İsmail Özcan

İsmail Özcan

Tüm Yazıları

Biliyoruz ki dünyamız sadece insanlar için değil tüm canlılar için hazırlanmış bir mekândır. Hayvanların da bu mekânda insanlar gibi doğma, büyüme ve yaşama hakkı bulunmaktadır. Yaratıcı Kudret, doğadaki hayranlık uyandıran muazzam dengeyi sadece insanlar için değil hayvanları ve bitkileri de kapsayan bütün canlılar için kurmuştur. Dünyadaki bütün nimetler; insanlar, hayvanlar, bitkiler için ortaktır. Hava ve su, insanlar için gerekli olduğu kadar hayvanlar ve bitkiler için de gereklidir. Dolayısıyla tüm canlıların ortak istifadesine sunulmuştur. Ama günümüzde insanlar ve toplumlar dünyanın nimetlerini, zenginliklerini büyük bir hırsla ve bencillikle tüketme yarışına girişmişlerdir. Böyle bir yarışa kendini kaptırdığı için başka insanları bile düşünmeyen insanoğlundan yeryüzünde kendisi kadar yaşama hakkı olan hayvanları düşünmesi beklenebilir mi?

Haberin Devamı

Nitekim insanların çoğu; evcil olsun, vahşi olsun hayvanlara karşı istediği gibi davranabileceği, itip kakabileceği, vurup öldürebileceği, kobay olarak kullanabileceği, hatta canlı canlı derisini yüzebileceği, canlı canlı kaynar sularda haşlayabileceği kanaatine sahiptir. Vahşet olduğunda hiç şüphe olmayan bu eylemler hayvanlara karşı şu zamanda bile uygulanabilmektedir. Bu aldırmazlık yüzünden başta kendi ülkemiz olmak üzere dünyanın bütün coğrafyalarında biyolojik çeşitlilik doğal dengeyi tehlikeye sokacak kadar azalmış; yaban hayatı büyük tahribata uğramıştır. Buna ek olarak insanların sözünü ettiğimiz hırs ve bencilliği yüzünden karada ve denizde hayvanların yaşadığı doğal çevre ve ortam onların yaşamasını zorlaştıracak kadar kirlenmiş; bazı türlerin yaşadığı alanlar ise varlıklarını sürdürmelerini imkânsız kılacak kadar zehirlenmiştir. Bütün bu nedenlerle karada ve denizde yaşayan birçok hayvan soyu yok olmuş; soyu devam edenler de sayı olarak azalmıştır. Ancak bunlar olduktan sonra bazı ülkelerde hayvan haklarını ve yaşadıkları doğal çevreyi koruma çabaları ve bu çabalar sonucu bazı organizasyonlar görülmeye başlanmıştır.

Haberin Devamı

Dinler, özellikle ilahi dinler, yüzyıllardan beri hayvanlara karşı şefkat göstermeyi, bu dilsiz yaratıklara zalim ve kaba davranmamayı emrediyor. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in merhametle ilgili bir hadisi var ki, onun kapsamına girmeyen tek canlı yoktur. Hadis şöyle: "Siz yerdekilere acıyın ki, göktekiler (Allah ve Melekler) de size acısın."

Peygamberimizin doğrudan hayvanlara iyi davranmakla ilgili hadisleri de var. Mesela hayvan haklarına önem verilmesini, bakımlarının ihmal edilmemesini emreden şu hadisleri ne kadar açık seçiktir: “Allah Teâlâ hayvanlara iyi davranmanızı emrediyor. Verimli bir araziden geçiyorsanız hayvanların biraz otlamasına müsaade edin. Kurak bir yerden geçiyorsanız fazla oyalanmadan geçin. Otu, bitkisi olmayan yerlerde oyalanmak hayvanlara sıkıntı verir.”

“Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde bırakıp istirahat ettirin! Onları, yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin (sırtlarında durup muhabbet etmeyin). Nice binilen hayvan vardır ki, sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.”

Haberin Devamı

“Nice binilen hayvan vardır ki, üzerine binenden daha hayırlıdır” sözü ne kadar anlamlı, ne kadar ibret vericidir! Kimi insanların hayvanların bile sahip olduğu bazı erdemlerden yoksun bulunduğu, insanın gerçek insan olması için sadece adının insan olmasının yeterli olmadığı bundan güzel nasıl anlatılabilir?

