmiş ama, devlet harcamaları yüzde 156 artmış.
       Bütçe açığı, geçen yılın 3 katı.
Enflasyonu çıkartırsanız neredeyse yüzde 90.
       İç borçlar çok yüksek; Milli gelirin yüzde 30'
u. Üstelik de kısa vadeli.
       İhracat ve turizm gelirleri düşüyor.
      
Gerçi aradaki fark navlun ve hizmet gelirleriyle karşılanıyor ama, ihracatın ve turizm gelirlerinin düşmesi, hiç de güzel işaretler değil.
       Sosyal güvenlik giderleri hala bir kara delik.
      
Hükümetin iradesi içinde olan harcamalar disipline alınıyor, Merkez Bankası'nın kamuya bol keseden para dağıtması önlenmiş.
       Ama...
       Devlet borçlanmalarının faiz giderleri ve sosyal güvenlik kara deliği, hükümet iradesi dışında.
       Ne övünmeli ne de dövünmeliyiz.



Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr