Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çözüm sürecinde bir hareketlenme var.
Ama...
Pratiği ne?
.....................
Öncelikle belirteyim.
“Her gün gazeteler ve televizyonlar üzerinden açıklamalar yaparak” bu süreç bir yere varamaz.
Sürecin tarafları kendi açılarından “algı” inşa etmeyi amaçlayarak bol bol laf üretiyor.
Ve tabii diğer taraflardan da karşılıklar geliyor.
Çözüm “ortaya karışık” bir duruma dönüşüyor.
Böyle ciddi konular uluorta konuşulmaz.
İlk konuşmalar ve devamındaki “kanın durması” zaten toplumda “sürecin arkasında durmak” psikolojisini yaratmıştı.
Daha fazla “bla bla” süreci sadece bozar.

İSVİÇRE’DE BİR ŞALE

TÜRKİYE -Yunanistan ilişkilerinin en gergin olduğu dönem...
Devrin Türkiye Dışişleri Bakanı -gerçek devlet adamı- merhum İhsan Sabri Çağlayangil Yunanistan Dışişleri Bakanı’na bir çözüm önerisinde bulunur.
“Seninle İsviçre dağlarında bir şaleye (dağ evi) kapansak.
Orada bir iki gün baş başa kalıp aramızdaki bütün sorunları konuşsak.
Hepsini hem sizin, hem bizim memnun olacağımız çözümlere kavuşturacağımıza eminim.”
Çağlayangil burada bir de şart öne sürer:
“Yalnız bu görüşmelerin başarısı için bir şartım var.
Gazetecilerin kesinlikle haberi olmayacak.
Biz her şeyi çözdükten sonra ortak bir basın toplantısı yapar, açıklarız.”
Yunanistan Dışişleri Bakanı “Haklısınız ekselans” der.
Ama...
Bunun -neredeyse- imkânsız olduğunu şöyle dile getirir:
“İki gün değil belki bir günde bile aramızdaki sorunların tümünü .
Fakat biz bir şaleye baş başa kapanacağız da gazeteciler bunu duymayacak, öğrenmeyecek...
Mümkün mü?
Bir saat geçmeden şalenin önünde gazeteciler kaynar.
Siz çıkarsınız kapıya, sizin gazetecilerinize ‘beni nasıl da faka bastırdığınızı’ anlatırsınız.
Ben çıkarım kapıya, bizim gazetecilere ‘sizi nasıl şapa oturttuğumu’ ballandırırım.
Ertesi gün Türkiye ve Yunanistan gazetelerinde bunlar manşet olunca şale buluşması da tarihin çöp sepetine düşer.”
...........................
Yani....
Olay kısaca budur.

PKK’NIN SİLAHLARI

SÜREÇ başladığında dönemin başbakanı “ön şart” olarak “PKK’nın silahsız olarak sınırdan çıkıp gitmeleri gerektiğini” söylemişti.
Hatta “Silahlarını gömerler mi, teslim ederler mi bilmem ama Türkiye’yi silahsız olarak terk edeceklerdir” gibi bir mesajı da olmuştu.
PKK silah bırakmadı.
Dağdakilerin sadece yüzde 20’si sınırın öte tarafına geçti.
...........................
Uzun süre kan akıtmadıkları, rahatsızlık vermedikleri için Ankara bu durumu fazla dile getirmedi.
Ama...
Şimdi özellikle Başbakan Davutoğlu altını çizercesine sık sık “silahlarını bırakmalarını” vurguluyor.
İmralı belki buna “kuvvetli itirazda” bulunmaz.
Fakat...
Kandil için aynı şeyi düşünemiyorum.
Sürecin ilerlemesi için “silahlarını gömmeleri/teslim etmeleri” şu aşamada zor görünse de “güvenliğin sağlanması” da bu anlama gelebilir.
Yani...
PKK kan dökmeyecek, polis/asker öldürmeyecek, karakollara saldırmayacak, okul ve yurt yakmayacak, şiddete dayalı sokak gösterilerinden uzak duracak...
Ve Kandil’de Cemil Bayık da konuşmamayı içine sindirecek.
Kobani ve özerk PYD iştahını açmış olabilirse de Türkiye’nin Güneydoğu’su için böyle hayallerini uyku saatlerine saklamalı.