Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fransa’da yaşayan bir profesör “Kürt sorununa çözüm” için şu teşhisi koymuş...
“Türkiye kamuoyu pamuk kıvamında yumuşadı. Çözümün zamanıdır...”
Onun araladığı pencereden bakalım.
Önce Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir “artık Anayasa değişikliğini beklemeyeceğiz. İki dilli yaşamı başlatıyoruz” açıklamasını yaptı.
“Sokak isimlerinin levhalarda Türkçe ve Kürtçe yazılması... Belediyelerde Kürtçe de konuşulacağı... İşe girmek isteyenlerin Kürtçe de öğrenmeleri gerektiği” gibi söylemler bu açıklamayı izledi.
Her şeyi kabule hazır “pamuk kıvamında görünen kamuoyu tanımıyla” örtüşen bir “çıkış...”
Bu sözlerin titreşimleri sürerken bu kez Diyarbakır’daki son toplantı ve “demokratik özerklik” talebinin içini doldurmak iddiasındaki taslak medyaya sızdı.
Ve ilk manşetle birlikte patladı.
Bakınız taslakta nasıl satırlar var:
Demokratik özerklikte siyasi yönetim, tabandan başlayarak ve köy komünleri, kasaba, ilçe, mahalle meclisleri, kent meclisleri biçiminde demokratik konfederal temelde örgütlenmesini yaparak üstte Toplum Kongresi’nde temsiliyetini bulur.
.......................
Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur.
.......................
Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan tüm halklar faşist, gerici ve soykırımcı saldırılara karşı bilinçli ve duyarlı olur, “öz savunma” esasında bu yönelimler karşısında toplumsal direnişi ifade eder.
“Öz savunma” uluslararası sözleşmeler ve BM’de (Birleşmiş Milletler) tarafından da tanımlanan bir haktır.
Önce...
Belirteyim ki bu taslak, Diyarbakır’daki toplantının bildirisinde yer almıyor.
Toplantının ortak görüşünü yansıtmıyor.
Sadece, toplantıya sunulmuş bir taslak.
Toplantının BDP ile doğrudan organik bağı olmadığı için bu parti hakkında kapatılma davası için hukuki dayanak oluşturmaz. Ayrıca ifade özgürlüğü ile de yorumlanabilir.
Öte yandan -olası- “kapatma davası” Güneydoğu’da kurulduğu izlenimini veren tezgâhı da güçlendirir.
Genel seçimler öncesi oynanan oyunun aktörlerini besler.
Yeni Şafak’ta Yasin Doğan adıyla yazan Başbakan Erdoğan’ın danışmanı da, dünkü köşesinde bu şifreyi çözüyordu.
BDP’nin kapatılması için bir dava, genel seçimlere bağımsız olarak girecek BDP adaylarının bölgede oy alma potansiyelini karbonatlar.
Sosyal dokuyu köpürtür.
Kapatma davası açılmasa bile gerilimle voltajı yükseltmek, yaratacağı tepki psikolojisiyle BDP’ye prim yaptırır.
O nedenle yapılacak şey iktidarın ve sağduyu sahibi herkesin “itidalli” davranmasıdır.
Tezgâhtakilerin kendileriyle “gölge boksunda” yalnız bırakılmalarıdır.

Demokrasi nerede
Bununla beraber taslak, “niyet okuma” metni gibidir.
“Demokratik özerk bölge” kavramının nerelere çekileceğine “işaret” olarak da algılanabilir.
Satırların yansımaları, Sovyetler Birliği’nin eski yapılanmasını da hatırlatan “kooperatif” modeldir.
Mahalleden başlayarak kasaba, ilçe, il meclisleri ve piramidin doruğunda “Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi...”
Ve buradan tayin edilecek temsilcilerin Ankara’daki Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu’na gönderilmesiyle “ortak vatan politikalarına” dahil edilmeleri...
Nerede demokrasinin “kapalı oy ve açık sayıma dayalı hür iradeyi yansıtan genel seçimleri?”
Taslaktaki “Demokratik Özerk Kürdistan bölgesinde” ülkesi ve milletiyle bir bütün olan Türkiye’nin diğer siyasi partileri ve onların adayları olmayacak.
O bölgeyi temsilen sadece Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi tarafından “atanan” temsilciler Ankara’daki parlamentoya gönderilecek.
Bu da bölgenin “ortak vatan politikalarına dahil olması ve bu anlamdaki demokratik özerklik, Kürt halkının demokratik Türkiye içinde yaşama iradesi” diye tanımlanacak!!
Türkiye tam da “Silahsız Kuvvetlerinin” inisiyatif aldığı ve çözüm için psikolojik ortamın yaratılmakta olduğu şu süreçte, bu taslak sinir uçlarına elektrik etkisi yapmıştır.
Ancak...
Bir yandan genel seçim öncesi gerilim politikalarından rant beklentilerinin, öte yandan bu taslakta yer alan projelerle provokasyonun ortak sağduyu ve bilinci tutsak almasına izin verilmemeli.
Tam tersine, “itidali” muhafaza ederek kucaklayıcı çizgi sürdürülmelidir.
Meydan “ötekileşmeye” çanak tutanlara bırakılmamalı.
Böyle proje taslaklarının altına imza atanların Kürt yurttaşlarımızın çok azını temsil ettikleri de gözden uzak tutulmasın.
Adımlar geri alınmamalı.
“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yılbaşından bir gün önce Diyarbakır’a gidecek olması” bu açıdan da önemsenmesi gereken akılcı tavırdır.