Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Amsterdam’a yolunuz düşerse...



Bu şehir çok acayip, hatta birtakım noktalarda bize ters. Benim gibi ilk kez gidiyorsanız şu önerileri kesip koyun defterin arasına, lazım olur

Amsterdam ile ilgili ilk kural: Buraya kışın gelmeyin. İkinci kural: Buraya sonbaharda da gelmeyin. Bu iki kuralın ardından üçüncü kural: Amsterdam’a olabilecek en sıcak zamanda gelin. Çünkü burada her yer yürüme mesafesinde, her taraf park, kanal, kafe, bar, restoran. Unutmayın, burada hayatın tadı sokakta çıkıyor.
- Kime Amsterdam’a gideceğimi söylesem, yüzüne bir gülümseme oturuyor. Kafa hafifçe sağa kayıyor ve “İyi tatiller he he he” tarzında bir cümle geliyor ardından. Check-in’deki görevliden Amsterdam’daki pasaport müdürüne kadar herkes “He he he” modunda. Size de aynısı olacak. Şu anda dudaklarınızın iki yana doğru kıvrıldığını ve gülümsediğinizi görebiliyorum.
-İşte tam da bu yüzden Amsterdam hakkında bir seyahat yazısı yazmak çok ama çok zor. Burada bir “yasal marijuana” gerçeği var. Ve bunu ticareti ya da endüstrisi var. Her yanda buna dair imgeler objeler, kitaplar, resimler, dergiler var. Burada tedarik ve üretim suç. Ruhsatlı yerlerde tüketim için satış yasal. Amsterdam’da bu iş için coffeeshop’lar (ruhsatlı yerler) var ve buralar aslında tamamen turistik; şehrin yerlilerini burada hiç görmedim. İşin doğrusu hiç de hoş yerler değiller. Benim tavsiyem hiç girmeyin o işlere; paşa paşa çayınızı, kahvenizi, biranızı, şarabınızı için.
-Cave Rock Bar diye bir yer var. Beyoğlu’ndaki bizim Nejat İşler’ın mekanı Tezgah’ın Amsterdam versiyonu. Giderseniz aklınızda bulunsun.
-Evet, ilk kez giden her turist gibi ben de merak edip Redlight District denen yere gittim. Bir sürü kadın camların arkasında müşteri bekliyor ve saplardan oluşan muhtelif gruplar bu kadınlarla muhabbette. 18 yaşında olmadığımdan benim ilgimi çekmedi. Hatta feminist olsam cam çerçeve indirirdim. Cık cık cık yapmakla yetindim. İnsan pazarı resmen.
-Gecenin bir yarısı çok sıradan görünen bir barın önünden geçerken “Her yer boşken neden burada bu kadar insan var?” diye merak ettim. Kapısında dev kadar gökkuşağı bayrağını görmemişim meğer. İşte sana sebep. Yoksa gerçekten berbat bir yerdi.
-Sigara almaya girdiğin yerde su, kola, çikolata, kağıt mendil yanında oyuncak plastik meme de satılıyor. Buraya girip “Usta bir çakmak bir de plastik meme aldım, kaç para?” diyen var mı mesela?
-İnsanlar ikiye ayrılır: Gittikleri şehirde Hard Rock Cafe’ye gidenler ve gitmeyenler. Ben gitmeyenlerdenim. Hatta Hard Rock Cafe olan mahalleyi beller, oraya da fazla uğramam. Çünkü oralara sadece paket turlar gider.
-Amsterdam sigara içilen bir yer. Mekanlar tolere ediliyor, en azından bazı mekanlarda barda içilebiliyor. Her türlü tütün, pipo ve sarma kağıdı gırla. Bizdeki Efes Pilsen One Love Festival burada olsa adı kesin Rizla One Love Festival olurdu.
-Fast food ve fast food tatlıcı çok fazla var. Bazıları idare eder, bazıları çok iyi. Benim favorim Leindseplein denen yerde meydandaki tatlıcı. Bu arada Tayland fast food zinciri Vok the Walk’tan uzak durun. Yemekler çok ağır.
-Stedelijk Museum’a gitmeyin. Burası bir modern sanat müzesi olarak henüz hazırlanan, kendi koleksiyonu bulunmayan, bir müze olarak açılmadan önce ise içeride amatör işlerin gösterildiği bir yer. Önce sorun, sergi varsa girin, yoksa girmeyin. 10 avro cebinizde kalsın.
-Van Gogh müzesine mutlaka gidin. Van Gogh’un resimleri burada hayat öyküsü ışığında dönemlere göre sergileniyor. Üstat hakkında burada pek çok şeyi öğrenebilir, tarzını çok daha iyi anlayabilirsiniz.
-Amsterdam hayvanat bahçesine gidin. Şehrin göbeğinde, her yere yürüme mesafesinde vahşi hayata dair izler bulmak çok rahatlatıcı. İnsan trafikten sıkıldı mı aslan kaplan, fil, zürafa izlemeye gidebiliyor. Ağaçlarda bir sürü geyik, kuş ve maymunların dolaştığı, insanı rahatlatan bir yer hayvanat bahçesi Artis.
- “Tipping is not a city in China” yazıyordu barın birinde. “Tipping, yani bahşiş, Çin’de bir şehir değildir” demek. Bizdeki “Vefa bir semt adı değildir” lafını hatırladım.
-Küpeli makinist “Acele etme, kalkmamıza daha var” dedi. Schiphol’e giden trene binerken onun da yüzünde bahsettiğim gülümseme...