Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta enteresan bir sanatçıyla telefonda iki kelime etme fırsatı buldum. Cirque Du Soleil’in İstanbul’a uğrayacak “Alegria” isimli şovunun sanat yönetmeni Bruno Darmagnac şovun temasını anlattı ama ben ona asıl merak ettiğim soruları sordum. Ekibe nasıl giriliyor, dansçılar ve performansçılar nasıl seçiliyor, ne gibi eğitimlerden geçiyor?
Valla zor iş. İzlerken o gözle izleyin...

Alegria’nın Cirque du Soleil’in diğer şovlarından farkı nedir?

Alegria tamamen performansa dayanan bir gösteri. Teknolojik efektler, platformlar, ateşler, sular falan yok. Burada sanatçıların yarattığı büyülü bir ortam var. Ben danstan gelen biri olarak en çok bundan etkileniyorum. Ve tabii hikayesi de etkileyici. Kral ülkeyi terk ediyor ve geride kalanlar arasında kavga başlıyor. Eski ve yeni kuşağın kavgası. Gösteri buna odaklanıyor.

Haberin Devamı

Gerçek hayatta belli bir olaydan mı esinleniliyor bu hikayede?

Kısmen evet. Şov 1994’te yazıldı. O yıl internet çıkmış ve genç kuşak arasında kullanımı yaygınlaşmıştı hemen. Bu da önceki dönemlere göre çok belirgin bir kuşak farkı yaratıyordu. Önemli bir kırılmaydı. Oyun internet hakkında değil tabii ama esinlenme noktası internet aslında.

Müzikler hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Alegria’nın müzikal yapısı birbirinden bağımsız şarkılardan oluşuyor. Son şarkı olan “Alegria” Cirque Du Soleil’in en çok satan şarkısı oldu. Müzik gösterimizin çok önemli bir parçası.

Bu kadar fazla insanı nasıl idare ediyorsunuz? Her birinin ayrı sorunları, egoları...
Büyük bir aile gibiyiz.
55 sanatçı yanında teknik ekip ve muhtelif destek ekiplerimiz var. Doktorlardan fizik tedavi uzmanlarına kadar. 100 kişi birlikte yaşıyor, birlikte hareket ediyoruz. Tıpkı bir aile gibiyiz. Ailenizdeki fertleri siz seçmiyorsunuz ama bir şekilde ilişkinizi yürütmeniz gerekiyor. Bize katılan biri bu işle birlikte belli bir hayatı da seçtiğini bilir. Gezeceksiniz, hayatınıza ait bazı şeyleri arkada bırakacaksınız, yeni insanlarla tanışacaksınız. Farklılıklara tolerans göstereceksiniz. Bunu yapamayanlar bize katılamaz zaten.

18 değişik milletten insan var aramızda. Tartışmalar, karşılıklı anlaşmazlıklar olabilir ama biz birbirimizden çok şey öğreniriz.

Bunun mükemmel bir dünya olduğunu söylemiyorum. Ama herkes bu tip büyük bir organizasyonun devam etmesi için her sabah kalkıp üstüne düşeni yapacak kadar yetişkin. n Çok sıkı kuralları olan bir yatılı okula benziyor. En zor yanı nedir bu işin?
En zoru her iki haftada bir şehir değiştirmek. Her gittiğimiz yerde aynı sahne düzenini oluşturmak ve aynı kalitede bir gösteriyi insanlara sunmak için çalışmak ve şartlara uyum sağlamak zorundayız. Bizim için en yorucu ve zor kısmı bu işin.

Haberin Devamı

Farklı şehirlere ve ülkelere gittiğinizde ne gibi tepkiler alıyorsunuz?

Bazı yerlerde sessiz sakin izlerler. Bazı yerlerde bize eşlik eder, çığlıklar atarlar. Mesela İspanya’da gerçekten insanlar çok etkin bir şekilde katılım gösterdiler oyuna. Çığlıklar atarak, alıkşlayarak...

Bu tepkiler oyuncuları rahatsız etmiyor mu?

Aksine. Bu tip tepkiler sanatçıya ekstra bir enerji veriyor. Kendimizi çok daha iyi hissediyoruz.

