Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Klasik müzik konserlerinde alkış sonda makbulmuş. Sanatçılar rahatsızmış. Sanat gündemi bu haberle çalkalanıyor. Bu vesileyle muhtelif seyirci tepkilerine ve kullanım alanlarına bir göz atalım

Yılbaşında izlediğim Berlin Filarmoni konserinde (ne konsermiş yaz yaz bitmedi) şef Simon Rattle benzer bir tepki vermiş, bölüm aralarında alkışlanmamasını rica etmişti. Bunu söyledikten sonraki ilk bölümün ardından alkış gelince de arkaya dönüp “işte tam da bunu yapmayın demek istemiştim” gibisinden ellerini iki yana açmıştı muzipçe. (Berlinliler de yanlış yerde alkışlıyor, paniğe gerek yok.)
Ben de Avrupai bir insan olduğumdan tıpkı Berlinliler gibi klasik müzik konserinde nerede alkışlanacağını tam bilemem. O yüzden sağa sola bakıp millete uyarım. Alkış başladıktan iki saniye sonra kimseden ters bi hareket gelmiyorsa ben de alkışlarım. Bu cahilliğimden konserlere daha sık giderek kurtulacağımı tahmin ediyorum.
Ama konu rock, caz, pop, blues, indie-alternatif falan oldu mu iş değişir. O konularda usulleri biraz bilirim. İsterseniz muhtelif türlerdeki konserlerde uygulanagelen sahneyi takdir usullerine ve diğer tepki şekillerime hep birlikte bakalım.

Alkış ve diğerleri...


Alkış: Caz konserlerinde sıkça rastlanan bir uygulamadır. Konserin kendisi caz olmasa bile bir caz festivali kapsamında olması alkışlamak için yeterlidir. Mesela Açıkhava’da heavy metal konseri bile olsa nezih bir şekilde yüzde memnuniyet ifadesi ve hafif coşkuyla alkışlanır. Bölüm sonunu beklemeye gerek yok, arada marada her türlü alkış serbest.
Islık: Yaz festivallerinin vazgeçilmezi. Eğer siz de o sihirli parmak hareketini yapıp elinizi ağzınıza götürerek kulakları sağır eden bir ses çıkarmayı başaranlardansanız bu hünerinizle festivallerde yıldız olabilirsiniz. Islık zamanlaması çeşitlidir. En etkili kullanım anları şarkının coştuğu, yükseldiği an, en bilinen hit şarkının ilk notalarının duyulduğu an, sanatçının “Hello İstanbul” dediği an olarak sıralanabilir.
Uuuuyeaah: Bu özel ünlemimiz özellikle kulüplerde, barlarda, kapalı konser mekanlarında sıkça başvurulan bir beğeni ifadesidir. Sahnedeki insan Avrupa ya da Amerika’dan memlekete gelen bir sanatçı olduğunda kullanımı daha makbuldur. Bütün sanatsever Türkler, özellikle de o gece orada olanlar elbette ki İngilizce’yi şahane konuşmaktadırlar ve bu özelliklerini sahneye “Uuuuyeaah” şeklinde belirtirler. Kullanımı genellikle şarkı bitimlerinde ve başlangıçlarında ya da sanatçının mikrofondan yaptığı ama tam anlaşılamayan esprinin ardından makbuldur.
Sanatçıya adıyla seslenme: Bu ünlem, dolaylı beğeni ifadesi olduğu gibi “Evde senin bir-iki CD’n, plağın hatta beleşe indirilmiş bir-iki mp3’ün olduğundan biz senle askerlik arkadaşı sayılırız; n’aber, tanıdın mı beni?” duygusunu geçirir karşıya. Misal “Erleeeeeeeend!..” Kimi sanatseverler bu sıcak duyguyu gelmeden evde çalıştığı “esprili ve anlamlı” cümlelerle taçlandırabilir.
Crowd surfing: Bir klasik müzik konserinde rastlayamayacağınız türden folklorik bir zenginliktir. Kalabalıkta bir kişi eller üzerinde taşınarak salonun muhtelif yerlerine doğru yönlendirilir. Bazen sahneye, bazen tuvaletlerin oraya. Güvenli olmadığından çoğu zaman yasaklanmıştır. Ancak bir metal, punk ya da rock konserindeki coşkunun ifadesi olarak önemli bir göstergedir. Sahneden seyircilerin üzerine atlanıp eller üzerinde dolaşmaya stage dive denir. Bu da sanatçının muhabbetine işarettir. (Abi adam stage dive yaptı ya çok harbi herif...)
Pogo: Kaybolmaya yüz tutan bir gelenektir. Punk, metal, muhtelif hardcore konserlerde birbirinin üzerine abanıp dayakla dans arası hareketler yapmaya verilen addır. Pogo yapmak konseri beğenmeye işarettir: “Öylesine mutluyuz ki birbirimizi dövüyoruz...”
Şşşşşşşşşşt, cık cık cık: Kalabalık partiler ve konserler yapılagelen mekanlarda yer alan akustik konser, tek gitar, tek piyano vs. gibi sahne düzenleriyle gelen sanatçılara saygı duruşu olarak, konuşan seyirciyi azarlamak için yine seyirci tarafından icat edilmiştir. Sanatçıya “pardon ya, bunlar öküz ama biz seni anlıyoruz” mesajı verilmektedir. Sanatçı bu durumda kendini daha iyi hisseder mi emin değilim. Kesin olan ortamın bir ilkokul sınıfına dönmesidir.
Ayağa kalkma: Oturma düzeni olan konserlerde coşkuyla ayağa fırlama ve dans etmeye başlama şeklinde özetlenebilir. Sanatçıya duyulan coşkunun ifadesidir. Genellikle arkadaki seyirciler tarafından hoş karşılanmaz. Maçlarda olduğu gibi pozisyona göre kalkıp oturmak iyi, “buraya oturmaya mı geldik aga” şeklinde hep ayakta durmak sakıncalıdır. En uzun süre ayakta duran, en fazla sevendir şeklinde algılayanlar da olmuştur bu âdeti.

