Yazarlar İşverenin ikili kriz oyunu

İşverenin ikili kriz oyunu

14.12.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

İşverenin ikili kriz oyunu

İşverenin ikili kriz oyunu

       1) İşverenler işten çıkarma tehdidi ile esnek çalışma ve sözleşmelerde düşük zammı dayatıyor
       2) Patronlar, kriz bahanesiyle hükümetten yeni teşvikler sağlamayı amaçlıyor, ilk etapta 1.5 katrilyon geldi
       İŞVERENLER, ekonomik krizi abartıp yine faturayı bu krizde hiç sorumluluğu olmayan çalışan kesime yüklemek istiyorlar. TİSK Başkanı Refik Baydur, Türk - İş Başkanı Bayram Meral'i ziyareti sırasında işten çıkarmaya başvurmamak için esnek çalışma modeli önerdi. TİSK'in önerisine göre, haftalık çalışma süresi 45 saatten 30 saate insin ancak ücret de o oranda düşürülsün. Yine işverenler ücretsiz izin formülünü gündeme getiriyorlar.
       Bir süre önce MESS sözleşmeleri sırasında esnek çalışma modeli gündeme geldi, metal işverenleri kısa süreli çalışma, ücretsiz izin gibi önerilerle çalışılan süre kadar ücret ödenmesini talep ettiler. Sendikaların karşı çıkması üzerine işverenlerin bu önerisi kabul edilmedi. Şimdi işverenler, metal sektöründe kabul ettiremedikleri bu öneriyi TİSK kanalı ile krizi fırsat bilip Türkiye çapında tüm işyerleri için dayatıyorlar.
       İşten çıkarma tehdidi ile bir yandan esnek çalışma modeli dayatılırken diğer yandan özel ve kamu kesimi sözleşmelerinde düşük zam baskısı gündeme geliyor. Tekstil işverenleri, özel sektörde sıfır zam önerisiyle başlayıp ancak yüzde 24'lere çıktılar. 1999 başında kamu kesiminde de 500 bin işçinin sözleşmesi var. Şimdiden toplu sözleşmeler üstünde baskı kurulmak isteniyor.
       Öte yandan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Eczacıbaşı da, önümüzdeki dönemde 300 bin kişinin daha işten çıkarılabileceğini belirterek uzun vadeli önlemler istedi. Patronlar, krizi bahane ederek hükümetten yeni teşvikler sağlanmayı amaçlıyorlar. Nitekim Yılmaz Hükümeti'nin ilk açıklamasında başta ihracatçılar olmak üzere sanayi kesimine 1.5 katrilyon liralık bir kaynak sağlanması öngörüldü.
       Hak - İş Başkanı Salim Uslu, ekonomik krizin abartıldığını belirterek, "Örneğin tekstil işverenleri ortalığı yangın yerine çevirerek sıfır zammı dahi önerdiler. Kamuda da kıdemli işçiden kurtulmak, daha düşük zamma evet dedirtmek için toplu sözleşmeleri baskı altına almak istiyorlar. Bu yönde kamuoyu oluşturmayı amaçlıyorlar. Çalışanlar, işten çıkarılarak krizin faturasını hayatlarıyla öderken, işverenler karlarından fedakarlık dahi yapmak istemiyorlar" dedi.

