Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


20. yüzyıl işte şimdi sahiden sona erdi


Michael Jackson’ın ölümü sembolik olarak İkiz Kuleler’in yıkılmasıyla aynı etkiye sahip benim için...


Cuma sabahı saat 01.30. Telefon çalıyor: “Michael Jackson ölmüş!” Bir David Lynch filmi fantezisi gibi. Az sonra uyanacağım, hepsi rüya çıkacak...
Televizyonun karşısında uykulu gözlerle CNN’e bakıyorum. UCLA Medical Center’ın kapısının önüne hayranlar toplanmaya başlamış. Michael Jackson hakikaten ölmüş.
“İşte 20. yüzyıl şimdi bitti!” diyorum kendi kendime...
 2000’de falan değil. Şimdi bitti. Bundan sonra 2012’de kıyamet de kopar, her şey olur.
*   *    *
İlk aklıma gelen, bir dönemin bittiği.
Hangi dönem başladı emin değilim ama bir dönem sona erdi.
Michael Jackson’ın ölümü sanki iki yüzyıl arasındaki bağı kopardı.
*   *    *
80’lerin en büyük simgelerinden biridir kendisi. Madonna da var, biliyorum ama o 21’inci yüzyıla çoktan geçti. Büyüdü, başka biri oldu. Yetişkin oldu.
Daha normal bir hayat sürdü. Yeni çağa uyum sağladı.
Michael öyle değil. O hep 80’lerin, hep çocukluğumuzun Michael’ı.
90’lardaki halini de çok benimsemeyişimiz bundan.
1979’daki “Off the Wall”u severim. “Benim” dediğim ilk albüm ise “Thriller”dır.
Baktım televizyonda herkes son döneminden bahsediyor. Müslüman mı oldu, Yehova şahidi olarak mı öldü? Kardeşim Michael Jackson ölmüş, siz neden bahsediyorsunuz...
Açtım arşivimi. 1983’e ışınlandım. Rolling Stone 17 Şubat. Enfes bir röportaj.
San Fernando Vadisi, Neverland tesislerinden manzaralar. Sorun o zamandan belli.
Doğru dürüst okula bile gitmemiş, babasının 4 yaşından ölene kadar çalışmaya zorladığı, baskı altında tuttuğu, ne çocukluğunu ne de gençliğini yaşayabilmiş birinden söz ediyoruz.
Hiçbir zaman doğru dürüst bir arkadaşı, sırdaşı, sevgilisi, çoluğu çocuğu ya da ailesi olmamış biri.
 Dönem dönem bunların hepsine sahipmiş gibi görünse de, aslında durumu kameralar önünde Lisa Marie Presley’i zorla ve olabilecek en sakil şekilde öptüğü andaki kadar içler acısı biri...
9 yaşında bir çocuğun en yakın arkadaşı ve sırdaşı, 25 yaşındaki Diana Ross ise normallikten söz edemeyiz.
 Michael, Rolling Stone’a sağlıklı yemekler yapan bir restoranda yediğini söylüyor. Yıl 1983. Daha o zamanlardan takıntılı sağlıklı yaşama. Ve o zamandan arızalı:
“Hayatımın olabilecek her anında birileri beni taciz ediyor” diyor.
Nereye gitse ona dokunmak, onunla konuşmak istiyorlar. Kaçamayacağını, saklanamayacağını biliyor.
“Bu tam zamanlı bir iş ve ışıklar sönünce eve gidip kafanı dinleyemiyorsun. Bu canımı acıtıyor” diyor. Hep de acıtacak...
 Sonuçta 24 yaşında, “Thriller” dünyayı yerinden oynatırken malikanesinin bahçesinde korsancılık falan oynayan, Disney oyuncaklarını eve gelen muhabirlere gururla gösteren bir adam.
Jackson kardeşler bu röportajın yapıldığı 1983 yılına kadar toplamda 100 milyondan fazla albüm satmış. Michael’ın hayatının zirve dönemi.
Sonra düşüş başlıyor. Önce yavaş, sonra hızlı.
Michael Jackson yavaş ama emin adımlarla, önlenemez bir şekilde kendi kendinin karikatürü haline geldi.
 Hep “Thriller” döneminde kalmayı istedi. Hep o kadar zirvede olmayı hayal etti.
Her yeni albümde o döneme dönme arzusu ve her seferinde yeni bir hayal kırıklığı.
*   *    *
Televizyon hâlâ açık.
Londra’da vereceği konserler mi yoksa çevresindeki kan emiciler mi onu mahvetti?
 Vücudu 50 konserlik seriyi kaldıracak durumda değildi. Neticede 50 yaşında bir adam bu. Dünyanın ilacını kullanıyor. Üstelik başarısızlık takıntısı var. Ve sahnede dans etmesini, ay yürüyüşü yapmasını bekliyor ondan dünya.
E kaldırmadı vücudu.
“Çocukluğunu yaşayamayan biri olarak yaşlılığında çocuk gibiydi ve çocuk gibi öldü” diyor Rolling Stone’dan Anthony DeCurtis.
Michael Jackson’ın ölümü sembolik olarak İkiz Kuleler’in yıkılmasından daha büyük bir travma benim için...
Açtığı yara daha büyük.
O gece bizim kuşak ayaktaydı.
Sabaha kadar mesajlar, telefonlar...
Bir yakınınızı kaybedince büyürsünüz.
Biz artık büyüdük. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...

