Yazarlar İşveren "şike" greve zorluyor

İşveren "şike" greve zorluyor

09.11.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

İşveren "şike" greve zorluyor

İşveren şike greve zorluyor

       Türkiye'de ilk kez bir işveren sendikası, tek taraflı uyuşmazlık zaptı tuttu. Tekstil işkolunda örgütlü DİSK ve Hak - İş'li sendikalar, işverenlerin işçiyi greve zorlayıp hükümetten taviz koparmak istediğini öne sürdüler
       TEKSTİL sektöründe Türk - İş, DİSK ve Hak - İş'e bağlı yaklaşık 70 bin işçiyi kapsayan toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı. Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası ile 3 işçi sendikası arasında uyuşmazlık çıktı.
       Halit Narin'in başkanı bulunduğu işveren sendikası, kriz nedeniyle ilk altı ay için sıfır zam önerdi, sendikalar bunu kabul etmedi. Arabulucu aşamasından da bir sonuç çıkmadı. Tekstil sektöründe grev sürecine girildi. Sözleşme kapsamında Türk - İş'in 51 bin, DİSK'in 11 bin, Hak - İş'in de 8 bin işçisi var. İşveren sendikasına bağlı olmayan münferit işyerleri ile birlikte sendikalar arasındaki toplu sözleşme, yaklaşık 100 bin işçiyi ilgilendiriyor.
       Türkiye'deki 35 yıllık çalışma yaşamında ilk kez bir işveren sendikası tek taraflı olarak uyuşmazlık zaptı tuttu. Tekstil İşverenleri Sendikası, DİSK'e bağlı Tekstil Sendikası ile sürdürdüğü görüşmeler sırasında 60 günlük süreyi beklemeden uyuşmazlığa gitti. Tekstil Sendikası Genel Sekreteri Süleyman Çelebi, "Biz müzakerelerin sürdürülmesini istedik, ancak işveren tek taraflı uyuşmazlık zaptı tuttu" diye konuştu.
       Süleyman Çelebi, "İşveren, uzlaşmaz bir tavır içinde greve giden yolu kendi açıyor. İşverenler, zor durumdayız, işte grevler kapıda, ülke ekonomisi çıkmaza girer mesajını verip hükümetin kararlarını değiştirtmek istiyorlar. Bunlar tehlikeli oyunlar. Kuşkusuz işverenlerin sıkıntıları olabilir, ancak bunları çözmenin yolu sıkıntıları toplu sözleşmeye taşımak ve birlikte siyasi iktidarı ikna etmektir. İşkolundaki 3 işçi sendikası önce kendi arasında konuşmalı, daha sonra işverenle birlikte hükümete gitmelidir. Sendikamız, grevi amaç değil bir araç olarak görüyor. Gerektiğinde bu aracı kulanmakta tereddüt etmeyiz" dedi.
       Hak - İş'e bağlı Öz İplik - İş Sendikası Başkanı Yusuf Engin de, "Sektörde kriz yok, sıkıntı var. Bu sıkıntının sorumlusu da işçi değil. 45 - 50 milyon lira ücret alan işçiye sıfır zam önermek, çalışanı açlığa mahkum etmek demektir. İşveren, bilinçli olarak işçiyi greve zorluyor" diye konuştu.
       Türk - İş'e bağlı Teksif Sendikası Başkanı Zeki Polat ise, "Hükümetin tedbir alması lazım. Türkiye, dışardan gelen tapon mallara karşı kendini korumuyor. Bankalar, tekstilciden yüksek faiz alıyor. İşçiye zam yapılmazsa, asgari ücret de yılbaşında artacağından bizim ücretimiz iyice düşük kalır, grevden başka çare kalmaz. İşverenle birlikte 24 Kasım'da Demirel'e gideceğiz" dedi.