       EKONOMİK kriz nedeniyle işçi, işveren ve hükümet üçlüsünün bir zirve yapması öneriliyor. İşçi kuruluşları işveren örgütleriyle bir araya geliyor, işverenler hükümetle görüşüyor. Peki bu aşama öncelikle emek örgütleri ne yapmalı? Bu sorunun yanıtına geçmeden önce "kriz" konusunu inceleyelim.
       İktisatçı Sungur Savran'ın belirttiği gibi finansal kriz, Asya krizinin Rusya'ya sıçraması, Rusya'ya ihracatta azalma, Türkiye'den 6 milyar dolarlık sıcak paranın çekilmesi, iç pazarda daralma ekonomide ciddi bir sıkıntının olduğunu gösteriyor. Ancak mevcut krizi, işverenlerin "ortalık yangın yerine döndü" şeklinde de abartmamak gerekir.
       Aslında kriz, küreselleşmenin, kapitalist sistemin doğal bir sonucu. Dr. Savran'ın da ifade ettiği gibi kapitalist üretim modeli anarşik bir yapıya sahip. Yani kapitalistler için önemli olan kardır, daha fazla kar etmek için makro düzeyde bir planlamaya gereksinim duymadan her kapitalist kendi çıkarı doğrultusunda hesapsız, kitapsız üretim yapar. Karını azamileştirmek için bir yandan ücretleri düşürür ancak öbür yandan halkın satın alma gücü düştüğünden ürettiği malları satmakta güçlük çeker. Küreselleştikçe bu kriz ülke düzeyinde daha çabuk hissedilir.
       O zaman sormak lazım: "Hani piyasa ekonomisi her şeyi düzenlerdi? Ne oldu bu piyasa ekenomisinin görünmez eline?" Yine sormak lazım: "Devlet ekonomiye müdahale etmesin, Ankara gölge etmesin başka bir şey istemez" şeklindeki görüşlerinize ne oldu? Şimdi bu görüşleri unutup "Aman devlet bize kredi versin, düzenleme yapsın" demeniz ne manaya geliyor? Ya da ISO Başkanı'nın "Artık yerli malı kullanalım" sözü ile küreselleşme çelişmiyor mu..?
       Krizle ilgili kısa analizimizi noktalayıp başlangıçtaki soruya dönelim. Yanıtı da kısa olacak: Öncelikle sendikalar, emek örgütleri bir araya gelmeli. Başta işten çıkarmalar olmak üzere krizin dayattığı sorunlarla ilgili olarak emek cephesinin nasıl önlem alacağı konusunda ortak bir tavır belirlenmelidir. SEKA direnişinde olduğu gibi 4 emek örgütü bir araya gelip soruna el koymalıdır, sonra işverenlerle, hükümetle ilkeli düzeyde görüşülür...

       GAZETECİ arkadaşımız sevgili Erhan Akyıldız'ın ani ölümü, hepimizi derinden üzdü. 51 yıllık yaşamı boyunca ilkeli, tutarlı, özverili ve sevecen yaklaşımı, Akyıldız'ın çevresindeki herkeste saygı ve sevgi uyandırmıştı. Erhan, aynı zamanda emeğin sorunlarıyla da ilgiliydi. Memurların ücret ve sendikalaşma sorunlarını HBB televizyonunda gündeme getirmişti.
       Şimdi Erhan Akyıldız'ın anısını yaşatmak için yeni bir proje gündemde. Gazeteciler, Erhan'ın arkadaşları olarak her hafta HBB'de yayınlanan "Yüksek Tansiyon" programını sürdürmek arzusundayız. Bu fikri gündeme getirenlerden gazeteci arkadaşımız Mete Alpman, konuya ilişkin olarak şunları söyledi:
       "8 ay boyunca her hafta bir arkadaşımız Erhan'ın yerine Yüksek Tansiyon programını hazırlayıp sunacak. Program karşılığında elde edilecek gelir, Akyıldız'ın ailesine verilecek. HBB Genel Koordinatörü Bülent Öztürkmen'le görüştüm. Konuya sıcak baktı, detaylı bir daha görüşme yapacağım. TGC Başkanı Nail Güreli de program yapımına her türlü katkıyı yapacaklarını söyledi. Konuyu HBB yöneticileri ile bir protokola bağlamayı düşünüyoruz."

       GAZETECİ arkadaşımız sevgili Erhan Akyıldız'ın ani ölümü, hepimizi derinden üzdü. 51 yıllık yaşamı boyunca ilkeli, tutarlı, özverili ve sevecen yaklaşımı, Akyıldız'ın çevresindeki herkeste saygı ve sevgi uyandırmıştı. Erhan, aynı zamanda emeğin sorunlarıyla da ilgiliydi. Memurların ücret ve sendikalaşma sorunlarını HBB televizyonunda gündeme getirmişti.
       Şimdi Erhan Akyıldız'ın anısını yaşatmak için yeni bir proje gündemde. Gazeteciler, Erhan'ın arkadaşları olarak her hafta HBB'de yayınlanan "Yüksek Tansiyon" programını sürdürmek arzusundayız. Bu fikri gündeme getirenlerden gazeteci arkadaşımız Mete Alpman, konuya ilişkin olarak şunları söyledi:
       "8 ay boyunca her hafta bir arkadaşımız Erhan'ın yerine Yüksek Tansiyon programını hazırlayıp sunacak. Program karşılığında elde edilecek gelir, Akyıldız'ın ailesine verilecek. HBB Genel Koordinatörü Bülent Öztürkmen'le görüştüm. Konuya sıcak baktı, detaylı bir daha görüşme yapacağım. TGC Başkanı Nail Güreli de program yapımına her türlü katkıyı yapacaklarını söyledi. Konuyu HBB yöneticileri ile bir protokola bağlamayı düşünüyoruz."

