İsmail Özcan

İsmail Özcan

Tüm Yazıları

Hz. Muhammed (s.a.v.), ideal insanın, olması gereken insanın temsilcisidir, modelidir. Bütün insanî faziletleri nefsinde toplayan, kendisinden başka hiçbir insanın olamayacağı kadar insanî kusurlardan uzak olan bir şahsiyettir. Böyle olduğu içindir ki, Allah (c.c.) onu bütün insanlığa ahlak ve fazilet örneği olarak göstermiştir (Kur’an, Ahzab s. 21). O, ahlakın somutlaşmış hâlidir. Bunun en önemli göstergesi dürüstlüğü, hakşinaslığı ve güvenilir olmasıdır. Yüzyıllardır insanların kendilerinde bulunup bulunmadığına bakmadan hep başkalarında aradığı bu erdemler Hz. Muhammed (s.a.v.)’le özdeşleşmiş, ondan ayrı düşünülemez olmuştu. İşte bu sebeple o, yalnızca yakınlarının, dostlarının, mü’minlerin değil; kendisini tanıyan, kendisiyle bir alışverişi olan herkesin güvenini kazanmıştı. Zamanının Yahudileri ve Hıristiyanları da bu güveni duyanlar arasındaydı. Müşrikler (putperestler) onun peygamberliğini kabul etmemekle beraber dürüstlüğünü, güvenilirliğini tartışma konusu yapmıyorlardı. Hak ve adalet anlayışından şüphe etmiyorlardı. Çünkü o herkese eşit davranır, kimseyi kayırmaz, kimseye zenginliğine, mevkiine, toplumsal statüsüne göre farklı muamele yapmazdı. Müşriklerin önde gelenlerinin bir bölümü biraz da bu sebeple, yani Müslüman oldukları takdirde halktan biriyle aynı seviyede tutulmak endişesiyle İslam’a direniyorlardı. Hâlbuki o yüce peygamberin gözünde insan olarak herkesin onuru aynıydı. Huzurundaki herkesi kim olursa olsun sayar, kimseye karşı ayaklarını uzatarak oturmazdı. Hakka aykırı konuşmadıkça kimsenin sözünü kesmezdi.

Haberin Devamı

            Hz. Muhammed (s.a.v.); şefkat, merhamet, cömertlik, hoşgörü gibi, bilinen, tanınan her türlü erdemin de en yetkin temsilcisiydi. Yine Allah (c.c.) ve mü’minler tarafından yüzyıllardır sadece onun şanını, şerefini, seçkinliğini ifade etmek için kullanılan, bundan sonra da hep kullanılacak olan birçok sıfat ve pâye vardır. Rahmeten li’l-âlemîn (âlemlere rahmet olan), Hâtemü’n-nebiyyîn (peygamberlerin sonuncusu), Sultanü’l-enbiya (peygamberlerin sultanı), Seyyidü’l- mürselîn (bütün peygamberlerin efendisi), Seyyidü’l- kevneyn (dünya ve ahiretin efendisi), Şâh-ı kevneyn (dünya ve ahiretin padişahı), Resûlü’s- sekaleyn (insanların ve cinlerin peygamberi), Kân-ı irfan (irfan kaynağı), Kân-ı kerem (cömertlik pınarı) bu sıfat ve payelerdendir.

Haberin Devamı

Birçok kimse, peygamberimiz Hz. Muhammed’in adı anıldığı zaman söylenen “Sallallahü aleyhi vesellem” (Allah’ın rahmeti ve esenliği o peygambere olsun) şeklindeki kısa dua ifadesini; keyfî, geleneklerden kaynaklanan bir kalıp söz sanırlar. Hâlbuki bu ifade, Yüce Allah’ın kitabında yer alan bir emirdir. Bu emir mealen şöyledir: “Muhakkak ki Allah ve melekler,  peygambere salât ederler (onun için iyilik ve rahmet dilerler), o halde ey inananlar siz de ona rahmet ve en samimi şekilde esenlik dileyin” (Kur’an, Ahzab s. 56).

Buna göre her Müslüman’a ömründe bir defa Hz. Muhammed’e salât ve selam getirmesi (Sallallahü aleyhi vesellem demesi) farzdır. Bunun dışında peygamberin adı her anıldığında bu ifadenin söylenmesinin vacip olduğunu söyleyen Müslüman bilginler vardır. Ama Muhammed adının her anıldığında Sallallahü aleyhi vesellem demenin müstehap olduğunda bütün İslam âlimleri müttefiktir. Yüce Yaratıcının bu ölçüde iltifatına mazhar olan bir başka insan ve peygamber yoktur.