Yunus Emre'nin, "Yaratılmışı hoş gördük / Yaratandan ötürü" seklindeki eşsiz ve ölümsüz sözü, tüm canlılara nasıl yaklaşmamız gerektiğiyle ilgili evrensel bir ilke ve bir yol haritasıdır. Ne ki Allah yarattı, onda mutlaka bir sebep ve bir hikmet vardır. Bunu kabul edince dünyada hiçbir varlığa karşı kin ve nefret duyamayız, zalimce davranamayız.

 

Dini bilgiler

FİTRE

Ramazana eren mü’minlerin, bayram namazından önce vermeleri vacip olan bir sadakadır.

Fitre vâciptir. Bir kimseye fitrenin vacip olması için zekâttaki mâlî güç aranır. Yani borcundan ve aslî ihtiyaçlarından başka nisap miktarı malı olmalıdır. Bunun üzerinden zekâtta olduğu gibi bir yıl geçmesi şart değildir.

İmam-ı Azam başta olmak üzere bazı mezhep imamları fitrenin bir Müslüman vacip olması için nisap miktarı bir malı gerekli görmezler.

Bunlara göre bir mü’minin zorunlu ihtiyaç maddelerinden, bayram gün ve gecesi yiyecek, içecek ve giyeceğinden hariç fitre miktarı parası bulunursa ona fitre vaciptir. Fitreyi böyle anlayınca büyük çoğunluk için fitre vermek gerekli hâle gelir. Uygulama da bu yöndedir.

Fitrenin miktarı, bir fakirin bir günlük yiyeceği (nafakası) veya bunu satın almaya yetecek paradır. Fitre, buğday, arpa, kuru üzüm, hurma gibi maddelere göre hesaplandığından bunların fiatının artmasına paralel olarak fitre miktarı da her yıl artmaktadır.

Kıssadan hisse

TAVSİYE

Eski Makedon hükümdarı Büyük İskender, Pers (Eski İran) imparatoru Dârâ ile yaptığı iddialı savaşı kazanmış, bütün İran topraklarına egemen olmuştu. Büyük İskender bu zaferden sonra nasıl çözeceği konusunda tereddüde düştüğü bir sorunla karşılaştı.

Perslerin birkaç tane şehzadeleri vardı. Hepsi iyi yetişmiş, iyi eğitim görmüş delikanlılardı. İskender bunları ortadan kaldırsa açıkça zulüm yapmış olacaktı. Kendi hallerine bıraksa bunlar halkı örgütleyip egemenliğini tehdit edebilirlerdi. İçinden çıkamadığı bu sorunla ilgili olarak hocası Aristo´ya bir mektup gönderip kendisine bu konuda akıl vermesini, bir yol göstermesini istedi. Aristo şu tavsiyede bulundu:

“İlerde başına bela olur endişesiyle şehzadelerin canına kıymaya kalkışman büyük adaletsizlik olur. En iyisi onları bağışlayarak her birini mağlup ettiğin Pers imparatorluğunun bir eyaletine vali olarak gönder. Böyle yaparsan aralarında rekabet doğacak, asla senin aleyhinde birleşemeyeceklerdir.”

Ramazan fıkrası

KÜÇÜK ŞEYLER

Ne kadar haklı olursa olsun, eleştirileri anlayışla karşılamak çok az insana nasip olan bir olgunluktur. Bu, ilim, irfan, mevki sahipleri; sanat ve edebiyat adamları için de geçerli bir tesbittir. Yahya Kemal de büyük şairliğine, yurt dışına yayılmış ününe rağmen bu olgunluğu gösteremeyen bir sanat ve edebiyat adamıdır. Bırakın iler tutar bir eleştiriyi, yarı şaka yarı ciddi küçük dokunmalara bile alınganlık gösterirmiş. Bir gün kendisine yöneltilen basit bir eleştiriyi hazmedemeyip öfke ile ileri geri konuştuğu bir sırada bir dostu teselli etmek için şöyle demiş.

- Üstadım, ne var bu küçük eleştiride kızıp köpürecek? Üzerinde durulmaya değmeyecek kadar önemsiz şeyler bunlar.

Yahya Kemal dostunu terslemiş:

- İnsanı esas rahatsız eden bu küçük şeylerdir. Koca bir dağın tepesine oturabilirsin de, bir iğnenin tepesine oturamazsın!