Haberin Devamı

Akrobatları Olimpiyatlar’da seçiyorlar

Cirque Du Soleil’in “Alegria” şovu 22 Eylül-14 Ekim arası İstanbul’da 11 gösteri yapacak. Sanat yönetmeni Bruno Darmagnac dansçılar, akrobatlar ve müzisyenler hakkında ilginç bilgiler verdi

“Sporcuları sanatsal eğitimden geçiriyoruz”

Cirque du Soleil’e nasıl katılınıyor? Ne yapmak lazım?

Uzun ve zahmetli bir yolculuk. Ekipte farklı özelliklerde üyelere ihtiyaç oluyor. Mesela akrobatlar için özel bir seçici ekibimiz var. Dünyayı dolaşıp atletizm müsabakalarını izlerler ve orada yetenekli buldukları sporculara teklif götürürler. Şu anda da olimpiyatlarda gözlem yapıyorlar.

Nasıl oluyor, “Siz yeteneklisiniz bize katılın” mı diyorsunuz?

Evet ama asıl zor süreç ondan sonra başlıyor. Çünkü seçilen kişi bedenen hazır olabilir ama sanatsal açıdan çoğu zaman zayıftır. Biz ona bir sanatsal derinlik ve kişilik kazandırıyoruz. Müzisyen, akrobat, dansçı olmaları fark etmez. Bu eğitimden geçmeleri gerekir.
Bizim işimiz bu. Büyük şirketler farklı alanlara yatırım yapar. Biz insana yatırım yaparız. Onu alır eğitir, yetiştirir ondan bir değer yaratırız. Ve bu değerin devam etmesini isteriz. Onun için hayatını bu işe adayacak ve bu işi devam ettirecek insanları seçiyoruz aynı zamanda.

Akrobatları Olimpiyatlar’da seçiyorlar

İTİRAF EDİYORUM

* “Boğaz’a karşı yemek keyfi” sunan restoranların çoğunun tırışka, buna karşılık hiçbir manzara sunmayanların şahane olabildiğini geç keşfettim. (bkz. Boğaz aldatmacası)
* “The Newsroom”a fena halde kafayı takmış bulunuyorum. Haberler, basın, televizyon dünyası ve yayıncılık ilgi alanınızdaysa izleyin bence bu diziyi...
* Geçen hafta Facebook’a kedi fotoğrafı koydum. Evet yaptım. Devamında Instagramlı minstagramlı tarafından denize batmış ayak, havuz kenarında ayak, bulut, sahil, dalga, tekne ve şaşkın bakan tepeden çekilmiş profil fotosu gelmesinden endişe ediyorum.
* Prensip olarak kapısında vale olan yere gitmiyorum. Ve konunun arabayla, valeyle ilgisi yok.
* Rob Sheffield’ı okumaya bayılıyorum. Kendisi bildiğim en iyi popüler kültür yazarı olabilir.
* Rihanna’nın, Nivea’nın yüzü olmaya devam etmek için “fazla seksi” bulunduğu haberlerini okuyunca, birinin bir şey için “fazla seksi” bulunması iyi bir şey mi, kötü bir şey mi düşündüm düşündüm, çözemedim.
* Bu yazın şarkısı diye bir şarkının henüz çıkmamış olmasını hayırlı bir gelişme olarak görüyorum. Sıcak mıcak ama en azından kafamız şişmedi bu yaz.

CUMARTESİ ALBÜMÜ

“I Had the Blues But I Shook Them Loose” - Bombay Bicycle Club

15 Eylül’de Eksen On Fair’e geliyorlar ya, o bakımdan gündemi takip eden bir gazeteci olarak ilk albümlerini dolaşıma sokayım dedim. 2009 tarihli bu albüm grubun ilk uzun stüdyo çalışması. Daha üniversitede öğrenciyken yaptıkları bestelerden oluşuyor ve eğer son albüm “Different Kind of Fix”i beğendiyseniz bunu seveceksiniz. “Lamplight”, ilk single’ları “Evening/Morning”, “Magnet”, “Autumn” benim sevdiğim şarkılar. Jack Steadman’ın vokalini, aksak ve enerjik davul ataklarını, cayır cayır funk gitarlarını, arpejleri ve İngiliz usulü garaj sound’unu sevdim ben bu albümün. Belki siz de seversiniz.