       TEKSTİL Sanayii İşverenleri Sendikası Başkanı Halit Narin, tekstil sektörünün krizde olduğunu belirterek "İşçi bizi anlıyor, Ankara anlamıyor. İşçi greve giderse ben de grev gömleği giyerim, sorunlarımızı duyurmak için dağa bile çıkarım" dedi. Narin, görüşünü şöyle açıkladı:
       "İşçiler işini kaybediyor, fabrikatör de fabrikasını kaybediyor. Hükümet ses çıkarmıyor. İşçiye zam verirsek fabrika kapanacak, işçi de işveren de işsiz kalacak. Uzak Doğu'dan gelen dampingli mallar, Türkiye pazarında satılıyor. Hindistan'a, Pakistan'a kota konmadığı için onların malları bizim pazarımızı işgal ediyor, fabrikalar kapanıyor. Hükümetin bunu anlaması lazım. Kontrol için serbest bölgeden aynı yerde giriş çıkış yapılması gerekli. Öte yandan yüzde 12'lik gecikme faizi ödüyoruz. Hükümet, bankalara ve müteahitlere kolaylık sağlıyor, bize bir şey yok. Bu koşullarda işçiye zam teklif edemedik. İlk kez Türkiye'de işveren olarak uyuşmazlık zaptı tutup, Bakanlığa ilettik. İş nerede koparsa kopsun? O kadar ki işçi greve gitsin, bizi de fabrikaları da kurtarsın demeye başladık. Mesut Yılmaz'ın, Ecevit'in vakti yok, bizimle görüşmüyorlar. Teksif sendikası ile birlikte işçi ve işveren olarak Cumhurbaşkanı Demirel'den randevu aldık, görüşeceğiz. Hükümetten ses yok."
       Öte yandan Narin'in sendikasından ayrı olan Bursa Tekstil İşverenleri Sendikası'nın Başkanı İbrahim Yaşar, sektörde kriz değil ödeme sıkıntısı bulunduğunu söyledi. Yaşar, "Finansal bir dar boğaz var. Kriz lafı abartılı. Ancak hükümet tekstilciye duyarlı olmalı. Bir süre önce yaptığımız sözleşmede dokuma işçisine yüzde 75 zam verdik, ücreti net 90 milyon liraya çıktı" dedi.

       GEÇEN hafta SSK İstanbul Sağlık İşleri Müdürü Faik Çelik'in özelleştirme girişimlerine karşı çıktığı için istifa etmek zorunda kaldığını belirten bir haber yayınlamıştık. SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, Çelik'in istifası ile ilgili olarak şunları söyledi:
       "SSK çalışanlarının yüzde 99'u özelleştirme karşıtıdır. Hiç kimse SSK hastanelerinin ya da sağlık hizmetinin özelleştirilmesini istemiyor. Ancak koşullar, mali olanaksızlıklar, DPT'nin tavrı bazı hizmetlerin özele kiralanmasını gündeme getiriyor. Faik Çelik arkadaşımız dürüst bir kişidir. Hiç kimse kendisini istifaya zorlamadı. SSK Kartal Hastanesi Başhekim Yardımcısını görevden alınca sorun çıktı, başhekim yardımcısının yeniden göreve döndürülmesini onur meselesi yapıp istifa etti. Aslında yöneticilikte önemli olan belli bir esneklik içinde amaca ulaşmaktır. Katı bir tutuma girmeye gerek yok. Çelik, ayaktan tedavi hizmetlerinin özel hastanelere kiralanmasına da karşı çıktığını belirtiyor. Bu zaten SSK Yönetim Kurulu kararı, ayrıca ayaktan tedavi için müracaat eden de yok. Temizlik işlerini özel kuruluşa vermezsek hastaneleri pislik götürecek, çünkü bize kadro vermiyorlar."

       İSTANBUL Tabip Odası Başkanı Orhan Arıoğul, SSK İstanbul Sağlık İşleri Müdürü Faik Çelik'in özelleştirme girişimlerine karşı istifa etmek zorunda kalması olayı üzerine Çalışma Bakanı Nami Çağan'a bir mektup gönderdi. Orhan Arıoğul, 4 Kasım 1998 tarihli mektubunda özetle şu görüşe yer verdi:
       "İstanbul Tabip Odası olarak SSK değerlerini savunmak bizim için vazgeçilmez bir geleneksel tutum olmuştur. Bu değerleri savunan Onur Kurulu üyemiz Dr. Çelik, SSK Bölge Müdürü olduğu dönemde kamusal kaynakları yine kamu için kullanma tasarrufunda bulunmuş ve SSK'nın özelleştirilmesi projesindeki ara uygulamalara izin vermemiştir. Bu istifaya neden olan gelişmeleri, ait olduğunuz siyasal projeyle bağdaşır bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz."

       TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti (TGC), gazetecilerin işten çıkarılmalarından duyduğu endişeyi yansıtan bir açıklama yaptı. TGC Hürriyet Gazetesi temsilcisi Süleyman Sarılar'ın iş akti, 3 Kasım 1998 günü herhangi bir gerekçe gösterilmeden feshedildi. TGC'nin konuya ilişkin açıklamasında şöyle denildi: "Basında yeni çözüm arayışları ve örgütlenme istemlerinin yoğunluk kazandığı bir dönemde, bu istemlere karşı bir baskı unsuru olarak algılanabilecek hareketlerden kaçınmakta yarar vardır. Basının tümü için bir saygınlık ve güven ortamı yaratmaya çalışılırken meydana gelen ve gelecek olan bu tür olaylar, iyi niyetli çabalara ve basının kimliğine de zarar verir".
       Öte yandan TGC'nin "TV Haberciliği ve Özel yaşam" konulu semineri, bugün 18.00'de cemiyet binasında Prof. Dr. Özden Çankaya tarafından verilecek.

       TÜRK - İş'in "Özelleştirmeye Karşı Sosyal Devleti Koruma Raporu"nda KİT'lerin devlet bütçesine yaptığı katkının Hazine'den alınan yardımdan çok daha fazla olduğu ortaya çıktı. Türk - İş Araştırma Müdürü Prof. Dr. Oğuz Oyan'ın koordinatorlüğünde hazırlanan raporda, 1995 yılında KİT'lerin Hazine'den 61 trilyon lira yardım aldığı, buna karşılık KİT'lerin vergi yoluyla Hazine'ye 390 trilyon lira katkıda bulunduğu belirtildi.
       Raporda, KİT'lerin bütçe vergi gelirlerinin yüzde 41'ini sağlarken vergi gelirlerinin yüzde 79'unun borç faizi olarak mali sermayeye aktarıldığı ifade edildi. Türk - İş'in raporunda, "Türkiye'nin iki büyük holdingi yüzde 5 - 6'lık benzeri paylar için medya şovları düzenlerken, KİT'lerin bu büyük katkıları es geçilmektedir. Oysa kamu işletmelerinin bu tür başarılarını kamuoyuna duyurmak kamu yönetimine talip olan siyasetçilerin öncelikli görevi değil midir?" deniliyor.
       Raporda, 1997'de 500 büyük firmanın ödediği 1.4 katrilyon liralık dolaylı verginin 1.1 katrilyonunun 46 KİT tarafından sağlandığına dikkat çekiliyor.

       GAZETECİ arkadaşımız Nurettin İğci, aynı zamanda bir mizah yazarı. Haberlerden yola çıkarak toplumsal olayları hicveden Nurettin'in en son kitabı "Laf Ola Beri Gelmeye". Bu kitap, Milliyet'te çalışan arkadaşımızın 9 kitabı. Nurettin, esprilerinde işçi, memur, emekli gibi kesimlerin sorunlarını iğneli bir üslupla dile getiriyor. İşte kitabından bir kaç örnek:
       Bazı kişiler, vergiden kaçmak için bypass yöntemi uyguluyormuş. Onlar bypass uygularken, vergisini tıkır tıkır ödeyen işçi, memur çoktan paspas oldu.
       Ülkemizde 7.5 milyon kişi yoksulluk sınırındaymış. Sınır da sınır olsa... Her gün binlerce kişi geçiyor da "Nereye hemşerim?" diyen yok.
       Emekliler, "Maaşımız üç lastik çizme parası" diyerek isyan etmiş. Yerden göğe dek haklılar, enflasyon çizmeyi acayip aştı.
       Bütçe ile Hazine'nin IMF için hazırladığı pakette, fatura yine dar gelirliye çıkacakmış. Bu gidişle dar gelirliler, dünya denilen yuvarlağı birilerine dar edecek ya, bakalım ne zaman?

       TÜRK Dil Kurumu'nun Türk Dili isimli aylık dergisinde mutlaka şiire yer verilir. Her ay düzenli olarak bize gönderilen bu dergiden yine bir aşk şiiri seçtik. Şiirin adı da hoş: İstesen de aşıksın istemesen de...

       Yeniden yaratıyorsan kendini
       Doğayı içine sığdırıyorsan
       Aşkınla deliyorsan tepeleri, dağları
       Ve "Ben Ferhad'ım, Şirin'im" diyebiliyorsan
       İstesen de aşıksın, istemesen de

       Leyla'sında bulduğu o gizemli dünyasıyla
       "Aşk imiş her ne var ise alemde" diyen
       Fuzuli gibi Mecnun'san
       Uykuların bölük pörçük,
       düşlerde ondan damlalar varsa
       İstesen de aşıksın, istemesen de

       Bu gül, karanfil, bu papatya
       Ondan bir şeyleri çağrıştırıyorsa
       Yaşını yaş, başını baş olmaktan
       çıkarıyorsa duyguların
       İstesen de aşıksın, istemesen de

       Nazım Dündar SAYILAN