Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Nereden nereye!.. Onunla karşı karşıya geldiğimde üzerinde açık mavi ipek janjanlı bir takım vardı. Beyaz ipek gömlek ve Leonard marka daha çok Erbakan ve arkadaşlarının rüküşlük simgesi eflatun cart sarı ve açık mavi renklerden oluşan Lotüs çiçekli bir kravat...Açık mavi çoraplar...Topukları yüksek ve sivri burunlu lacivert renkli, timsah derisi mokasenler...Koltuğunun hemen yanında ayakkabısıyla takım timsah derisinden lacivert bond çanta duruyordu.Böyle giysiler New York, Paris, Londra'da kulaklarından dolar taşan Ruslar ve Araplar için özel mağazalarda ya da Arap petrol zenginlerinin görkemli yatlarını demirledikleri Fransa Riviera'sındaki Cannes ve Saint-Tropez gibi kentlerin sahildeki -sadece parası bol görgüsüz müşterilere odaklanmış- butiklerinde satılır.Süveterler, çoraplar, tişörtler, donlar, fanilalar bile ipek ya da ipek karışımıdır.Ayakkabılar, kemerler, çantalar, cüzdanlar da aynı renk timsah ya da yılan derisi."Fiyatlar uçuşur" diye eklememe gerek var mı?......................Saddam Hüseyin, başkanlığı boyunca Irak'tan hiç ayrılmamıştır.Sadece bir kez Mısır'a gitmiştir. O da kendisini terk ettiğinden kuşku duyduğu eşini Kahire'den Bağdat'a geri getirmek için...Sürekli kendi üzerine katlanan megolomanisi ve egosu, belki de küresel görgüsünün olmayışı ve karşılaştırma yapmak olanağını bulamayışı nedeniyledir.Kendinden büyüğünü görmeden yıllar geçirmek ve onu koruyabilmek için sürekli ve yoğun kuşku içinde yaşamak onu psikopat yapmış olmalı.Neyse...Saddam'ın kendi coğrafyası dışına çıkmayışını, o bize gülünç görünen ama kendisinin pek beğendiği giysilerini, kendisinin almamış olabileceğini belirtmek için yazdım. Ona her gün yığın yığın gelen hediyeler arasından derlemiş olmalı.........................Saddam, herhalde kendini o giysiler ve aksesuvarlar içinde pek hoş bulmuştur...Dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve biz birkaç Türk gazetecisini kabul edeceği için özenle hazırlandığı belliydi.Nereden mi?Bundan önceki yazılarımdan bir nakil (self-plagiarism) yaparak anlatayım...Saddam'ın bizi beklediği salona alındığımızda, onunla ayakta bakanlarıyla ve komutanlarıyla bir grup halinde konuşurken karşılaştık.Bizi görünce bakanlarından ve komutanlarından ayrıldı. Öne doğru bir iki adım attı.Yanına gelmemizi bekledi.Sonra... Sırayla hepimizin elini sıktı.Adam zaten uzun boylu. Ayağındaki timsah derisi pabuçların topukları da yüksek.Belli ki herkese tepeden bakmayı seviyor.Sadece merhum Muammer Yaşar Bostancı arkadaşımız, Saddam'ın bu tepeden bakma fiyakasını bozdu. Muammer Ağabey de hayli uzundu.Gelelim yukarıdaki satırlarda yansıttığım "özenli hazırlandığı belliydi" saptamasına...Otele döndüğümüzde bize rehberlik yapan Iraklı diplomat şöyle anlattı:"Konuklarını bakanlarıyla ve komutanlarıyla ayakta konuşurken karşılamak Başkan Saddam'ın, âdetidir.Çünkü...Oturuyor olsaydı, siz gelince ayağa kalkıp ellerinizi sıkmak zorunda kalacaktı. Bunu kendisi için küçüklük görür.Oturduğu yerden hiç istifini bozmadan ellerinizi sıksa, bu kez de terbiyesiz diye yazmanızdan çekinir.O nedenle böyle grup halinde konuşuyormuş ve zaten ayaktaymış gibi konuk karşılamak senaryosunu uygulatır. Sadece gazetecilere değil, yabancı büyükelçilere, bakanlara da bunu yapar."Onu dinlerken epey gülmüştük.Çamaşır yıkarken, donlu fotoğraflarını görünce ise acı acı güldüm.Fotoğraftan anladığım kadarıyla iç çamaşırları da ipek değildi.Nereden nereye!.. g.civaoglu@milliyet.com.tr Dünya ve Türkiye basınında Saddam Hüseyin'in çamaşır yıkarken, donlu fotoğrafları...