Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önce...

Güncelle başlayayım.

Bazı sızıntılardan yaptığım değerlendir-melerle, “Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başkan Trump’la randevusuna gitme ihtimali ağır basıyor.”
Türkiye-ABD ilişkilerinde göründüğünden daha “ciddi ve hassasiyet katsayısı yüksek” bir karşılaşma olacak.

1974’ü hatırlatıyor.

Hani...

“Kıbrıs Barış Harekâtı” sonrası ABD’nin Türkiye’ye koyduğu “silah ambargosunu...”

Ecevit’ten sonra Başbakan olan Süleyman Demirel’in “ABD’nin Türkiye’deki bütün üslerini ve İncirlik üssünü kapattığı” soğuk yılları...

.................

Bülent Ecevit’in vefat yıl dönümüyle, Türkiye-ABD ilişkilerindeki bu “ikinci buzul ihtimalinin” yaşanması örtüştü.

Ecevit’i bu bağlamda da analım.

.................

Bülent Ecevit Başbakan olduğunda Kıbrıs Türklerine katliam acıları doruktaydı.

Daha önce 60’lı yıllarda İsmet İnönü başbakanken başlamıştı bu sistemli Rum saldırıları.

İnönü savaş jetlerini havalandırmış, Kıbrıs Rum güçlerini havadan bomba yağdırmıştı.

ABD başta olmak üzere Türkiye’yle birlikte garantör devlet olan İngiltere o zaman da karşı çıkmıştı.

ABD Başkanı da siyasi tarihimize “Johnson mektubu” diye anılan siyasi kabalık örneği satırlarla tehditler savurmuştu.

İnönü, önce “Bu sınırlı bir polis harekâtıdır” açıklaması yapmış, ardından “Johnson mektubunu” cevaplamıştı:

“Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır...”

Kendine özgü üslubuyla Johnson’u böylece bir güzel paylamıştı.

Ama...

İşin aslı Türkiye’nin Kıbrıs’a kara harekâtı yapabilecek “çıkarma gemileri” yoktu.

Savaş gemileriyle kara güçleri kıyıya yanaşamazdı ki!

..................

Daha sonra Başbakan olan Süleyman Demirel de bu “çıkarma gemisinden yoksunluk” sorununu kucağında buldu.

General Grivas’ın başında olduğu Yunanistan’ın ilhakçı EOKA çetesi ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı Papaz Makarios Kıbrıslı Türkler üzerinde baskılarını iyiden iyiye yoğunlaştırmıştı.

Önünde sonunda Kıbrıs’a harekâtın mutlaka olması gerekeceğinin öngörüsüyle mühendis kökenli Demirel, Deniz Kuvvetleri’ni “çıkarma gemileriyle donatmaya ağırlık verdi.”

Harekâtın bu “olmazsa olmazını” TSK’ya kazandırdı.

Ecevit Başbakan olduğunda artık “imkânsızlık” durumunda değildi.

Gerekirse TSK savaş gemileriyle Kıbrıs açıklarına Kara Kuvvetleri’ni taşıyacak ve oradan da kazıklarla tahkim edilmiş Güney Kıbrıs kıyılarına, kurşun yağmuruna karşı korumalı “çıkarma gemileriyle” savaşçı unsurlarını karaya taşıyabilecekti.

Ve...

EOKA’cıların gaddar cinayetleri Kıbrıslı Türk çocuklarını da öldürmek noktasına tırmanınca, Ecevit düğmeye bastı.

“Kıbrıs’a Barış Harekâtı” önce jetlerin Güney Kıbrıs’ı hallaç pamuğu gibi atmasıyla başladı.

Ardından, savaş gemilerinden “çıkarma gemilerine (botlarına)” geçen Mehmetçik Girne kıyılarından karaya ayak bastı.

Harekâtın bu ilk aşamasıydı.

“Ayşe tatile çıksın” parolasıyla harekât içerilere doğru sürdürüldü.

Kıbrıs Türklerinin direniş örgütü savaşçıları da TSK ile birlikte savaşıyordu.

Beşparmak Dağları aşıldı.

Düzlüğe geçildi.

Lefkoşa’nın yarısı ve Maraş ele geçirildikten sonra tamamlandı.

Ardından...

Türkiye’ye 1978’e kadar sürecek olan “silah ambargosu” kararını aldı ABD.

Bir sonraki hükümetin başındaki Süleyman Demirel -yukarıda değindiğim- ABD üslerini kapatma kararını aldı.

Bu karar da 1980 askeri darbesi sürecine kadar değişmedi.

Sonuç...

İlişkiler “yaptırımlara” dayanırsa, Ankara da karşı tavırları koyarsa, 4-5 yıl bile sürebilecek kriz yaşanabilir.

Dileriz “Washington’da sağduyu rüzgârları essin, tarih tekerrür etmesin.”