Güneri CİVAOĞLU
Selanik'teki olayları, zaman tünelinden
1970'li yıllara uzanarak değerlendirelim.
Şimdilerde,
NGO denen (Non Governmental Organisation) hükümetler dışı sivil girişimlerden - sanırım - ilkinde yer almıştım.
Türkiye ve
Yunanistan'ın gazete sahipleri, genel yayın yönetmenleri ve başyazarları bir araya gelerek, iki ülke arasında ilişkileri yumuşatacak kamuoylarını oluşturmayı konuşacaklardı.
Seçilen yer, merhum
Nadir Nadi'nin isteği üzerine,
Londra'nın
Little St. James sokağındaki
St. James adlı, küçük fakat seçkin bir otelin salonuydu.
Grubumuzda, merhum
Abdi İpekçi de vardı.
Karşı taraftan katılan gazetecilerin bazılarını anımsıyorum.
Katimerini gazetesinin sahibi
Madam Vlahos.
Sosyalist Pasok Partisi'ni destekleyen
TANEA gazetesinin sahibi - o zamanlar Yunanistan'ın Haldun Simavi'si diye anılan -
Lambrakis'i anımsıyorum.
Bizim taraf iyi çalışmıştı. Ellerimizde klasörler vardı. Bunlara
1 yıl içinde
Yunanistan basınında çıkan
Türkiye'ye düşmanca tavırlar koyan, çirkin üslup kullanan yazıları, haberleri ve karikatürleri koymuştuk. Sözcümüz
İpekçi idi. O, dosyaları alıp daha ilk klasörün yarısına geldiğinde
Yunanlılar, müdahale ettiler:
"Devam etmenize gerek yok Bay İpekçi. Belki bu klasörlere koymadığınız, başka kötü yayınlarımız da olmuştur Türkiye için. Buna karşın görüyorsunuz, bizim elimizde incecik bir naylon zarf var. İçinde 3 tane köşe yazısı ve sadece 1 adet karikatür..."
Şöyle devam ettiler:
"Sizin kanunlarınız, daha çok gazete satmanız için lotaryaya izin veriyor. Gazetelerde kupon basıyor, hediye dağıtıyorsunuz. Tirajlarınız yükseliyor. Bizde ise lotarya yasak. Bizim promosyonumuz Türk düşmanlığını körüklemektir. Elinizdeki klasörde gördüğünüz yayınlar, bizim satışımızı arttıran promosyon kuponları gibidir. Bizi anlayın lütfen."
İlke olarak, Yunanlı gazetecilerin bu itiraflarını gazetelerimizde yazmamaya, kamuoyuna duyurmamaya karar verdik.
Buna karşın, onlar da mecbur oldukları için yayınlarıyla yine
Türkiye düşmanlığını büsbütün bırakmayacaklardı ama... dozajı hafifleteceklerdi.
Bu ilk girişimi diğerleri izledi.
İstanbul'da,
Atina'da toplanıldı.
İki ülke arasında
İpekçi Barış Ödülü ile süren medya diyaloğu kurumlaşmıştı.
Medya, bugün,
Ege'nin iki yakasında birbirine en anlayışla bakan iki kesimdir.
Tabii...
Besleme fanatikleri hariç...
Sonra, devreye işadamları ve onların meslek kuruluşları girdi.
Örneğin,
Selahattin Beyazıt ve
Şarık Tara, 1980'li yıllarda
Papandreu ile
Özal'ı
İsviçre'nin dağ spor ve konferans merkezi Davos köyünde, bir araya getirmek için müthiş bir altyapı oluşturmuşlardı.
Daha sonra,
Türkiye ve
Yunanistan İş Adamları Konseyi kuruldu. Büyük işadamlarının, politikayı ve politikacıları etkileyebileceği düşünülmüştür.
Geçen hafta,
Türk, Yunan, Kıbrıs Rum kesimi ve - ilk kez - KKTC işadamları
Atina'da toplandılar.
Selanik'teki toplantı da yine,
Balkanlar İçin Demokrasi adını taşıyan
Yunan Derneği'nin
Türkiye'den işadamlarıyla birlikte girişimiydi.
Protestocular nedeniyle başarısız gibi görünse de, aslında sonuç vermiştir.
Selanik toplantısını gerçekleştiren
Yunanlı işadamı Eftimiyadis, "gelecek ilkbahar İzmir'deyiz" demiştir.
Türkiye Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Karadayı'nın
Yunanistan Milli Günü bağlamında verilen davete katılmasından sonra...
Atina'daki
Cumhuriyet Bayramı davetine de
Yunanistan Genel Kurmay Başkanı bizzat katılmıştır.
Karşılıklı silahlı kuvvetler de, simgesel olarak
"savaş istemiyoruz. Savaş çılgınlıktır" mesajını veriyorlar.
Bu mesajların adresleri, kendi ülkelerinin kamuoyları olduğu kadar, iki ülkenin iktidarlarıdır da.
Ve en umut verici olanı, yeni nesiller de savaş sevmiyor. Kana, ölüme karşı uygar ve çağdaş gençler, nüfusun çoğunluğunu oluşturmakta.
Zülfü Livaneli, Theodorakis, Maria Farandouri gibi isimler sanatçı boyutunda da bu dokuları sıklaştırıyorlar.
Yıllar içinde oluşturulan bu alt yapı olumlu sonuçlar vermeye başlamış gibidir.
Bakınız, bizlere
Londra'daki toplantımızda
"biz gazetelerimizde Türkiye düşmanlığı satışını poromosyon gibi kullanırız" söylemini dile getiren Yunan gazeteleri 20 yıl içinde çok değişmiş. Hepsi de
Selanik saldırılarını kınıyorlar.
Görülüyor ki, Yunan basını da artık eskisi gibi Türk düşmanlığı satmıyor.
20 yıl önce atılan iyi tohumlar tutmuş, yeşermeye başlamış.
Yunanistan halkının en az yarısı artık bu doğrultuda.
Ancak çirkin politikacı hala öbür fanatik yarıyı, içine yıllardır kin ve nefret zehir gibi akıtılmış nisbeten yaşlı nesilleri kollayan çiğ ve saldırgan çizgilere sapıyor.
Barış isteyen ve çoğunluğu gençlerden oluşan aydınlık nesiller ise buna karşı. Bu nedenlerle romantik olmamak gerekir ama, gene de eğer şu birkaç yıl daha
Ege ve
Kıbrıs'a uçuşan kıvılcımları savaşa dönüştürmemek sağ duyusu gösterilirse, ufukta insani değerler ve barış var.
Yazara Email G.Civaoglu@milliyet.com.tr