Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ben “Orta-doğu’nun en tehlikeli savaşı” ifadesini az bulur, “Acaba dünyanın en tehlikeli savaşı mı deseydim?” diye düşünürken, bu başlık bile bir çok okuru ve sosyal ağ takipçisini tedirgin etmiş görünüyor. “Tehlike” şuradan kaynaklanıyor: İran, İsrail’i yeryüzünden silmeye ahdetmiş bir ülke ve halâ hiç kimse nükleer silah üretme aşamasına gelip gelmediğinden emin değil. İsrail yeni soyunduğu sünni dünyasını savunma liderliği konumunun verdiği sahte özgüvenle elindeki nükleer silahlardan birini Tahran veya İsfahan gibi bir noktaya bırakacak olursa, bu önce bölgesel, sonra küresel bir toplu kıyama dönüşebilir. Bu kıyamdan geriye ne kalır, kimse bilemez.
Ama bu tehlikeyi savuşturmak için son dört-beş gün içinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın yurtdışı temaslarından tutun, Putin-Trump görüşmesine, Emmanuel Macron’un Körfez turuna kadar, bir çok uluslararası çaba gösterildi. Görünen o ki, dünya, ne içerdeki baş ağrılarından kurtulmak için dış macera arayan Netanyahu’nun, ne de ülkesinde sona erdirdiği konsensüs rejiminin depremini savuşturmak için Netanyahu ile aynı yatağa girmeye razı Emin Muhammed bin Selman’ın hırsına yenik düşmeyecek. Bunun yerine, müdahalenin İran’ın bölgedeki askerî maceracılığını tahkim etmek için, merkezden değil, hilalin iki ucundan Yemen ve Lübnan’dan başlayacağı izlenimi veren gelişmeler var.
Şii Hilali terimini, İran’ın Irak seçimlerine bariz müdahalesi üzerine, Ürdün Kralı Abdullah ortaya atmıştı. Bu, Yemen’den başlayan ve Lübnan’a kadar uzanan bir yarım daireyi temsil ediyor. Terimi, halkının önemli bölümü Şii olan ülkeler diye algılamak, mezhepçiliğin yangınına odun taşımak olur.
Bu, sadece İran etkisi altındaki ülkeler anlamında olmalıdır.
Yemen’de Britanya İmparatorluğu’nun Osmanlı varlığına son vermesiyle doğan boşluğu Sovyet Rusya’nın vekili olarak Mısır ve İngiltere’nin, (ve sonra ABD’nin) vekili olarak Suudi Arabistan’ın doldurmaya kalkması ve başlayan iç savaş, Kuzey ve Güney Yemen’in doğması ile bir dengeye kavuşmuş ama aslında hiç bitmemişti. Sovyetlerin sona ermesiyle ortayla çıkan birleşik Yemen’i 33 yıl yöneten Ali Salih, Körfez Savaşı’nda Saddam’ı destekleyince, ABD’nin ve Suudilerin desteğini yitirmiş ve kısa süre sonra Arap Baharı’nın kurbanlarından biri olmuştu. Ali Salih, sonunda yıllarca düşmanı olduğu Şii Husi’lerin isyanına katılarak, bölgede İran yayılmacılığının temsilcisi oldu. Bu arada kendisini hem Suudilerin vekili Yemen hükümetinden, hem isyancı kabilelerden bağımsız gösteren Ensar el-Şeriye isimli El Kaide kuvvetini de göz önünde tutmak gerekir.
Muhammed bin Salman, “Bölgede ‘Şii Hilali değil bir İran dolunayı var” sözleriyle, izleyeceği saldırgan politikayı geçen yıl açıklamıştı. Umulur ki, bu sözünün yanlışlığını ona, bu günlerde ülkesini ziyaret edenlerden bir aklıselim
sahibi hatırlatır.
Tabii öyle biri varsa!
Lübnan ile devam edelim.