20. yüzyıl işte şimdi sahiden sona erdi


Michael Jackson ve Madonna aynı dönemde kariyerlerinin zirvesine çıktılar. Madonna büyüdü, değişti, zamana ayak uydurdu. Michael Jackson hep çocuk kaldı. 80’lerdeki başarısını tekrarlayamadı. Jackson 4 yaşından itibaren babasının çalışması yönündeki baskısına maruz kaldı, Bu baskıdan ölene kadar kurtulamadı.

Yanlış zamanda ölmek!
Farrah Fawcett perşembe sabahı hayatını yitirdi.
Michael Jackson’dan birkaç saat önce.
Uzun zamandır kanser tedavisi görüyordu.
Medya beklenen ölümler için hazırlık yapar.
Biyografiler yazdırılır, fotoğraflar derlenir, eski röportajlar taranır.
 O an geldiğinde bu bilgiler haber olarak servise sunulur.
Dün de bu sistem işleyecekti.
Ama kader ağlarını ördü.
Fawcett’tan birkaç saat sonra Michael Jackson da gitti.
Her şey altüst oldu.
Larry King’in evvelki akşam söyledikleri aslında durumu özetliyordu:
“Bugün Farrah Fawcett için özel bir yayın yapacaktık. Arşiv bantlar, konuklar ve görüşler hazırlanıyordu ama her şey değişti. Michael Jackson haberinden sonra Fawcett’ı ertelemek zorunda kaldık...”
Michael Jackson 80’lerin idolüyse, Fawcett da 70’lerin simgelerinden. En büyük televizyon yıldızlarından.
Güzelliği, harika sarı saçları, bembeyaz dişleri ve bronz teniyle o çocukluğumuzun en az Cüneyt Arkın, Kadir İnanır, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit kadar bir parçası.
Münir Özkul’lu, Adile Naşit’li “Neşeli Günler”deki o sahneyi hatırlayın.
Palavracı Şener Şen’in yeğenleriyle “Charlie’nin Melekleri”ni izlerken Farrah Fawcett için “Geldi bu bana. Tanıştırdılar Amerika’da ama yüz vermedim valla...” deyişini.
O zaman için güzel ve seksi kadın demek Farrah Fawcett demekti.
Giyim kuşamından saç modeline kadınlar onun gibi olunca güzel kabul edilirdi.
Aptal sarışın falan da değildi ha...
 Gayet zeki, neyi ne için yaptığını bilen, her şeyin farkında biri.
Sanıldığının aksine şöhretten sıkılan, köşesine gönüllü çekilen biri...
Şimdi ne oldu biliyor musunuz?
Fawcett, ölümünün ardından popüler kültür tarihinin ölümsüz ikonları arasına girecekken arada kaynadı gitti.
 Saçlarından giydiği sutyensiz bluzlara, bikinilere, şortlara; muhteşem platform topuklu ayakkabılarından beyaz üzeri turuncu logolu klasik Nike’lara her şeyi belki de moda olacak, şu anda bütün dünyada gazeteler, televizyonlar, dergiler ve internet ona, tarzına ve hayatına odaklanacaktı.
Hâlâ bir şansı var mı dersiniz?