Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hafta içinde çok tartışılan yeni alkol yönetmeliği gençleri korumaktan ziyade belli tarzdaki sosyal ve kültürel yaşamı bitirmek amacıyla hazırlanmış gibi duruyor

İzlenmez arkadaş, olmaz. Ayran içerek festival izlenmez. Eşyanın tabiatına aykırı. Şimdi bunu yazdık diye ne lobiciliğimiz kalır ne alkolikliğimiz. Ama o gücenir, bu bozulur, filanca ne der diye düşünen yazı da yazamaz. Üstelik gençlerin festivallerde alkole alıştığını da hiç düşünmüyorum. Böyle bir istatistik falan da yok.
Sanki yönetmeliğe itiraz etmek alkolizmi desteklemek demek. Bizim ayran, limonata, su içerek festival izlememizi istiyorlar. Bunun adı basbayağı yaşam tarzına müdahaledir. Halbuki bilmiyorlar, ayran içilerek festival izlenen bir İstanbul artık dünyanın en fazla merak edilen, insanların gelip görmek için can attığı yer olmaktan çıkar. Bu kimsenin işine gelmez.
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (TAPDK) hazırladığı ve Resmi Gazete’de yayımlanan yeni yönetmelik gençleri alkolden korumayı falan amaçlamıyor. Bu yönetmelik belli bir kesimin kültürünü ve sosyal yaşamını ortadan kaldırmak amacıyla ustaca yontulmuş, ince ince işlenmiş bir yönetmelik.
Çünkü insanının sağlığını düşünen, bir yandan da silah ruhsatı edinme yaşını 18’e düşürüp her gencin eline ikişer silah vermek için yasa hazırlamaz. Yasama organımızın çalışmalarından anladığımız kadarıyla gençliğe mesaj şu: Alkol kullanma, silah kullan. n

“Dünyada da böyle” diyen doğruyu söylemiyor
Bakın her şey şöyle oldu: Alkol satışını sıkı kurallara bağlamak amacıyla yeni yönetmelik hazırlandı. Alkollü içecek üreten belli başlı firmalara gösterildi. Görüşleri istendi. Firmalar görüşlerini, önerilerini, endişelerini belirtti.
İşe yaramadı. Firmalar neticede sponsorluklara isimlerini veremeyeceklerini kabul ettiler ve B planlarını yaptılar: İsimler değişecek. Festival ve benzeri sponsorluklardan, kültür sanat ve sportif faaliyetlerden adlarını çekecekler, desteklerini çekmeden.
Ancak Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmeliğe bakınca kazık yediklerini anladılar. 24 yaşına kadar gençlerin katıldığı etkinliklerde alkollü içki satışı ve sunumunun yasaklanması maddesi de konmuştu.
Avrupa ve Amerika’yı örnek gösteriyorlar.
“Orada da böyle” diyorlar.
Hayatımız yurtdışında festivallere konserlere
giderek geçiyor; böyle
bir şey ne görülmüş ne işitilmiştir. Doğruyu söylemiyorlar. Bunun örneği hiçbir çağdaş ülkede yok.
Büyük bira üreticisi firmaların adlarını da vererek düzenlediği onlarca festival var. Ayrıca her festivalde içki satılır. Bu festival kültürünün bir parçasıdır. Yani gençliği koruyayım diye kimse sosyal katliam yapmaz.
Bu yönetmeliği hazırlayanlar şunu diyor. “Yasak değil ki, tamam sat. Ama o zaman 24 yaşından küçükleri o alana sokamazsın.”
İşte bunu adı “Dağılın”dır. “Gidin evinizde için”...
Ümidim bu maddelerin uygulanmasında yetkililerin sosyal yaşamı bitirmeyecek şekilde yorum yapması.
Şu anda kimse ne yapacağını bilmiyor. Tek bildiğim, bu yaz hareketli geçecek.

Geç düşen jeton!
Twin Shadow’u kaçırmışım. Kadrajıma girmemiş. Koskoca 2010 geçmiş ve ben bu Dominik Cumhuriyeti asıllı Amerikalı adamın (George Lewis Jr.) 15 Ekim’de yayımlanan “Forget” isimli ilk albümünü kaçırmışım. Neyse ki geç oldu güç olmadı. Birbirinin benzeri bir sürü indie albüm arasında temiz sound’u ve vokaliyle dikkat çeken Twin Shadow’u bütün hafta sürekli dinledim, arayı kapattım. Şimdi sabahları
güne onunla başlıyorum. Garip
bir his yaratıyor. Hüzünle sevinç bir arada gibi.
Not edin, lazım olur.

İTİRAF EDİYORUM...
* TRT olsam üstüne bir trilyon verseler Mirkelam’ı Eurovision’a yollamam.
* Ünlü besteci, “İyi Kötü ve Çirkin”den “Cinema Paradiso”ya efsanevi filmlerin müziklerinde de imzası olan besteci Ennio Morricone’nin LG telefonları için zil sesi tasarladığını duyunca hiç garipsemedim. Hatta sevindim. Doğru dürüst telefon ziline ihtiyaç var çünkü.
* Harikalar Diyarı isimli grubun “Bak Kalbine” adındaki albümünü beğendim. Şahane bir vokal (İrem Derlen) ve özene bezene hazırlanmış şarkılar var. Bazen Latin’e kaçıyor, bazen lounge, hatta dans müziğine. Pop ama pop olmayan bir albüm. Kendi türünün iyi bir örneği.

Özel bilet dönemi!
Müzik dünyası hızla değişti, internet CD satışlarını düşürdü. Bunu zaten biliyorsunuz. Sanatçılar bir süredir yeni pazarlama taktikleri uyguluyor.
Mesela sevdiğiniz sanatçının albümünü müzik markete gidip almak artık “out”.
Kulis kapısında bekleyip albüm imzalatmak da... Yapmanız gereken, sanatçının resmi sitesine girip sipariş vermek. Adınıza imzalı CD kapınıza geliyor. Fotoğraf koyan da var, mini bir kitapçık ekleyen de... Parasına göre.
Rus oligarksanız ya da Orta Asya veya Arap yarımadasında babanızın bir devleti varsa doğum gününüze de gelip çalıyorlar. Değilseniz imzalı fotoğraf alıyorsunuz. Liberal ekonomide her şey mümkün.
Son zamanlarda dikkatimi çeken bir diğer ilginç uygulama da konserlerde yaşanmaya başlandı. Kimi sanatçı sınırlı sayıda sahne arkasına özel giriş bileti satıyor, kimi sahnede konser sonrası enstrümanlarla fotoğraf çektirmeyi ücrete tabi tutuyor.
Bazı konserlerde sahnenin arka tarafında oturmak mümkün, bazılarında özel içkili yemekli loca uygulaması var. Burada grubun muhtelif ürünleri, tişörtler ve benzeri mallar da size hediye ediliyor.
Bu yaz İstanbul’da bu tarz uygulamaları görecek miyiz, merak içindeyim. Aldığımız duyumlara göre çok büyük isimler çok büyük turneler bu yaz buradan geçecek. Bekleyelim ve görelim.

Plak pazarı...
Bugün Asmalımescit’te Nublu’da Plak Pazarı var. Saat 13.00-18.00 arasında 10 tane plakçı en güzel plaklarını getirecek ve satışa sunacak. Ayrıca yeme içme ve müzik de olacak. “Madem plak yazıp duruyorsun, al plaklarını da gel o zaman” dediler. “Tamam” dedim. Sizin anlayacağınız biraz plak çalacağım. Haberiniz olsun.