Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Önce sabahki ortam...
       CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "seçim hükümeti konusunda anlaşma olmazsa, biz artık kendimizi serbest hissederiz" dedi.
       Ve köşeleri törpüleyen bir yaklaşımda bulundu:
       "Biz illa - bağımsız bir başbakan - demiyoruz. Partili de olabilir.
       Ama...
       Partizanlık yapmayacak bir partili...
       Örneğin, Kaya Erdem ya da Hikmet (Çetin) neden olmasın?"
      
Bunun tercümesi, "gereğinde CHP'nin de bu seçim hükümetinde yer alabileceği...
       Hem de Başbakan olarak."
       Hikmet Çetin Meclis Başkanı ama CHP'li.
       Baykal, bu konuda umutsuz değildi.
       Yılmaz'ın "Baykal'ı ziyaret edip konuşacağım" sözlerini, "ılımlı" olarak nitelemişti.

       Daha sonra...
       Yılmaz'ın sözleri, bu beklentiler doğrultusunda olmadı.
       Ve ilerleyen saatlerde, değişen görüntüler:
       "Hükümet değişikliğini, bir seçim hükümeti kurulmasını konuşmanın bile yarar sağlamayacağını" söyledi.
       Bir de ilginç işaret verdi.
       "Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığımız görüşmede kendisinin de bir bağımsızın başkanlığındaki seçim hükümeti formülünü benimsemediğini tespit ettim."
       Bu işaretin arkasındaki görüntüleri sezmek mümkün.
       Cumhurbaşkanı Demirel, bir tavır koyarken, kendi görüşünü oluşturup açıklarken, önce etkili bütün çevrelerin nabzını tutar.
       Görüşleri alır.
       Rüzgarları iyi saptar.
       Demirel, bütün bunlardan sonra "seçim hükümeti formülünün yanında yer almayacağını" Başbakan Yılmaz'a söylemiş olmalıdır.
       Deniz Baykal ile Yılmaz'ın, anlaşarak - Çankaya iradesi dışında - "havada ikmal görüntüsü verecek bir Başbakan oluşturma tavrı", saptadığı rüzgarların yanı sıra kendisinin de siyasetine aykırıdır.

       Geçen yılın yaz başıydı.
       Erbakan, "havada ikmal" söylemiyle Cumhurbaşkanı'na "Başbakanlık'tan istifa mektubunu" vermişti.
       "Tansu Çiller'in Başbakanlığı'nı parti olarak desteklediklerini ve bunun için gerekli Meclis çoğunluğuna sahip olduklarını" bildirmişti.
       Daha o akşam, Demirel'in "Tansu Çiller'e hükümeti kurma görevini vermeyeceği" sözlerini anımsıyorum.
       Çünkü...
       Rüzgarların o zaman da bugünlerdeki gibi ters estiği, Demirel'in iç dünyasında bunu istemediği belki birer gerçekse bile, aslında, siyaset geleneklerinin gereği, görevin Meclis'teki RP'den sonra ikinci büyük partinin lideri olan Yılmaz'a verilmesiydi.
       Mesut Yılmaz, o nedenle görev aldı.
       Bunun tersi olsaydı...
       Meclis iradesinin yerine, Cumhurbaşkanı'nın "çoğunluk tahmini" geçmiş olurdu.
       Ya da...
       Anayasa'nın Cumhurbaşkanı'na - hiçbir koşul ve tanım yapmaksızın - verdiği hükümet başkanını belirlemek yetkisine tecavüz edilmiş sayılırdı.
       Öyle anlaşılıyor ki...
       Cumhurbaşkanı gene aynı çizgide...
       Cumhurbaşkanı'nın tavrıyla kamuoyu ve duyarlı rüzgarlar aynı yönde.

       Fakat...
       Politikanın gerçeklerini de yok sayamayız.
       Adımlar, bir kez atılmıştır.
       Kelimeler, ağızlardan çıkmıştır.
       Yani...
       Diş macunu tüpü bir kere sıkılmış... Macunu tekrar tüpe koymak mümkün değil.
       CHP Genel Başkanı Baykal, sözlerinden vazgeçemez.
       O halde, ne olur?
       Olacak şeyin görüntülerini Baykal'ın ve Yılmaz'ın sözleri zaten veriyor.
       Baykal, "ne seçim hükümetinden vazgeçeriz... Ne de desteğimizi çekeriz" diyor.
       Doğru...
       Çünkü, desteğini çekerek bir kaosun günah keçisi ya da FP ile DYP'nin yol arkadaşı konumuna gelmek istemez.
       Kaldı ki...
       Haziran sonuna kadar Meclis'in çalışmalarına... Özellikle, Vergi Reformu ve İrticayla Mücadele Yasa Tasarıları'na destek vermeyi - hiç koşulsuz - vadetmişti.
       O nedenle...
       Bugünden yarına desteğini çekmesi söz konusu değildir.
       Bu bağlamda, Yılmaz da doğru bir saptamada bulunuyor:
       "Paniğe gerek yok."
       Öyle ya...
       En az haziran sonuna kadar bir kriz görünmüyor.
       Ne var ki...
       Herşeyin de güllük gülistanlık olacağı sanılmasın.
       CHP "desteğini çektiğini" - resmen - açıklamaz...
       Hatta...
       FP ya da DYP'nin bakanlar için, hükümet için gensoru önergelerine EVET oyu da vermez.
       Fakat...
       Baykal ve kurmayları, bazı netameli bakanlar için "Meclis soruşturması açılması ve gerekirse Yüce Divan'a sevkleri için" tavır koyabilirler.
       Bu hükümetin, Türkiye genelinde ve parlamentoda çok zorlanacağı bir ortam yaratabilirler.
       Doğru olanı, Yılmaz'ın Baykal'ı anlamaya çalışmasıdır.
       Önümüzdeki günlerde Baykal ile konuşması ve bu konuşma öncesi bütün rüzgarların ve Çankaya ikliminin gerçekleri ile bağdaşacak bir uzlaşmayı Baykal ile birlikte yoğurmasıdır.
      
Durum ciddi, fakat vahim değil.


Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr