Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kimilerine göre bir milyon dolar bulamadığımız için. Bana göreyse olayın parayla pulla alakası yok. Bakın anlatayım. Daha doğrusu hatırlatayım


Bizim dünya çapında bir piyanist ve bestecimiz var. İşler istediği gibi gitmediğinde televizyona çıkıp birilerine (ve bana) hakaret etmesiyle tanınır. Bu değerli müzisyen 2007’de varoşlara neden kültür gitmediğini şöyle yazmıştı:
“İstanbul okullarında 1000 konser’ isimli bir projem vardı. 200 okul belirlenecek, her birine beş konser götürülecek. Bir-iki öğrenim yılı içinde 600 bin çocuğa ulaşılacaktı... 2002’de Türkiye’ye dönme sebebimdi bu proje; çalmadık kapı bırakmadım ama sponsor bulamadım. Toplam bütçe 1

Bizde varoşlara neden kültür gitmemişti
milyon dolardı.”
Bir de şunu dinleyin: Yıl 1975. Venezuela’da bir garaj. 11 çocuk, birkaç nota sehpası ve enstrümanlar. Hepsi bu. Çalışmaya başladılar. Başlarındaki insan varoşlardaki suçla müzik aracılığıyla mücadele edilebileceğini iddia etti. Kimse ona inanmadı. Ama o ve çocukları yılmadı. Klasik müzik çalıştılar. Orkestralar kurdular. Kimseden destek almıyorlardı. Ta ki 1977’de İskoçya’daki bir yarışmada birinci olana kadar. O noktada memleketlerinde dikkat çektiler. Sosyal örgütler ve bakanlıklardan yardım alarak ilerlediler.
İKSV’nin düzenlediği konserlerle bütün hafta kendilerinden bahsettiren Simon Bolivar Gençlik Orkestrası işte bu sistemden yetişti. Bugün El Sistema büyüyerek yoluna devam ediyor. Varoş çocuklarının yaptığı müziği dünya alkışlıyor.
Venezuela’da bir garajda bir düzine çocukla bir destan yazılıyor, bizdeyse varoşlara müzik götürmek için bir milyon dolar bulamayınca şikayet edenler var.
El Sistema’yı yoktan var eden adam Jose Antonio Abreu, bu işi varoştaki çocukları suçtan korumak için başlattı. Bizim piyanistimiz ise varoşlara kültür götürmeyi Ak Parti’yle mücadele (!) etmek için istediğini açıkladı.
El Sistema bugün basbayağı bir diktatörün yönetimi altındaki bir ülkede işini yapıyor. Söylenmeden. Bizse iş yapmak yerine başkalarını suçluyoruz.
Bakın ben o zaman piyanist için “Piyanosunu kamyonete koyup köy köy dolaşsa, fabrikalarda tütün sarsa, balıkçı kasabalarında çay bardağında rakı içip elleriyle hamsi yese, neye ihtiyacı var ki? İlla bir teklik mi lazım” yazdım diye hâlâ hakaret işitiyorum.


İki manken çıktı meydane...

Bizde varoşlara neden kültür gitmemişti

Haberin Devamı

Tuğba Özay’ın albümünü adı “Üç Nokta”. Vur patlasın çal oynasın takılıyor.
Ece Gürsel’in albümünün adı “Yarı Farkında”. Melankolik takılıyor.

Haberin Devamı

Tuğba Özay şekilden şekle girmiş. Kâh denizde, kâh gece aleminde, kâh kayalıklarda bikiniyle mayoyla, yüzünde maskeyle, albümün içinde yok yok.
Ece Gürsel siyahları
giymiş, içine kapanmış
Öyle pek poz moz yok.

Tuğba Özay’da hem arabesk, hem pop, hem gözyaşı, hem eller havaya; ne ararsan var.
Ece Gürsel’in ise içine şiir yazan hisli bir ergen kaçmış...

Tuğba Özay’ın albümünde son 20 yılda Türk popunda başarılı olduğu farz edilen bütün klişeler bulunuyor. (Bkz. Ondan da koyalım...)
Ece Gürsel’in albümünde “mırıldanmalar”, “akşamüstü poyrazları”, “hain oyunlar” ve “yarı farkında”lıklarla dolu alternatif klişeler kullanılmış. Fırtınalar diniyor, güneşler açıyor...

Haberin Devamı

Tuğba Özay “Gencim, güzelim, akıllıyım, hem başarılı, hem havalıyım” demiş. Yüzeyden takılıyor.
Ece Gürsel “İzin ver kendine, boğul derinimde” demiş. Derinden takılıyor.

Tuğba Özay “Tüm sığışmaz zamanlara dağıtmışım saçlarını, yürek depreminde sen, bir de çıplak anılarım” deyince bende bir anda sanatsal bir dönüşüm yaşandı.
Ece Gürsel “Bilirim vazgeçişleri gönlünü de bilirim, üşürüm gecede gecenin gönlünde” dediğinde ise komple sanata boğuldum adeta...

Sonuç? “İkisinden birinin albümüyle sana işkence edeceğiz, seç” deseler Ece’ninkini tercih ederim. Tuğba’nınkini dinletmeye başlarlarsa bülbül gibi şakırım.


MASAÜSTÜNDEN NOTLAR

Haris Alexiou - “I Agapi Tha Se Vri Opou Ke Na’ Se’’

“Aşk nerede olursan ol seni bulacaktır” demekmiş. Komşunun Sezen’i, suyun öte yanından gönüllere fısıldayan şahane sesli kadın olarak memlektimizde sevilen Alexiou’nun 2009 tarihli albümü Türkçe şarkı sözleriyle basılmış. İnsanda güneydeki kazık yörelerimize gidip para harcama isteği yaratıyor. Ya da Gökçeada’da sırf bu albüm sürekli çalsın diye bir meyhane açmak. Alexiou büyük bir sanatçı ve trendlere, popa falan yenilmeden kendi müziğini icraya devam ediyor, suyun bu yanındaki muadillerine inat. Söz ve müziği kendisine ait 10 şarkının bulunduğu albümü masamın üzerindeki en iyi şeylerden biri şu anda...
27 Temmuz İstanbul konserini kaçıranlar için de fırsattır.



Işın Karaca - “Arabesque II”

Yoruma yeniliğe karşı değilim. Sadece bazı şeylere, çok yaratıcı bir biçimde değiştirilip yorumlanmadığı sürece dokunulmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Karaca’nın arabeske, onu Fransızca yazmak ve arabesk şarkılarımızı bağırarak söylemek dışında yeni bir bakış getirdiğini göremedim. Ama şarkıların kendileri o kadar iyi ki her şekilde dinlenebiliyor. Bu ikinci albüm de aynı şekilde. İlki tuttu, ikincisini yapması da sürpriz olmadı. Arabesk seven biri orijinalleri tercih edecektir. Pop dinleyicisi için ilginç olabilir.


CUMARTESİ ALBÜMÜ

Ratatat Remixes Vol 1. - Ratatat


2004 tarihli bir albümü neden şimdi öneriyorsun diye soracaksınız. Her hafta yeni albümler arasında dolanıp buraya laf olsun diye değil gerçekten sevdiğim bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Bazen işler kesat oluyor. Bakın arşiv karıştırırken ne buldum. Ratatat’ın Method Man’den Jay-Z’ye G-Unit’e hip hop aleminin en ağır abileriyle yaptığı remiks albüm. Tatilcilere, hafta sonu yakın yerlere kaçanlara, yola gidenlere... Bir de soru: Ey organizatörler, bir daha ne zaman getireceksiniz Ratatat’ı? 2023’te falan mı? Bir harekete geçseniz de kapılarda kuyruk olsak...