Haberin Devamı

İTİRAF EDİYORUM

Haberin Devamı

* 2013’ün Can Tanrıyar ve Ertuğrul Özkök’ün albümleriyle başlaması beni düşündürmedi değil. Yaz şarkısının bu iki albümden birinden çıkması ihtimaline karşın ben Sortaç’ı desteklemeye karar verdim.
* Bruno Mars’ın yeni albümünde yer alan “Treasure” son dönem duyduğum en “kötü ama eğlenceli” yeni disko şarkısı olabilir.
* Mesajlaşmalarda “bir sen bir ben” ilkesi kaydığında bir anda ortalık fena karışıyor. Sen önceki mesaja yanıt verirken karşıdan yeni mesaj geliyor. Ona yazdığın şeyi karşıdaki yanlış anlıyor vs... Ben buna “diyalog kayması paradoksu” adını taktım. Bir takıldı mı sonsuza kadar gider valla. En iyisi telefon.
* “Aramızda kalsın ama bu şarkılar aslında kötü” diye bir liste yapmak istiyorum zaman zaman.
* Karnaval.com adresindeki Zeplin radyoyu bayağı sevdim. Karnaval radyolarının başında tanıdık bir isim, Ali Şahinbaş var. İyi müzik dinlemek isteyenler kulak versin.
* Geçenlerde denk geldiğim dizinin dramatik yapısından adeta büyülendim! Herkes uzun ama çok uzun bakışıyor, bakışmadıkları zamanlarda kavga ediyor ya da çay içiyorlar. Sonra biri gelip mesaj veriyor. Mahsun’un dizisiymiş.

Haberin Devamı

Retro soul!

Amy Winehouse sesli bir Lana Del Rey düşünün, öyle bir şey. Teşbihte hata olmazmış. İngiliz R&B ve soul şarkıcısı Paloma Faith’ten söz ediyorum. Yeni albümünde prodüktör Nellee Hooper. Björk’ün, Gwen Stefani’nin de prodüktörüydü zamanında ama tarz tamamen farklı. Aslında R&B söyleyen İngiliz Faith, burada hafiften popa itilmiş. Neden kendisinden bahsettim? Bence ses iyi, potansiyel var. Ama yeni albümü “Fall to Grace” kötü. İlk albüme takılın. Retro soul’a Amy Winehouse’ın ardından yeni bir kraliçe aranıyor. Ama bulunamıyor.

Altan Erkekli’nin “anlaşılamayan” aksanı

“Yalan Dünya”da canlandırdığı karakterin hangi aksanla konuştuğunu bir türlü bulamıyorum diye yazmıştım. Konu ilgi çekti. “Ermeni-Rum-Yahudi arasında bir aksanla konuşuyor. Neden Güneydoğulu bir ailenin reisi böyle konuşsun çözemiyoruz” diye soran var. “Diyarbakırlı aksanı yapıyor” diyen var. Diyarbakırlı dindar bir yaşlının aksanı gibi konuşuyor diyen ve başarılı bulan var. Bir okurum Antakya Samandağ yöresinin aksanıyla konuştuğunu iddia ediyor. “Arapça ve Türkçeyi birlikte öğrenenler böyle konuşur” diye yazmış. Bana eski Türk filmlerinde çokça karikatürize edilen Yahudi, Rum aksanı gibi geliyor, bu yüzden de canlandırdığı karakterle bağdaştıramıyorum. Bir görürsem sorarım artık Gülse’ye.