Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıldız Teknik Üniversi-tesi’nde Kadınlar Günü panelindeydim.
Orada dile getirdiğim bir anıyla başlayayım...
......................
Kürt ses sanatçısı Rojin bir Anadolu ilindedir.
Kadınlar Günü bağlamında düzenlenen konserde sahne alır.
Şarkılarına başlamadan önce günün anlam ve önemini vurgulayan bir konuşma yaparken yaşlı başlı bir doğulu amca ona şöyle seslenir:
“Rojin Hanım, dünya KARILAR günün kutlu olsun!”
Söyleme bakar mısınız?
“Kadınlar” değil “karılar.”
Rojin tutamamış kendini, bir kahkaha patlatmış.
Konsere gelenler de gülüyormuş.
Rojin konuşmasını yarım kesmiş.
İnmiş sahneden “karılar gününü” kutlayan amcanın yanına gidip elini öpmüş, ona sarılmış.
“Öylesine doğal, öylesine sıcacık ve samimiydi ki sanki -leydiler- günü gibi saygı ve yürek dolusu sevgi yüklemişti -karılar- kelimesine” diye anlatmıştı olayı.

KARILAR KOĞUŞU
GÜNEYDOĞU’lu amcanın dilinde “karılar” kelimesi kutlama mesajıyla saygınlık ifadesiyken, Kemal Tahir’in romanında kadının aşağılanması simgesidir.
Kemal Tahir’in Malatya Cezaevi deneyim ve gözlemlerini anlattığı -ölümünden sonra yayımlanan- kitabının adı “Karılar Koğuşu” idi.
Yani...
“Kadın mahkumların” koğuşun, dam altındakilerin diliyle adı buydu.
........................
Avrat, karı, kadın, bayan...
Hepsi de Havva cinsinden gelenler için bu topraklardaki tanımlar.
Aslında kullanılan sözcükten çok, o sözcüğe üflediğiniz nefestir önemli olan.
Sevgi, saygı, özen, yürek sıcaklığı yüklenmiş mi?
.......................
Bir başka “bakışa” geçelim...
Kadınlar için daha Osmanlı’dan kalma “cins-i latif” söylemi vardır.
Türk Dil Kurumu’na göre “latif”in anlamı “ince, hoş, güzelliği olan...”
Güzellikte sadece fizik, görüntü, estetikle sınırlı değil.
Kadının ruhunu, ışığını, tabiatını da kucaklar.
“Benim hatun” gibi bir söylemle de anılır eşler.
Bir Osmanlı “doktor paşa” büyükbabam, babaanneme “Hatunum, bir kahve lütfen” diye ricada bulunurmuş.

ATATÜRK DEVRİMİ
BÜTÜN bu anlattıklarım “erkeğin kadına bakışını” yansıtıyor.
Oysa...
Kadın erkeğin biçtiği ölçütlerden bağımsız olarak doğuştan “eşit değere” sahiptir.
“İnsan” olmanın hangi cinsten olursa olsun eşit hak ve özgürlüklerine doğuştan sahiptir. Vazgeçilemez, geri alınamaz, ipotek konamaz, üzerinde tasarruf edilemez.
Cumhuriyet’in kurucusu büyük Atatürk Türk kadınına işte bu eşitliği kazandıran devrimi yapmıştır.
İsviçre’den bile önce Türk kadını seçme ve seçilme hakkına sahip olmuştur.
Çalışma yaşamının her alanında kapılar Türk kadınına açılmıştır.
Atatürk’ün “kadın hakları devrimi” bağlamında -mealen- şu söylemiyle noktayı koyayım:
“Batı’da uzun yıllardır kadın ve erkek eşit olarak ve birlikte üretime, ekonomiye, bilime, tıbba, sanata katkı yapıyor, bizde ise kadınlar evde oturmaya yüzyıllardır adeta mahkum edildiler. Böyle olunca Türkiye, daha yolun başında yüzde 50 eksikle adım atıyor. Bunu değiştirdik.”