       Bu karpuz
       Çok kırmızı
       Bölüşmek şart.

       Bu boğaz
       Bu lüfer akını
       Bu lüfer ışıkları
       Bu sandallar
       Bu insanlar, bu kımıldanış
       Bu kadarı çok
       Bölüşmek şart.

       ...
       Bu dünya çok güzel
       Bölüşmek şart
       Bu dünya çok büyük
       Bölüşmek şart
       Bu gece çok uzun, çok dertli
       Bölüşmek şart.
       Bu dudak çok iri
       Bölüşmek şart.

       TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti (TGC), "Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi" adlı metni kamuoyuna açıkladı. TGC Başkanı Nail Güreli, bildirgenin gazetecilere de önemli sorumluluk yüklediğini belirterek, "Gazetecilerin toplumsal işlevlerini dürüst biçimde ve halktan yana yerine getirmesi gerekiyor. Medya halktan yana olmazsa, demokrasi de halktan yana olmaz" dedi. Güreli, "Hiçbir gerçek halktan gizlenmemeli, halk aldatılmamalı, bir takım yönlendirmelerle, abartmalarla, kışkırtmalarla korkutulmamalıdır" diye konuştu. Bildirgedeki bazı maddeler şöyle:
       * Gazeteci, basın özgürlüğünü, halkın doğru haber alma, bilgi edinme hakkı adına dürüst biçimde kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve otosansürle mücadele etmeli, halkı bu yönde bilgilendirmelidir.
       * Gazeteci, inanmadığı bir görüşü savunmaya veya meslek ilkelerine aykırı bir iş yapmaya zorlanamaz.
       Bildirgenin bir yaptırım gücü yok ancak bir baskı unsuru olma niteliği var. Bildirge başta gazeteciler olmak üzere herkesin imzasına açıldı. Bildirgedeki ilkelere uymayanlar hakkında TGC Basın Senatosu'na başvurma hakkı söz konusu.

       24 Kasım Öğretmenler Günü'nde Kadıköy'de polisin müdahalesine uğrayan ve dövülen Eğitim - Sen 2. No.lu Şube Başkanı Alaaddin Dinçer ve 4 sendikacı, idare aleyhine tazminat davası açtı. Alaaddin Dinçer ve arkadaşları, 24 Kasım günü daha önce bir davadan cezası kesinleşen öğretmen İlknur Birol'u Kadıköy Savcılığı'na götürürlerken polisin müdahalesine uğramışlardı. Olayda bir çok kişi yaralanmış ve 5 sendikacı gözaltına alınmıştı. Gözaltındaki sendikacılar daha sonra hastaneden adli rapor aldı.
       Alaaddin Dinçer ve arkadaşları, kişi başına 1.5 milyar liralık tazminat davası açarken İçişleri Bakanlığı da olay hakkında idari soruşturma başlattı. Dinçer ve arkadaşları için Kadıköy 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde de 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu'na aykırı hareketten ayrı bir dava açıldı.

       ÖZGÜR Üniversite kitaplığı çerçevesinde sağlık sorunlarıyla ilgili yeni bir kitap çıktı. Kitabın ismi, "Kapitalizm, Sosyalizm ve Sağlık". Uzun yıllar Türk Tabibleri Birliği'nde yöneticilik yapan Dr. Ata Soyer, kitabında çeşitli ülkelerdeki sağlık sorunlarını ve modellerini inceliyor. Kapitalist ülkelerde özelleştirme sonucu sağlık alanında yaşananları bilimsel bir dille anlatıyor. Kitapta, sağlıkla ilgili ulusal ve uluslararası veriler de var.
       Öteki Yayınevi'nden çıkan Özgür Üniversite'nin diğer yeni yayınları ise şöyle:
       Temel Demirer :Postmodern Müdahale ve Başkaldırı İmkanı, Sokakta ve Duvarda 1968 (6 yazarlı). Temel Demirer - Sibel Özbudun: ÖDP: İmkanlar ve Soru(n)lar.