Haberin Devamı

Bu olağanüstü iltifatlara muhatap olan o yüce insanın kişisel davranışları da doğal olarak çok farklıydı. Bütün hareketleri; oturması, kalkması, yürümesi... bir ölçü ve ahenk yansıtırdı. Bir meclise vardığında baş köşeye geçmez, meclisin sonunda da olsa boş bulduğu yere oturur ve herkese de böyle yapmasını tavsiye ederdi. Bağırarak konuşmaz, kahkaha atarak gülmezdi. Hâsılı onun her davranışı bir ölçü ve ılımlılık arz ederdi.

Eskinin bir şairi, “Muhammed bir insandır, ama her insan gibi bir insan değildir. Onun durumu; yakutun, özünde bir taş olduğu halde diğer taşlardan farklı ve üstün oluşu gibidir” diyor ve Hz. Muhammed’in farkını çok iyi ifade ediyor.

 

Dini bilgiler

ORUCU BOZAN ŞEYLER

1- Normal yoldan alınan anormal gıdalar (fındığı, cevizi kabuğu ile yutmak, para, boncuk, misket, madenî bir cisim boğazına kaçmak gibi),

2- Anormal yoldan alınan normal gıdalar (adaleden veya damardan kan veya vitamin iğnesi olmak gibi)

3- Elma, armut, ayva gibi meyveleri hamken yemek,

4- Zeytin çekirdeği vb. yutmak,

5- Hastalanıp ilaç almak veya iğne olmak,

6- Abdest alırken veya yıkanırken boğazına su kaçırmak,

7- Kendi isteğiyle ağız dolusu kusmak,

8- Birisi tarafından zorlanarak oruç bozmak,

9- Güneş battı zannıyla iftar ettikten sonra henüz güneşin batmadığını anlamak,

10- Unutarak yedikten sonra orucum bozuldu diye yemeye devam etmek gibi durumlar orucu bozar ve kaza (gününe gün oruç tutulmasını) gerektirir.

 

Kıssadan hisse

 

KUMAR KİMSEYİ ZENGİN ETMEMİŞTİR

Hastalık derecesinde kumar meraklısı bir genç; çok iyi, çok usta bir kumarcı olabilmenin yolunu yöntemini arıyordu. Bunun için birçok kişiye, birçok yere başvurdu. Ama arzuladığı seviyeye ulaşamadı.

Pes etmeyip uzman bir kumarcı olma yolundaki çabalarını sürdürdüğü sırada kendisine bir isim verildi. Bu belli bir dönemde kumarcıların pîri sayılan, kumarcılar dünyasında adı efsaneleşmiş, şimdi ise yaşlılıktan ötürü köşesine çekilmiş biri idi.

Meraklı genç, bu usta kumarcının adresini alıp hiç vakit kaybetmeden huzuruna çıktı; selamdan ve kısa bir tanışma faslından sonra delikanlı hemen konuya girdi. Hızlı bir kumarcı olmak istediğini, bu konuda kendisine yardımcı olmasını, kumarla ilgili ne biliyorsa öğretmesini, karşılığında yapabileceği her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyledi. Yaşlı kumarcı sordu.

– Evladım kumarcı olmakta niçin bu kadar ısrarlısın, amacın ne, ne yapmak istiyorsun?

Delikanlı açıkladı:

– Efendim bu yoldan çabuk ve çok zengin olmak istiyorum.

Yaşlı kumarcı bu noktada tecrübesini konuşturdu:

– Aslanım, eğer kumarcılıktan zengin olunsaydı, âbât olunsaydı ben olurdum. Sen bana çok usta bir kumarcı olduğum için geldin, zamanında gerçekten öyle idim. Ama görüyorsun ki şu anda geçinmekte zorlanıyorum. Kumarcılığım dolayısıyla çoluk çocuğum da benden uzaklaşmış durumda. Bana bak ibret al!

Ramazan fıkrası

ŞEHİT OLAN GAZİLER

19. yüzyıl âlim ve şairlerinden Gaziantepli Hasırcızâde Mehmet Ağa, devrinin en nüktedan kişilerinden biriymiş. Hasırcızâde’den bir gün, yeni Müslüman olmuş yoksul bir gayrimüslim için yardım istemişler. Mehmet Ağa da o zamanın en değerli parası olan iki tâne “El-Gâzi” altını yardımda bulunmuş. Fakat arkasından bir nükte savurmadan edememiş: “Müslüman oldu bir kâfir, şehit oldu iki Gâzi.”