Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Banksy diye biri



“The Simpsons” için çekilen alternatif jeneriği izlediniz mi? İzlemediyseniz hemen internete girip hâlâ erişebildiğimiz sitelerden birinde izleyin. Ben de size jeneriğin arkasındaki adamı anlatayım

Adı konusunda rivayetler var. Robin Gunningham, Robin Banks ya da öyle bir şey. Bristol’da 1974’te doğduğu tahmin ediliyor. Gerçekten kim olduğu konusunda şehir efsaneleri var. Ortaya çıkmıyor çünkü tanınmayı ve ardından gelecekleri istemiyor. Şöhret umrunda değil. Ailesi bile onun bir grafikerden öte dünya çapında tanınan, sokak sanatını bir tarz ve estetik olarak hayata sokan en büyük sanatçılardan biri olduğunu bilmiyor.
Bugün çağ, bunun yüzde 1’ini bile yapsanız kendinizi ortaya atıp “Bakın ben ne yaptım” deme çağı. Onun umrunda değil. İnternette ararsanız
o olduğu tahmin edilen birinin fotoğrafını buluyorsunuz sadece. Twitter’da takip edemezsiniz, Facebook’ta arkadaşınız olmaz.
O elinde boyalarıyla binaların, arasında, çatılarda, apartman girişlerinde, ıssız sokakların derinliklerinde dolaşır. Çizdiği
resimlerle kapitalizmi, siyaseti, militarizmi, savaşları, ırkçılığı,
önyargıları protesto eder. Medeni dünyanın ipliğini pazara çıkarır. Unutmak istediklerinizi yüzünüze vurur.
Bir keresinde İngiltere’nin sembollerinden kırmızı telefon kulübesini eğip büküp ortadan kırılmış gibi yapıp sokağın ortasına bıraktı bu adam. Bundan ala seyirci, daha iyi sergi alanı var mı? Onu görmezsiniz, eserleriyle karşılaşırsınız. Hepsi bu.
Ve bütün bunlar kendine Banksy diyen gizemli kişiyi 21’inci yüzyılın en büyük sanatçılarından biri yapıyor.

Simpsons’ın yaldızını kazıyınca90’larda duvarlara çizmeye başladığını biliyoruz. Ama 2005’te Batı Şeria Duvarı’na yaptığı dokuz resim onu efsane yaptı. Sanmayın ki izinle yapılıyor bu işler. Otoriteyle izinle işi yok. Gidiyor ve yapıyor. Kimse tipinin neye benzediğini bilmediğinden engel olmak da zor.
Üzerinde Kraliçe yerine (inadına) Prenses Diana’nın resimleri bulunan İngiliz pound’ları basmak, Disneyland’e gidip sevimli kahramanların arasına şişme Guantanamo tutuklusu koymak, dev reklam panolarını elinde fırçasıyla silen dev fareler yaratmak. Bugün pek çok şehirde onun izlerini taşıyan duvar resimleri var. Bu Banksy’nin sanat anlayışı.
Son olarak bütün dünyanın ondan bahsetmesini sağlayan şey meşhur çizgi dizi
“The Simpsons”a yaptığı jenerik. Elbette “The Simpsons” dizisinin yaratıcıları da en az onun kadar açık fikirli buna izin verdikleri için. Bunu internette bulup izleyin görmediyseniz. Meğer Simpsons’ın bazı yan işleri ve ürünleri Güney Kore’de yapılıyormuş. Banksy bu renkli ve komik çizgi dizinin (ve aslında bütün bir film ve eğlence sektörünün) yaldızını kazır gibi bir jenerik filmi yapmış.
Herkes izledi beğendi, şaşırdı kaldı. “Kim bu adam?” dedi. Bazıları hâlâ onun sanatçı olup olmadığı tartışıyor. Biz tartışaduralım, o işleriyle tarih yazıyor.
2008’de Banksy Los Angeles’a gitti. Bir depo tuttu, içini kafasına göre boyadı ve eserlerini yerleştirdi. Ortalık yıkıldı. Sergide “Queen Victoria” isimli tablosunu satın alan Christina Aguilera’dan Brad Pitt-Angelina Jolie çiftine, Jude Law’a kimi ararsan vardı. Banksy hariç. Kim bilir belki de oradaki temizlik görevlilerinden biri olarak olan biteni izliyordu.
Eserleri neredeyse milyon dolar eden bir sanatçı Banksy ve bugün sanat dediğimiz şeyin kitabını tekrar yazanlardan biri. Sistemin dışında. Kendi bildiği gibi işini yapmaya devam ediyor.
Sanat tarihçileri iyi bilir, “yüzyıl sonu” önemlidir. 19’uncu yüzyılın sonunda sanatta yaşanan kırılma bugün 20’nci yüzyılın sonunda da yaşanıyor. Tarih yazılıyor. Banksy bu yüzyılın bitiminde Marcel Duchamp’lar, Tristan Tzara’lar, Andre Breton’lar gibi hatırlanacak isimlerden biri. Benim şüphem yok.


İTİRAF EDİYORUM- Sagopa Kajmer ve karısının Fazıl Say yorumlarını içeren videoyu izleyince utandım. Bir insanın fiziksel özellikleriyle dalga geçmek... Artık ağzınızla kuş tutsanız beş para etmezsiniz (siz de programcı bey).
-Semih Kaplanoğlu kurallar gereği yarışma bölümünde yer alamayacağı Altın Portakal’ı protesto edince aklıma Marlon Brando geldi. Kazandığı Oscar’ı Kızılderililere yapılan kötü muameleye dikkat çekmek için reddetmişti. Vazgeçtiğiniz şey ne kadar büyükse protesto da o kadar anlamlı oluyor galiba.
-Evdeki The Cure ve Pixies’in “bootleg” yani kaçak kaydedilmiş plaklarını dinlerken “Eskiden korsanın da bir haysiyeti varmış” dedim.
O günün şartlarında gizlice kaydet, plağa bas, kapak tasarla, naylona koy... Nereden baksan sanat kolu.
-İlk albümleri çıkan (ve tanıdık olmayan) sanatçıların imzalı albüm yollamasından bugüne kadar etkilendiğim hiç olmadı.